Sürecin zafiyeti mi
aslolan verilen hükümler mi gıyabında kaderin çok uzağında olmasına rağmen
yakın addedilen ya da tam tersi.
Suretler mi gerçek olan
yoksa o dirayetsizlik mi saklama telaşı ile dönenip duran. Saklamanın mizacı ya
da genelin irdeleyen ve yordayan o vasfı gizli saklı ya da zaman zaman ayan
beyan.
Kifayetsizlik belki de
çoğunun nazarında bu duygu sağanağı ya da kozasındaki tırtıl kelebek olmayı her
daim erteleyen. Kim bilir tek güne sığdıramama korkusu o bitimsiz hülyaları ya
da sığınağında güven addedilen duyguya yüklediği anlam ve tanım.
Seyri çok farklı şu
döngünün ve anlam veremez iken kirli vicdanların o yoz dürtüsüne ne malum
gerçeklerin çarpıtılmadığı.
Duygular her ne kadar
göreceli olsa da insan hep aynı Yaradan’ın gözünde: Ne varsa malik olduğu ve
tüm yetileri ile bir yanda eksikleri tek hesap vereceği merci her ne kadar akıl
hocaları o gıybet yüklü tutumları ile sürekli ahkam kesiyor olsa da…
İstismar edilmek ya da
tarumar edilen benliğiniz.
Sevgi denen olgunun o
yoz sanısı çoğunun gözünde ve özünde.
Sıradan bir günün ya da
sıradan bir mekanın çarpıtıldığı ve yansıtılan her ne ise yansıyan o görüntü:
Ne de olsa herkes gördüğü kadarıyla hüküm verme arzusunda.
An geliyor
kitleniyorsunuz belki de açmamak arzusu ne de olsa açtırma kutuyu söyletme
kötüyü. Aslolan ise gerçekleri bilip bilmezden gelmek, görüp ve tanık olmak
umarsızlığını sürdürmek bir yandan için için yanarken öfke ateşi ile. Her ne
kadar addedilen farklı bir tanı olsa da kolay mı sükuneti korumak en azından
çabalamak ve sabretmek ki bir noktaya kadar.
Anlamsız ve gereksiz ne
varsa bir bir sunumu ömrün ve kendine paye veren onca insan makamlarının ve
dünyalarının tek sahibi olarak görürlerken sefil kimliklerini. Ne kolaydır
ahkam kesmek hele ki ortada hiç bir neden yokken.
Hak iddia etmek ve
sahiplenmek diğerlerinin yaşamlarını ki bir baltaya sap olma telaşı ile
dağların tepesini kendine mesken edinmiş.
Zafiyet belki de
zaruret peki ya vicdan denen mefhum nerelerde?
Maneviyat denen boyutun
ise hep ama hep göz ardı edildiği ama gelin görün ki dinin tüm gereklerini ifşa
ettiklerinin bilinci ile nasıl da soylu ve yadsımaz bir kimlikle boy
gösterirler ön safta.
Eksiler ve artılar
kimin tekelinde olabilir ki ya da hangi kul iddia edebilir kusursuz olduğunu
bir yanda duygusallığı kötülerken inanılmaz bir patavatsızlıkla eşelerken
toprağı bilmeden mezarlarını kazdıklarını üstelik sonsuza kadar orada azap
çekecekleri gerçeğini göz ardı etmişken.
Sonuç itibariyle
kısıtlı bir zaman dilimi bizlere tahsis edilen devran ya da ömür. Hangimiz
iddia edebiliriz ki sonsuzluğa tekabül eden bir zaman dilimi ile boyunduruğuna
alacağımızı gerek etrafımızdakileri gerekse İlahi Adalet’i aldatabileceğimizi.
Bugünün yarınları var
iken unutmamalı ki ebediyete intikal ettikten sonra tüm vicdanlar bir bir
hesaba çekilecek her ne kadar an itibariyle birbirimizi yaftalayıp örselesek de
üstelik ne söz ne de düşünce yeter ki niyeti bozuk bir düzen olsun pek çok
insanın müdahil olduğu.
Sorular, sorunlar ve
alamadığımız nice yanıt ki merak etme dürtüsü ne yazık ki pek çok kişide mevcut
ve bitimsiz hatta biteviye.
Unutmamalı ki herkes
sadece ve sadece kendinden mes'ul bir o kadar incitmeden ve yargılamadan
etrafını. Ne özel ne de genel ama tek gerçek olan: Vicdanlar ve yaşantılar kimsenin ne tekelinde
ne de ilgi alanında. Tek gereken ise sevgiye paralel saygı dolu birliktelikler
bir o kadar art niyetsiz ve korkusuz yarınlar maneviyatın ışığı mütemadiyen
yanarken ki karanlığın önü sadece bu ışıkla açılacaktır yeter ki gönüller kalmasın
karanlıkta ne de olsa her gecenin bir bekleyeni var her seher vakti bitimsiz
umutlarla üstelik.