Zamandan, mekândan tecrit edilmiş olmanın getirdiği bir zafiyet tüm duyumsanan. Bir acziyet, sığ bir kıyı ilk göze çarpan yalnızlığın yaptığı o çağrışım. Bir külfet aslında adlandıramadığım ya da bir tanı koyamadığım zikredilen onca sıfat avaz avaz bağırırken sessizliğimin o izdüşümünü.

 

Ramak kalmışken o tescilli sona, tek beklenti ise sırtımı dönüp gitmem paye verirmişçesine o sıradanlığa.

 

Gittin gideli ne varsa biriken ve ne varsa kirlenen.

 

Neyi değiştirmek istemem de fazlasıyla anlamsız ne de olsa kanıksanan bir mağlubiyet benimki: Müdahil olmamak adına tüm çırpınışlarım göz ardı edilse de.

 

Gittin gideli seyrindeyim o tozlu yolun defalarca kendimi yürümekten alıkoyduğum. İstenen ve yordanan sistematik bir öngörünün basamakları ise çıkmamak adına direndiğim.

 

Nesi yanlış ki oysa devinen şu sefil ruhun… Ne zararı var daldığım o düşüncelerin bihaber iken yalıtılmış dünyam haricimdeki gürültülerden…

 

Mükellef kılındığım görevlerimi yeterince ifa edemediğimin farkındayım gerçi çok zaman geçmedi henüz yüzleşmemin üzerinden ama biliyorum ve adım kadar da eminim tüm o beklentilerin.

 

Cinsiyetsiz, yaşsız ve adsız kim varsa sığdırsam da yüreğime bir tek ben sığamadığım ve yer bulamadım şu koca dünyada. Savunduğum ne varsa alındı elimden, sığındığım kim varsa çekti elini hele ki sen gittikten sonra…

 

Midemin ortasına koca bir taş oturmuş gibi sessiz ve duyarsız kabullendim o sancının getirdiği acıyı. Alışkınım ne de olsa. Yadsıyamayacağım kadar ağır bir bedel ödediğim ve konumlandıramadığım o kadar çok duygu saklı ki sorunlu ve sorumlu kılındığım.

 

Kaygılar ise eş güdümlü tüm o korkularla ki korku addettiğim sadece yörüngemden kayma ihtimali. O yörüngeye tabi olmam değil mi kendime olan saygımı korumam. Korumak adına korunaklı bir dünyanın ilk ve tek mensubuyum her ne kadar sızmaya çalışanlarla olan savaşım ömür boyu devam etme minvalinde seyretse de.

 

Kapıyı ne zaman ki ardına kadar açayım değerlerim allak bullak oldu. Dinlemekse duyan da dinleyen de sadece benim o iç sesi duyurmaya çalışmam bir anlam ifade etmedi zahir.

 

‘’Dinle!’’

 

Mesnevi’yi şerhedenlerin, ismi ‘’Suskun’’ olan bir şairin en kıymetli yapıtına ‘’Dinle!’’ diye başlaması bir rastlantı mı yoksa insanların cehaleti mi vakıf olmaya çalıştıkları bir anlam ifade edemezken. Zira iştigal ettikleri sadece karalamak ve köreltmek oysa sessizliğin o tınısı nasıl da gizem ve bir o kadar anlam dolu.

 

Baharın ilk günleri ki doğa bile canlanırken nasıl sessiz kalabilirim bu gidişata. Renkler uyumlu iken doğayla karayı sevemedim gitti, baba. Pembenin albenisi iken beni cezbeden yine yeniden bir sessizlik ve durgunluk çöktü üzerime. Ve ne yazık ki hep ama hep yanlış telaffuz edilmekte. Ne zaman ki çıksa sesim yansıtılan sadece çarpık bir zihniyetin kötü tohumları. Her nedense bir başkasının hayatına müdahale etmekten en ufak bir beis bile görmemekteler. Şahıslar, özneler ve yükümlü kılındığım tüm o yüklemler nesnesiz ve neşesiz…

 

Biteviye suçluluk duymak ve başkalarının hatalarını sırtlanmak ise düşen payıma. Oysaki ifa etmem gereken o kadar çok öncelik var ki… Sıraya koyduklarım ise sıraya girememenin getirdiği o yılgınlık sebebiyle bir türlü gerçekleşememekte.

 

Yitirme korkusu ise artık gütmediğim tek korku zira yitip gidecek ne varsa çoktan alındı elimden. Yazgının, yaşamın ve ölümün sınırlarında kurduğum şu küçücük dünyam kaldı kala kala. Korkular yüreğe düşmeden ve ölüm çalmadan kapımı çoktan çektim perdeleri o loşluk bile rahatsızlık verse de kimine. Arayışımın güzergâhı ise ilk günden beri aynı.

 

Tüm söylenler kurguyu anlatmaya yetmese de kurmaktan da kurcalanmaktan da çok yoruldum yine de kurduğum hayallerin haddi hesabı yok gerçekleşmeyeceğinden adım gibi emin olsam da. Yazgımla baş edemesem de ölüme ve acıya direnme çağrım ulu orta.

 

Karanlığın serseriliğinde pervasızca eşeleseler de ne yüreğimin vuruşları ne de hayat içindeki bu vuruşların ritmi son bulacak ta ki seninle buluşacağımız o güne kadar…

 

 

 

( Dinle... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 20.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.