Kelimelerin uzağındayım
son zamanlarda ve bir o kadar duyguların.
Yalıtılmış bir yürek
sadece kan pompalayan ve mizacı durgun bir seyir çok uzaktan bakakaldığım.
Hanidir nice yılgı
eşlik etmiş olsa da yok, yok var bende bir tuhaflık. Yorgunum haddinden fazla
dün gibi dünden de fazla. Ya yarın… Umarsız ve yeknesak fazlasıyla sıdkı
sıyrılmış.
Hâkim olamadığım ama
hükmünde iken varlıksız duyguların haricimde, bana ait olmayan ve mükellef
kılınmadığım.
Önce var oldum,
hissettim ve yaşadım yaşamam gereken ya da gerekmeyen ne ise.
Ait olmadığım bir döngü
yetmezmiş gibi ait olmadığım bir beden fazlasıyla sancılı ve ruhumun izleğinde
şaşkın şaşkın olup bitenleri izlerken. Her şey soyut ve hiçbir tanımlama da
getiremiyorum.
Duygular devine dursun,
gözlerim fal taşı ve yelkenden bir yürek fırtınada her an alabora olma ihtimali
ile yol almaya çalışırken. Sevi dilinin kifayetsizliğini de geçirdim
tutanaklara ve sabrın da yetmediğini ve ne varsa yetemediğim ve her kim ise
talepkar ama sessizliğimi korumak zorunda olduğum.
Hayır, hayır klasik
hiçbir kural yok betimleme ihtiyacı güttüğüm. Ne zamanki yeltendim az mutlu
olmadılar hani zaten beklentim de kalmadı mutluluğa dair. Hüzün yapışmış iken
görünen o ki amacına nail olanlara selam olsun.
Nefret kirletir
sevgiyi. Yoksa ben de mi benzeşmeye başladım gezegendeki bulanıklık içine
çekerken hortum gücünde. Nefret etmeyi çok isterdim sadece yalıtılmış bir
boşluğum zincirler pespaye bir umarsızlıkla her geçen gün daha da güçlenirken.
Korkuyorum da zaman
zaman ama ölümden değil. Bazen kendimden bazen tutarsızlığımdan ve dile
getirmeye ihtiyacı dahi gütmediğim tüm sefil sıradanlıktan.
Akıl vermeye kalkanlar
da aldı payını. Yaşananları nasıl tahayyül edebilirler de ahkâm kesiyorlar o da
ayrı bir uzantı.
Çocukluktan genç
kızlığa ve oradan yetişkinliğe uzanan o uzun ve engebeli yol. Tanrım bu ben
miyim…
Korktuğum başıma mı
geliyor yoksa?
Sadece canlı bir
organizma metabolik vazifelerinin güdümünde. Çoktan terk ettim dünyayı daha
doğrusu etmişim de yeni yeni vakıfım. Gerçekler acıtırken yalan daha da yakıyor
canımı. Bir sürü insan sevmeyi becerememiş. Sevdikleri üç beş kişi olsa da
haricindeki yabancılara olan bu öfke nedir? Nedir bu zulüm? Sıradan bir hayatım
olsa da sıra dışı ne çok sıkıntı. Görünen tablo ne güzel oysa. Sanır mısın ki
aynaya bakmıyorum…
Komik hatta acınası. En
kötüsü de ne biliyor musun: Gerçek kimliğini saklayan ve sığındıkları o
görüntü.
Uzağındayım çok şeyin ve inanılmaz derece de
içindeyim. Dışındayım o yerçekimin ama çoktan çıktım eksenimden. Uydularım da
kayıp en az zihnim kadar da bulanık gözüme çarpan ikilemler. Ne ihanet ne
nefret ne de zulüm kısaca eşsiz bir tiyatro hemen hemen herkesin başrol
oynadığı ve ben figüran rolünü bile ifa edemezken.
Ne yetisizim ne
dirayetsiz ne de yetkin sadece güdümünde haricimdekilerin.
Beni ben yapan tüm
dürtüler, istemler ya da istem dışı ve tüm kurallarım ve korkularım, kaygılarım
kısaca tüm o öngörülerim ve sayısız öğreti… Yalnız olmak da büyük bir beceri.
Ve seçimimi yaptım çoktan.
Cinsiyetsiz olmayı çok
isterdim hatta duyguları olmayan bir taş bebek.
Duyarsızlık top yekûn
öldürmüş insanlığı öyle ki siyasi görüşümü bile paylaşamaz oldum. Sanır mısın
ki bu kadar duyarsızım tüm olup bitene. Ya da istediğimden midir bu
sessizliğim. Lakin mecburum çünkü hesap gününde cehennemde geçireceğim zamandan
korkarım yoksa kimselerden tek bir korkum yok ya da her hangi bir çekincem.
Mademki başbaşayım kendimle bir o kadar isyanlarda vicdanım. Kaldıracağından
fazla yük zaten yüklemişim çoktandır.
Mesul kılındığım ya da
mecbur bırakıldığım.
Hayat… Nasıl da hantal
nasıl kallavi ve fazlasıyla durağan görünenin ötesinde üstelik.
Anahtarını çoktan
kaybettiğim nice kilitli kapı hem de kuyunun en dibinde her biri. Ne bulmaya
niyetim var ne de açmaya. Açmaya yeltendim kaç kere ve tüm o sızıntı sonunda
kof bir rutubetle nasıl da çürüttü duvarları.
En çok vicdanımı
seviyorum her ne kadar takışsak da zaman zaman. Ve bir o kadar hüznü de. Ne de
olsa o mazoşist yanım hep benimle. Hüzün ve hüznün envai çeşit hallerini de.
Yalnızlık bu yüzden o kadar da dert değil. Bir piyeste yer almaktansa gündelik
hayatın sıradanlığında, varsın yalnız kalayım ve sakin sakin dalayım
düşüncelere ne de güzel bol bol tefekkür etmek. Ne de güzel yağmak kuru bir
çöle nazire edercesine. O yaşlara minnet borçluyum ve tüm zalimlere ve kindar
yüreklere. Her geçen gün daha da yaklaşıyorum uzak bildiğim ne varsa. Her şey
nasıl da göreceli ve sevgimi hak etmeyen ne çok insan… Hayır, hayır asla pes
etmeyeceğim ve hicap da etmeyeceğim şu çektiklerimden. Ne de olsa insana en çok
yakışan vicdan ve aşk. Ne bir kul hak ediyor duyumsadıklarımı ne de ben hak
ediyorum yapılanları ama isyan yok dilimde her ne kadar ara sıra mızmızlansam
da.
En elzem, en vazgeçilmez
ve en çok lazım olan ne ise, evet, sahibim. Bu yüzden de dünyanın malında
mülkünde gözüm yok ya da haricimdeki insanların sahip olduğu ne varsa. Herkes
kendinden sorumlu ama ne yazık ki şu anki döngüde herkes sadece ‘’sorunlu’’ ve
bir o kadar bir diğeri ile ilgili sanırım özel hayatın ve mahremiyete duyulan
saygının yaftalanması da ayrıca tartışılır.
Kişisel özellikleri ve
maharetleriyle dikkat çeken kim varsa. En büyük handikabımsa sahip olduğum o
sentez. Aralıksız nöbette olan algılarım. Şimdi detaya girmeye kalkışsam
öngörülecek sıfatı tahmin edebiliyorum hatta sıfatları ne de olsa ömrüm boyunca
pek çok sıfattan muzdarip olmuşumdur. Ne de olsa arayıcı insanların o
muhalefetleri hep yaralamıştır. Bak, yine koz verdim. Sahi, ne olacak benim bu
halim?
Geçenlerde yolumun
kesiştiği bir cümle geldi de aklıma… David F.W. isimli bir yazara
sormuşlar:’’Edebiyat nedir üstadım?’’Ve anında yapıştırmış cevabı:’’İnsan
olmanın ne menem şey olduğunu anlama sanatı.’’
Haklı da… Yazdıkça
tanıyorum hem kendimi hem de hayatı ve duyumsuyorum yürekten o iç sesim her
geçen gün volümünü arttırırken oysa kısıtlı psikoloji bilgimle zamanında ne de
çok ahkâm kesmiştim.
Hayatın hep kenarında
kalanlar ve toplumun kıyısında yaşamış kim varsa…
Ya da hayatın içinde ve
dünyevi zevklerle gününü gün edenler…
Ve ben seçimimi çoktan
yaptım her ne kadar yadırganıp yaftalansam da onun için de tahmin edilenden ve
görünenden öte mutluyum her ne kadar her hangi bir skalada henüz yer almamış
olsam da.
Yüzüm gözüm düş içinde,
Yeter ki aksın kiri
pası yüreğin;
Ve her yerim mürekkep
lekesi.
Fazlasıyla severim
yağmurları
Yalıtılırken acılarım
Ve ıslanırken
Salkım saçak benliğim
Bir düş misali
Gecenin ertesi.
Henüz tükenmeden ömrüm
ve tüketmeden sevgiyi biliyorum ki yolum çok uzun her ne kadar yönümü tayin
edemesem de. Pusulam yüreğimde gizli ve kimseler göremez bu yüzden seviyorum
kendimi ve bana dair ne varsa, acıyla yoğrulmuş olsam da haz ediyorum
yaşamaktan ve yaşatmaktan…