Dünyanın Nesneleri Amaç Olabilir Mi
İnsan servetini, malını, mülkünü kendi çabası ve aklıyla kazandığını
düşünür ve Rabbine karşı nankörlük ederek hayatını sürdürür. Dünyaya
dair her meta, onun için kibir vesilesi olur. Oysa bugün elinde olan
malını, yarın Allah alabilir. Allah, kulunu varlıkla da yoklukla da
imtihan eder.
Dünya hayatında çekici kılınmış olan ‘süsler’
amaç değil, yalnızca araçtır. Hiçbirine bağlanmaya değmez, yitirmekten
korkulmaz. Hayatın amacı olarak gördüğümüz, peşinden koşturarak elde
etmeye çalıştığımız her şey sonunda yok olacak. Bütün bu yok olacak
şeyler, insanın amacı olabilir mi?
Dünyevi her şey, Allah’ın
insana verdiği nimetlerdir; ancak Rabbini, ölümü, yapayalnız O’nun
huzurunda sorgulanacağını ve ahireti unutarak insanın kendisine bunları
amaç edinmesi yanılgıdır. Bunlar ne hırs yapılacak, ne tutkuyla arzu
edilecek, ne de sahip olunduğu için gurur duyulacak şeylerdir. Aksine
her biri geçici dünya hayatının aldatıcı birer metaıdır:
Bilin
ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ’(eğlence türünden) tutkulu bir
oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve
çocuklarda bir ’çoğalma-tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun
bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra
kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp
oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah’tan bir mağfiret ve
bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan
başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)
İnsan yüzeysel
baktığında dünya hayatının gerçeğini göremez; baktığı açıdan ne kadarı
görünüyorsa, dünyayı o kadarı ile görür. Tıpkı halıdaki mayt gibi. Mayt
için halı oldukça büyük bir mekândır; tamamını göremez. Dar görüşlü olan
insan da aynı durumdadır. Oysa insan dünyayı her cepheden
görebilmelidir. Yüzeysel bakınca, görüş de çok sığ ve yüzeysel olur. O
zaman insan acı çeker, yanlış yollara gider.
"Dünyanın metaı
azdır” buyurur Allah. Dünyada bağlanmaya değer bir şey yoktur. Ancak
tümünün geçici olduğunu, dünyadaki her şeyin değerini yitirdiğini,
yıprandığını, yok olduğunu bildiği halde, insan kendisini bunlara
şiddetle bağlanmaktan alıkoyamaz. Sahip olduğu her şeyi bir gün bırakmak
zorunda kalıp dünyadan ayrılacağını bilir ancak yine de bu tutkulu
bağlılığı sürdürür.
Nesne bağımlılığının kadın erkek
ilişkilerindeki boyutu da ürkütücüdür. Evliliğe ‘müessese’ adı verilmesi
yaşadığımız toplumda daha en başında evliliğe nasıl bakıldığını
gösterir. Günümüzde, evlenecek çiftler, önce noterde evlilik sözleşmesi
imzalamakta, daha evlenmeden boşanma şartları konuşulmaktadır.
Çok
‘yolunda giden’ evliliklerde dahi herhangi bir maddi kayıp durumunda aşk
öfkeye dönüşmekte, nefret yaşanmaya başlamaktadır. Oysa insan Allah
rızası için seviyor olsa, sevdiği insanın maddi hiçbir varlığı kalmasa,
her şeyini kaybetse onun için fark etmez. Yaşadıklarını Allah’tan bir
hayır olarak düşünür ve hiçbir şekilde etkilenmez. Dünya hayatına ait
meta, yalnızca Allah sevgisi ile anlam kazanır.
Eşinin güzel
ahlâkından, kişiliğinden, manevi derinliğinden değil de örneğin aldığı
pahalı bir hediyeden etkilenmesi, beklenti içindeki erkek için de çıkar
gözeten kadın için de sevgiyle alâkası olmayan bir durumdur.
İnsan
beton yığını olan eve, metal yığını olan otomobile, sadece et-kemik
yığını olan insana bağlanamaz, bunlarla mutlu olamaz. İnsan, Allah
sevgisine, akla, imana ve derinliğe bağlanır.
Nefsinin bencil
tutkularını gözeten kişinin elindeki hiçbir şey gerçekte onu mutlu
etmez. Çünkü amacı Allah’ı hoşnut etmek değil, yalnızca bencil
tutkularını doyuma ulaştırmaktır. Oysa nefis hasta bir hayvan gibidir.
Yedirilip beslenirse, sağlığına kavuşur, beslenmediğinde ise ölür. Nefis
de sürekli insandan yemekte ve çalmaktadır. Bundan kurtulmanın tek yolu
ise Allah’a sığınmaktır.
İnsanın, Allah karşısındaki aczini
görmezden gelerek dünyaya bağlanması büyük gaflet halidir. Ölümle
birlikte onunla gidecek olan, tutkuyla bağlandığı nesneler değil, dünya
hayatında yaptığı iyi ve kötü amelleri ve erteledikleridir. Onu gerçek
muhteşem hayata kavuşturacak olan ise yalnızca Allah’ın hoşnutluğu için
yaptıklarıdır.
İnsan, Allah’ın kudretini gereği gibi takdir
edebilse, dünyaya dair her şeyin imtihan amacıyla kendisine verildiğini
görebilir. Karşılığında yapması gerekenin de tüm bu nimetlerin gerçek
sahibi olan Allah’a kulluk etmek ve şükretmek olduğunu anlayabilir.
Ancak hırsla dünyaya bağlanan kişinin kavrayışı körelir; çok daha
hayırlısının ve üstün nimetlerin bulunduğu sonsuz ahiretten vazgeçip,
dünya hayatına razı olur.
Dünya hayatında "batıla ve tutkulara
dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik" diyenlerden olmamaya çalışmalı.
Mülkün asıl sahibinin alemlerin Rabbi olan Allah olduğunun bilincinde
olarak, her durumda O’na yönelmeli. Verdiği imkânları O’nun rızasını
gözeterek kullanmalı ki O da bizden razı olsun...
Kadınlara,
oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara,
hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ’süslü ve
çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel
yer Allah katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14)
Elif Nisa, Yeni Dünya/Hanımefendi Dergisi, Mart
(
Dünyanın Nesneleri Amaç Olabilir Mi başlıklı yazı
E Bayraktar tarafından
24.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.