Bir sabah Oliver Forbes bir kabus ile güne uyanıyor. O kabusun etkisi ile korkudan yüzünde oluk oluk terler
boşalıyor, derin derin nefes alarak nefes darlığı sıkıntısı çekiyordu. Oliver Forbes’i bu kadar korkutan kabus ise
şuydu; Oliver Forbes okula gidip sınıfına girerken, sınıfında ki arkadaşları bir yere doğru toplanmış, kalabalık bir
görüntü oluşturmuşlardı. Oliver Forbes sınıfına tam girdiği vakit bu kalabalığın oluşma sebebini merak ediyordu.
Meraklı gözler ile soru sorarak kalabalığı dağıtmaya çalışırken, kalabalık sağlı sollu açıldı. Açıldığında ise çengelli
bir ip ile İsaac Compton’un cesedi sırtından karnına kadar delinerek havada bırakıldığını gördü. Bu cesedi gören
Oliver Forbes bir an endişeye kapıldı. Daha sonra cesedin üzerinde bir not fark etti. ‘’Artık gerçek yüzünü
herkese gösterme vakti Oliver... İmza Gark’’ yazıyordu. Bu notu gördükten sonra çevresindeki kalabalığa bakan
Oliver Forbes, kendisine ters bakışları, öfke kusan sözleri işitti. O an Oliver Forbes korkarak, ağlamalı bir ses
tonu ile ‘’ben masumum, ben masumum’’ diye bağırmaya başladı. Kalabalığın üzerine doğru geldiğini görünce
korkusu had safhaya çıktı ve o anda dehşet alarak uyandı.
Uyandıktan sonra lavaboya gidip elini yüzünü yıkayan ve bir nevze olsun rahatlayan Oliver Forbes, salona
giderek kara kara düşünmeye başladı. Gark isimli kişi onu o kadar çok pskolojisini bozmuştu ki artık rüyalarında
dahi rahat bırakmıyordu. Oliver Forbes’in bu şekilde ip üzerinde yaşaması artık onu rahatsız ediyordu. Bir
şekilde Liv Allen’i kenara çekip ona her şeyi dobra dobra konuşup Gark lakabını kullanıp kullanmadığını sorma
isteği içinde oluşmuştu. Ama bu şekilde yapmak Klaus ile kendi işlerini zora sokmaktan başka bir şeye
yaramazdı. Onun maskesini, onun haberi olmadan düşürmenin bir yolu olmalıydı fakat bu yolu bir türlü
tutturamıyorlardı.
Yine bir okul sabahı Oliver yolda uzun uzun bu meseleyi düşünürken Klaus Salvatore’de felsefe dersinde idi.
Katherine, Klaus’tan ayrı bir sıraya oturmuştu çünkü o günkü öpüşme anından sonra bir utangaçlık başlamıştı.
Kalbi hızlı bir şekilde çarpıyor, aklı ‘’Klaus bana bakıyor mu?’’ diye tahayyül ediyor, ruhu ise Klausla beraber bir
yerde olmak istiyordu. Klaus Salvatore, Katherine’ye bakınca, Katherine bakışlarını Oliver’dan kaçırıyor, yüz
yüze gelmek ona çok ağır geliyordu. Klaus Salvatore, Katherine’nin bu durumuna karşı hafif tebessüm ederek
hal dili ile yanıt veriyordu.
Ders zili çalınca Klaus Salvatore, Katherine’ye doğru ilerlerken Katherine bu durumu fark edip hızlıca sınıftan
dışarı çıkmaya başladı. Klaus Salvatore bu durum karşısında boş boş ayakta durmak ile yetinmişti. Daha sonra
oturduğu sıraya geri gidip oturmaya ve hususi derslerine çalışmaya başlamıştı. Dışarı çıkan Katherine, Elena
Pierce ile karşılaşmıştı. Elena ile karşılaşınca halen onun kötü durumda olduğunu fark etti. Daha sonra Elena’nın
ruh hali ile ilgili konulara parmak bastı. O konuyu geçtikten sonra Elena, Katherine’nin üzerindeki heyecanı fark
etti ve bu heyecanın sebebini sormaya başladı. Katherine ise utanarak ve çekinerek konuyu geçiştirir, başka
konulara deyinerek lafı değiştirir. Daha sonra ise kantine beraber inerek konu tamamen unutulur.
Kantine inen iki samimi dost, kantinde Richard Gilbert ve Liv Allen’in samimi görüntüleri ile karşılaşır. Elena
Pierce en yakın arkadaşı Katherine Grimmes’e bakarak ‘’ben en iyisi sınıfa çıkayım Katherine’’ diyerek kantini
terk eder. Katherine ise durgun bir ifade ile ‘’peki’’ demekle yetinir. Elena Pierce sınıfa çıktığı vakit Katherine
Grimmes ise Richard ve Liv ikilisinin yanına gider ve onlarla muhabbet etmeye başlar. Muhabbet arasında
Richard Gilbert, Elena ile kantine girdiğini görür ve Katherine’ya neden Elena’nın aralarına gelmediğini
sorgulamaya başlar. Katherine kaçamak cevaplar ile bir şeyden haberi yokmuş gibi davranır. Richard Gilbert,
Elena Pierce’nin bu aralar çok durgun olduğunu ve bir sorunu olduğunu fark eder. Bunu Katherine’ye de söyler. Katherine Grimmes içinden ‘’nihayet fark ettin’’ diye söylenir. Richard Gilbert ‘’bir şey mi dedin?’’ diye yoklar iken Katherine Grimmes yapmacık bir tebessüm ile ‘’yok demedim’’ diye konuyu kapatır.
Aralarında ki samimi muhabbet devam ederken ortama birden Klaus Salvatore gelir. Klaus’u gören
Katherine’nin birden suratı asılır ve utanmaya, çekinmeye başlar. Richard gülümseyerek Klaus’a laf atar ve
oturmasını ister. Klaus Salvatore, Katherine’ye manalı manalı bakarak oturur. Masaya oturduğunu gören
Katherine’nin utangaçlık duygusu daha çok artar ve içeceğini yanlışlıkla devirerek masaya döker. Masaya
dökülen içeceğin bir kısmı Richard ve Liv’in üzerine dökülür. Richard Gilbert ‘’kızım ne yapıyorsun sen ya’’ diye
söylenmeye başlarken Katherine Grimmes özür dileyerek kantine doğru kaçar ve bez getirmek ister. Richard
arkasından ‘’şaşkın kız’’ diye bağırarak gülümser. Klaus Salvatore, Katherine’nin bu durumda olmasının sebebini
bilirken Richard ve Liv’in haberi dahi yoktur. Klaus Salvatore, Katherine Grimmes’e bir yandan muhabbet
duyarak bakarken aynı ortamda olan Liv Allen’e de ters ters bakmakta idi. Liv Allen’in Gark lakaplı kişi olduğuna
dair kuvvetli ve herkese ispatlayacak elle tutulur bir delil lazımdı. Bu yüzden Liv Allen’i pür dikkat izlemekten
vazgeçmiyordu. Klaus sıkıntı çekerek Liv’i izlerken, Liv’in hiç bir şey umurunda bile değildi. Richard’ın kolları
arasında kendini o kadar çok mutlu hissediyordu ki, çevresiyle hatta kendisiyle bile ilgilenmiyordu. Sevdiği
adamın kolları arasında olmak, ara sıra latifeler yapmak ve dudaklarını öpmek ona dünyada ki bütün sıkıntılarını
unutturuyordu.
Katherine Grimmes elinde bir adet bez ile ortama geri geldi ve Richard ile Liv’in üzerine dökülen lekeleri
silmeye başladı. Daha sonra masaya dökülenleri temizleyerek bezi geri götürdü. Bezi geri götürürken de hemen
sınıfına kaçtı çünkü Klaus Salvatore ortamda idi. Yine ondan kaçmayı başarmıştı...
Klaus Salvatore masadan bilerek kalkmıyordu, Katherine’nin gelmesini bekliyordu. Gelene kadar da devamlı bir
konu açıyor o konu üzerinden Richard ile muhabbet ediyordu. Fakat uzun bekleyişleri netice elde etmediğini
görünce Katherine’nin yine ondan kaçtığını anlayarak masadan kalktı ve Richard’ı sevgilisi Liv ile baş başa
bırakarak ortamdan uzaklaştı.
Eliza Merlotte dersine geç kalmamak için hızlı adımlar ile okulun koridorun da yürürken, okulun meşhur
serserilerinden Gerard Smith adlı şahıs Eliza Merlotte’ye musallat olmaya başlar. Eliza, rahatsızlığını dile
getirerek bakışları ve sözleri ile Gerard Smith ’e rahat bırakması için tavır gösterir. Fakat Gerard Smith anlayacak gibi değildir. Sözlü tacizlerini Eliza Merlotte’ye sarf ederek daha çok rahatsız etmeye başlar. Eliza’nın
adımları, hareketleri ve ters bakışları onun şehevi hislerini galeyana getirir. Bundan dolayı Gerard Smith daha
da ileri giderek cinsel içerikli sözler sarf eder ve Eliza’nın kolundan tutarak ‘’seni istiyorum bebeğim’’ diyerek
gözlerini Eliza Merlotte’ye diker. Eliza bırakması için bağırmaya başlar fakat nafile... Gerard Smith’ ın gözü
cinsellikten başka bir şey görmüyor, kendisini tatmin etmeye odaklanmış bir şekilde gözünü Eliza’ya dikiyor ve
onunla birlikte olmasını istiyordu. Eliza çırpındıkça Gerard Smith’in şehevi hissi daha çok artıyor, aklını ve
kalbini şehvetine yenik düşürüyordu.
Koridor da Stefan Jonhson adında yürekli bir genç, sınıftan bir kız arkadaşı ile bu tabloya şahit olur. Stefan
Jonhson hemen olaya müdahale etmeye başlar. Gerard Smith ’e kızı rahat bırakmasını söyler fakat Gerard
Smith edepsizliğine devam ederek Stefan’e karşı küfür içerikli sözler sarf etmeye başlar. Stefan Jonhson
öfkelenerek sesini yükseltir ve koridor da yankı uyandıracak derece de Gerard Smith ’e bağırmaya başlar.
Karşılıklı münakaşa eden ikili çevredeki insanların dikkatini celp eder. İkilinin münakaşasını sinema izler gibi
izleyen çevredeki insanlar korkularından hiç müdahale etmez. Gerard Smith’in okulun serserilerinden biri
olduğunu herkes bildiği için başına bela almasını kimse istemez. Eliza Merlotte ikilinin bu münakaşasına şahit
olurken endişelenip, korkmaya başlar. Uzun süren münakaşa ardından Gerard Smith hızlı adımlarla Stefan
Jonhson’a doğru ilerler ve yumruk sallamaya başlar. Fakat Stefan’ın ani hamlesi ile yumruktan sıyrılır. Bir kaç
itişmelerden sonra Stefan, Gerard’ı pataklamaya başlar. Gerard ağzı ve burnu kanlar içinde yerde yatar. Stefan
Jonhson nefes nefese kalmış bir şekilde ve öfkeli bir ses tonuyla ‘’sakın bir daha ne benim nede bu kızın
karşısına çıkma! Yoksa seni canın çıkana kadar döverim!’’ dedi. Gerard Smith yerden yavaş yavaş kalkarak
uzaklaşmaya başlar. Stefan Jonhson, Eliza Merlotte’nin yanına giderek ona doğru yaklaşmaya başlar. Eliza
korkulu gözler ile ‘’iyi misiniz?’’ diye soru sorar. Stefan Jonhson iyi olduğunu dile getirir. Stefan’ın yanındaki
sınıf arkadaşı Violet Williams, Stefan’ın yerdeki kitaplarını, defterlerini ve notlarını toplayarak Stefan’ın yanına
gelir. Violet, Eliza’ya bakarak ‘’çok korkmuşsunuz. Bir su için de kendinize gelin lütfen’’ der. Eliza teşekkür
ederek bir şeyi olmadığını dile getirdi. Sonra ‘’derse girmem gerek, her şey için çok teşekkür ederim’’ diyerek
sınıfına doğru ilerledi.
Klaus Salvatore’de dersine girmiş ve Katherine Grimmes ile birbirlerine çaktırmadan bakışmaya başlamışlardı.
Derse aniden edebiyat öğretmeni Cara Northman girdi. Fakat yanında bir erkek vardı. Kol kola, samimi bir
durum da idi. Öğrencilerine bakarak gülümsedi ve ‘’Çocuklar gördüğünüz bu beyfendi benim eşim. Bugün
sizinle eşimi tanıştırmak istedim’’ dedi. Klaus Salvatore’nin gözleri yuvalarından fırlayarak Cara Northman’ın
yaptığı bu işe akıl sır erdiremedi. Kocasını öğrencileri ile tanıştıran Cara Northman, kahkahalar atıyor ve Elijah
Northman ile sınıfın ortasında öpüşmeye başlıyordu. Bu duruma an ve an şahit olan Klaus Salvatore öfkesinden
küplere bindi. Öfkesini içine atmak zorundaydı çünkü dışarı çıkarırsa bütün sınıf Cara Northman ile ilişkisini
öğrenecekti. Cara Northman’ın bunu yapmasındaki sebep ise sevgilisi Klaus’un Katherine ile olan samimiyetinin
intikamını almaktı. Cara Northman bir kaç öğrenciyi seçerek kocası ile bire bir tanıştırdı. O bir kaç öğrencilerin
içinden en sonuncusu Klaus Salvatore idi. Klaus’a nisbet yapmak için bilerek onu seçmişti.
Cara ‘’Klaus gel bakalım buraya’’ dedi. Klaus ise sinirli bir vaziyette Cara’nın yanına doğru ilerledi. Her adım
attığında öfke kat sayısı daha çok yükseliyor ve yumruklarını sıkıyordu. Cara Northman’ın karşısında duran
Klaus Salvatore öfkesinden kıpkırmızı oldu. Cara kocasına bakarak ‘’bu Klaus, öğrencilerim arasından en hayta
bu’’ diye gülümsemeye başladı. Kocası Elijah Northman, Klaus’a bakarak gülümsedi ve elini uzattı. Klaus
mecbur kalarak kocasının elini tuttu ve zorlama gülümseme yaparak ‘’merhaba’’ dedi. Cara, Klaus’un üzerinden
aşşalayıcı espiriler yaparak onu sınıfa karşı rencide etti. Bütün sınıf kahkaha atarken onun içinden fırtınalar
esiyordu. Bu espirilere bir tek Katherine Grimmes gülmüyordu. Çünkü Klaus’a karşı büyük hayranlık besliyordu.
Cara Northman, Klaus’un rencide edilmesini görüp üzülmesini ve rahatsız olmasını görünce seviyeyi daha da
yükseltti ve daha ağır hakaretler ederek espiriler yapmaya başladı. Klaus Salvatore dayanamayarak sınıfı terk
etti. Sınıfı terk edince sınıftaki kişiler alkışlar ve ıslıklar çalarak Klaus Salvatore’yi gürültü kirliliği yaparak taciz
ettiler. Bu tablo Katherine Grimmes’in ağrına gitti ve Cara Northman’a karşı sert cümleler sarf etmeye başladı.
Sınıfta birden Katherine ve Cara arasında büyük bir tartışma çıktı. Cara Northman, Katherine’yi tersleyerek
‘’nasıl espiri yapacağımı sana mı soracağım’’ dedi. Katherine Grimmes herkesin önünde Cara’ya söyledikleri
cümleler ile yerle bir ederek sınıfı terk etti. Cara Northman bu durumu görünce kıskançlık krizlerine girdi fakat
oda Klaus gibi duygularını içinde yok etmeye çalıştı.
Katherine Grimmes, Klaus’un arkasından koşturarak ona seslendi. Klaus arkasını dönüp Katherine’nin geldiğini
görünce morali az da olsa düzelmeye başladı. Katherine, Klaus’un ellerini tutarak moral vermeye çalıştı.
Klaus’un hafiften suratı gülmeye başladı ve Katherine’ye sarıldı. Katherine Grimmes kulağına ‘’seni çok
seviyorum’’ diye fısıldamaya başladı. Klaus Salvatore üç, dört dakika hiç bir şey demeden sarıldı... sarıldı...
sarıldı... ve iki eli ile Katherine’nin suratını tutarak dudaklarına doğru yaklaştırmaya başladı. Uzun uzun okul
koridorunun ortasında öpüşen genç aşıklar kafalarındaki her şeyi unuttular.
Ders saati bitti ve herkes dışarı akın akın çıkmaya başladı. Richard Gilbert kendi sınıfından Elena Pierce’nin
sınıfına koşmaya başladı. Elena’nın neden bu kadar durgun olduğunu öğrenmek istiyordu. Bu kadar mücadele
vermesindeki sebep ise Elena’nın zamanında onun için verdiği mücadeleyi hatırlamıştı. Üniversiteye
hazırlandığı zaman Richard Gilbert bunalımdayken onun moralini düzeltmek için karşılıksız bir şekilde onunla
bütün gün ilgilendiği günleri hatırladı. Şimdi fedakarlık zamanı Richardaydı. Ona olan borcunu ödemeliydi.
Onun yanında olmalı, onun derdini dinlemeli ve derdine ilaç olmalıydı. Aslında derdi Richard’dı... Fakat o
bundan habersizdi.
Elena Pierce sınıftan dışarı çıkmadan Richard Gilbert yetişmişti. Nefes nefese kalarak Elena Pierce’nin yanına
doğru ilerlemeye başladı. Elena Pierce, Richard’ın geldiğini görünce içini yine buruk bir hüzün kapladı. Elena
Pierce başını yere eğdi ve suratı buruşmaya başladı. Richard Gilbert ‘’neyin var Elena?’’ diye soru sordu. Elena
tek bir kelime bile etmedi, sadece susmak ile yetindi. Richard aynı soruyu tekrar Elena’ya yöneltti ve yine hiç bir
netice alamadı.
Richard, Elena’ya bakıp gülümseyerek ‘’birini seviyorsun değil mi?’’ dedi. Elena birden heyecan yaparak Richar
Gilbert’e baktı. Richard devam ederek ‘’her an, her saat, her dakika onu düşünüyor ve onu izliyorsun. Bundan
dolayı da için sıkılıyor, daima gizlice hüngür hüngür ağlıyor ve azap çekiyorsun değil mi?’’ dedi. Elena birden
şaşkın bir ifade ile Richard’ın gözlerine baktı. Gözleri dolmuş, damlalar halinde yanaklarını ıslatıyordu. Kısık bir
ses tonu ile ‘’Richard’’ dedi. Richard durgun bir ifade ile ‘’her gece onu hayal ediyor, aklından bir an bile
çıkaramıyorsun. Onu sevdiğini kelimelere, cümlelere dökemediğin için hislerini ancak içinde yaşıyorsun.
Hislerini içinde tutamayınca dışarıya göz yaşı halinde dökülüyor ve böylece gözlerin şişene kadar ağlıyorsun
değil mi?’’ dedi. Richard konuştukça Elena Pierce heyecanlanıyor ve onu sevdiğini anladığını düşünmeye
başlıyordu. Peki Richard onu sevdiğini, onun için bu derece acı çektiğini nereden öğrenmişti ?..
Richard konuşmaya devam ediyordu... ‘’İçinden o kişiye karşı şiirler, yazılar yazıyorsun. Gönlün, aşık olduğun
kişiye bu tatlı kelimeleri haykırmak istiyor fakat bir engelle karşılaşıyorsun. O engeli aşamadığın için çok
müteessir oluyorsun. Ama üzülme Elena! Sakın üzülme... Senin gibi değerli bir kızı her erkek kabul eder. Bunun
için sakın ama sakın üzülme...’’ dedi. Richard’ın bu tatlı cümleleri Elena’yı baştan çıkarıyor ve içindeki heyecanı
dışa vuruyor, gözlerindeki yaşlar resmen yüzünü yıkıyordu...
Richard daha sonra Elena’ya uzun uzun bakmaya başladı. Elena, Richard’ın gözlerinde kayboluyordu resmen.
Richard’ın uzun bakışının altındaki kelimeleri, cümleleri okumaya çalışıyordu ve pür dikkat Richard’ın nasıl bir
final ile bu anı sonlandıracağının heyecanını kalbinde yaşıyordu. Fakat Elena’yı bir hayal kırıklığı daha
bekliyordu. Richard Gilbert ‘’kim bu aşık olduğun kişi Elena. Bana söyleyebilirsin. Sana elimden geldiği kadar
yardımcı olacağım’’ dedi.
Elena, Richard’ın bu cümlesi karşısında dünyası başına yıkılmış, gözlerindeki yaşlar şelale gibi daha da
hızlanmıştı. Richard, Elena’nın hal ve hareketlerinden doğru manalar çıkarmış fakat onun beslediği bu şiddetli
duyguyu kendisine yoramamıştı. Richard, Elena’nın bu haline bir türlü anlam veremiyor ‘’neden böyle
davranıyorsun Elena’’ deyince Elena’nın nazik bedeni bu ağır yükü kaldıramayarak sinir krizi geçirmeye
başlamıştı. Elena Pierce yeri, masayı, sırayı yumruklayıp tekmeliyerek boğazı çatlayana kadar bağırmaya başladı.
Richard Gilbert, Elena’yı sakinleştirmek için mücadele vermeye çalışsa da etkili olamıyordu. Bağırıp çağırırken
Richard Gilbert’e ‘’aptalsın Richard, aptalsın, APTALSIN!’’ diye yüzüne karşı haykırdı. Richard hiç bir anlam
veremiyordu. Richard’ın ona karşı olan duygusunu halen anlamaması Elena’yı daha da çıldırtıyor ve en sonda
dayanamayarak ağlaya ağlaya sınıfı terk etmek zorunda kalıyordu. Sınıfı tam terk edeceği esna da Richard
Gilbert, Elena’nın kolundan tutarak kavradı ve gözlerine bakarak sakinleşmesini istedi. Elena Pierce ‘’o kadar
aptalsın ki halen seni sevdiğimi anlayamıyorsun! Senin gibi bir kuş beyinliyi nasıl seviyorum anlamıyorum. Lanet
olsun sana Richard, lanet olsun’’ diye bağıra bağıra onu sevdiğini itiraf etti.
Richard, Elena’nın bu itirafından sonra şoka girdi ve olduğu yerde dona kaldı. İçinden konuşmaya başladı.
-Nasıl olur bu?
-Elena benden nasıl hoşlanır?
-Beni arkadaş olarak sevmiyor mu?
-Ne zamandan berri bana bu duyguları besliyor?
-Günlerdir kendini benim için mi harap ediyordu?
-Benim bundan nasıl haberim olmadı?
-Acaba diğer arkadaşlarım Elena’nın bana olan hislerini biliyor mu?
-Yoksa sadece en son ben mi öğrendim?
Ve daha bunun gibi nice sorular bir an da kafasında şimşek çakar gibi çakmaya başladı. Richard Gilbert dona
kalmıştı, Elena’da karşısında hüngür hüngür ağlamaya devam ediyordu. Fakat bir anlık içi rahatlamıştı.
Richard’a karşı hislerini söylemesi, sağ solu yumruklayıp tekmelemesi, avazı çıktığı kadar bağırıp çağırması onu
bir anlık rahatlatmıştı. Hislerini fiili olarak dışarıya dökmesi ona az da olsa yetmişti...
Richard olduğu yerde yere çökmüş, olayın şokunu üzerinden atamamıştı. Elena Pierce ağlama bir ses tonu ile
‘’bir şey demiyecek misin?’’ dedi. Richard duraksamaya devam etti ve ‘’Elena... be-ben ne diyeceğimi bilemiyorum’’ dedi. Olayın şaşkınlığını üzerinden atan Richard, Elena’nın elinden tuttu ve
okul dışına çıkmaya başladı. Onu evine doğru götürüyordu. Yol boyunca da ne Elena nede Richard tek bir kelime
bile etmedi. Sadece eve doğru yürüyor, yere, havaya, etraftaki evleri seyrediyordu. Eve nihayetinde gelmişlerdi. Elena’yı evine bıraktı ve Richard’da eve girmişti. Elena’yı lavabo’ya götürdü ve kendi elleriyle yüzünü, elini, kolunu ve kafasını yıkamaya başladı. Amacı Elena’yı rahatlatmaktı. Elena’yı yıkadıktan sonra havlu ile ıslattığı organlarını kurulamaya başladı. Kurulanan Elena’nın saçları öne gelmiş, yüzünü kapamıştı. Richard Gilbert saçlarını arkaya atarak Elena’nın güzel gözlerine baktı ve ‘’şimdi nasılsın? İyi misin? Rahatladın mı?’’ dedi. Elena Pierce hafif bir tebessüm ile ‘’evet’’ yanıtını verdi. Bu sefer Elena’nın elini tutarak oturma salonuna götürdü divana oturttu. ‘’Burada bekle beni’’ dedi ve mutfağa gitti. Yaklaşık mutfakta 20 – 30 dakika sonra elinde iki adet kahvelerle salona girdi. Birini Elena’ya uzattı ve daha sonra yanına oturdu. Uzun
süren sessizlik sonucunda, sessizliği bir kaç kelime bozdu.
Richard Gilbert; Bana karşı ne zamandır bu hisleri besliyorsun?
Elena Pierce; Neredeyse iki yıl olmak üzere
Richard Gilbert; Bunca zaman nasıl içinde saklayarak yaşadın bu duyguları?
Elena Pierce; Bir şekilde başardım işte...
Richard Gilbert; Peki şimdi neden hakim olamadın kendine?
Elena Pierce; Biri ile ilişki yaşaman, her an o kişi ile samimi davranışlarda bulunman ve buna her an şahit olmam
duygularımı şiddetle tetikledi ve en sonda beni patlama noktasına getirdi.
Richard Gilbert; Biri ile ilişkim olmadan önce, beni sevdiğini neden söylemedin?
Elena Pierce; Eliza için duygularımı hep içime attım. Nasıl söyleyebilirdim ki? En yakın arkadaşımın eski
sevgilisisin. Onun kalbini kırmaktansa defalarca kalbimin kırılmasını tercih ettim.
Richard Gilbert; Sen neden bu kadar iyi birisin?
Elena Pierce; İyi biri değilim, yapılması gerektiği gibi davranıyorum. Yada davranmaya çalışıyorum. Bu arada
özür dilerim...
Richard Gilbert; Ne için?
Elena Pierce; Sana aptal dediğim için...
Richard Gilbert (hafifçe gülümseyerek); Yooo, yoo önemli değil. Aslında haklısın. İki yıla yakın beni
seviyormuşun fakat bu zamana dek anlamayacak kadar aptalmışım.
Richard’ın bu sözlerine Elena’da gülerek ‘’hayır... aptal değilsin. Sadece ben rolümü profesyonel oynadım.
Bundan dolayı fark etmedin’’ dedi. İki taraf da tebessüm etmeye başlamış ortam ısınmıştı. Fakat bu ısınma
olayı bir iki dakika sürmüştü... Çünkü Richard Gilbert’in telefonu çalmıştı ve arayan Liv Allen’di. Richard, Liv’in
aradığını görünce utanıp sıkılarak Elena Pierce’ye gözlerini dikti. Elena’yı zor sakinleştirmişti, bir daha kriz
geçireceğinden ve üzüleceğinden endişe ediyordu. Elena Pierce, Liv’in aradığını görünce gülen yüzü birden
durgunlaştı. Richard mecburen telefonu açtı.
Liv Allen, Richard’ı okulda bulamadığı için nerede olduğunu soruyordu. Richard evde olduğunu söyleyince Liv bu
sefer de neden kendisine haber vermeden gittiğini öğrenmek istedi. Richard, rahatsızlandığını ve aniden
gitmesi gerektiğini söyleyince Liv Allen tatmin olarak geçmiş olsun dileklerini sundu. Richard teşekkür ederek
telefonu kapadı. Konuşmalara harfiyen şahit olan Elena Pierce ‘’benim yüzümden sevgiline yalan söylemiş
oldun. Bunu yapmamalıydın’’ dedi. Richard, Elena’nın her konuşmasında ona hayranlığı artıyordu çünkü
tertemiz kalbi ile kimsenin zarar görmesini istemiyordu. Hatta başkaları uğruna kendisinin zarar görmesini
yeylerdi. Buna delil ise iki yıldır sırf Eliza için kendisinin her daim azap çekmesi idi. Şimdi aynı şekilde Liv Allen’e
yalan atmasını kaldıramamıştı.
Richard Gilbert tebessüm ederek Elena’ya baktı ‘’iyi ki varsın Elena... Senin türün dünyada sayılı var. Koruma
altına almak lazım seni’’ diyerek espiri yaptı. Elena bu espirisine karşı gülümseyen bir yüz ile karşılık verdi.
Richard Gilbert, Elena ile birazcık muhabbet ettikten sonra kalktı ve kendi evine geçmeye karar verdi. Elena onu
kapıya kadar yolcu etti. Richard Gilbert tam evine girecek iken Elena arkasından seslendi. Richard kafasını
Elena’ya doğru çevirdi ‘’ne oldu Elena?’’ dedi. Elena Pierce ‘’bugün yaşadığımız bu olayları lütfen kimseye
söyleme. Ben sır olarak kalmasını istiyorum. Kimse bu durumu bilmesin, olur mu?’’ dedi. Richard Gilbert ‘’söz
veriyorum kimseye söylemeyeceğim’’ diye yanıt verdi. Elena Pierce hafif bir şekilde gülerek kapısını kapadı.
Aynı şekilde Richard Gilbert’de...
Evet, Elena Pierce bu kez içindeki duyguları şiir defterine dökmemiş, direk aşık olduğu Richard Gilbert’e
dökmüştü. Hemde bağıra bağıra... Daha sonra Richard, Elena’yı sakinleştirerek içini dökmesini sağlamış ve
rahatlatmıştı. Elena’yı az da olsa sevindirmiş, bunalıma girmesine engel olmuştu. Peki bu durumu Liv Allen
duysa nasıl karşılardı ?.. Oda ayrı bir merak konusu.
Ya sizce ?..