Efendim bendeniz Afyon'un Sandıklı kazasından Asker Mustafa'nın torunu Selahattin Namdar. Çanakkale Harbinde cephede düşmana gözünü budaktan esirgemeden silah sıkmış Mustafa dedem, sonrada sağ salim köyüne dönmüş. O sene bizim köyden on yedi tane şehit varmış ne hikmetse dedem Cenabı Allah'ın inayetiyle sağ kalmış. Sonrasında çalışmış çabalamış, alnının terlerini akıtmış köyde bir dolu toprak sahibi olmuş. Ben de onun beşinci oğlu Hikmet Namdar'ın çocuklarından biri olan Selahattin Namdar. İki tane mütevazı tekstil fabrikasının sahibiyim efendim. Allah'ıma çok şükür halimiz vaktimiz yerinde. Hanımım Neriman'da çok iyidir. Kendi hanımım diye söylemiyorum bir yemek yapar parmaklarınızla beraber her bir şeyleri yersiniz. Kazaktı, pantolondu, iç çamaşırıydı bir dolu şey üretip halkımızın kullanımına sunuyoruz memleketimizin bu köşesinden ekonomimize katkıda bulunuyoruz sizin anlayacağınız...



Dünün çocukları, delikanlıları olan bizler, geldik neredeyse elli altı elli yedi yaşına altmışımıza merdiven dayadık. Sülalemiz epey geniştir. Yedi tane dayıoğlu, beş tane dayı kızları, sekiz tane kızlı erkekli amca çocukları, bir o kadar yine hala ve teyze çocukları. Şimdiki Cumhurbaşkanımızın öğütlerini ta o zamanlardan duymuşlar da benim akrabalarım dünyaya bir dolu çocuk getirmişler. Bunların hepsi benim kuzenler ve onların ciğer pareleri yavruları. Allah da biliyor akrabalarımın hepsini de çok severim hiç birini de diğerinden zerre ayırmam. Birçoğu bana Selahattin amca, bir kısmı da Selahattin dayı, kimisi de Selahattin enişte der. Eee, dayılık amcalık, eniştelik o kadar da kolay değil, hem de bu devirde. ‘'Kanun hükmünde kararname ile dayılık ve amcalık, eniştelik yapmayanların vatandaşlık haklarının geri alınacağını geçenlerde hükumet bile açıkladı.'' Burası tabi ki şakaydı, siz anladınız onu.



Muhtelif zamanlarda yeğenlerime ve tabi ki onların halen hayatta olan (Ölmüşlerine Allah rahmet eylesin.)anne ve babalarına hediye almaya bayılırım. Ne yapalım benim huyum da böyle arkadaş. Allah bana o kadar zenginlik vermiş, Karun kadar olmasa da, ben de elim bol olduğu zamanlarda, bayram demeden, seyran demeden bütün yeğenlerimi hediyelere boğarım. Aldığım zamanda öyle elimde bir tane hediye ile gitmem yeğenlerimin karşısına. Mutlaka her birine en az iki üç hediye vardır elimde. Kimi oyuncak, kimi kitap, bazen hırka, gömlek, kazak. Yaz olur alır götürürüm, kış olur alır götürürüm, bayramlarda zaten hediyeleşmeyi hiç ihmal etmem, yılbaşı olur yine hediyelerini eksik etmem, hatta Kabotaj Bayramında ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Gününde bile hediyelerini eksik etmemeye çalışırım. Sevdiklerime hediye alamadığım zaman rahatsız oluyorum, ruhum daralıyor, bunalımlara giriyorum neredeyse. Yeğenlerimin çoğu daha kapıyı açmadan, benim geldiğimi zili çalışımdan anlarlar. Zilimin bana özel sitili üç uzun, üç kısa, peşine bir uzun şeklindedir. Bana kapıyı açmadan evlerin içinde sevinç çığlıkları atılır, ben dışarıdan duyarım. Sülalede benim çaldığım zil sesini başka bir akrabanın hiç birisi çalmaz, çalamaz. Ellerim dolu olduğu için her zaman zilleri burnum ile çalarım. O sırada elimde ki hediyeler düşme pozisyonuna geçmek üzeredir. Bazı günler birçok yeğenimi peş peşe ziyaret etmek zorunda kalırsam burnum pancar gibi kızarır da ertesi güne kadar kızarıklığı geçmez billahi. İnanmazsanız yeğenlerime ve de eve gelince burnumu o halde gören karıma ve çocuklarıma sorabilirsiniz.



Gazetelerden ve basından takip ettiğim kadarıyla birçok ünlü sanatçı ve iş adamı burnuna estetik yaptırıyor, yaptırdıktan sonra da burnunu sigorta ettiriyor. Düşündüm kendi kendime ‘'Selahattin bunu sen niye yaptırmıyorsun?'' dedim. Öyle ya her hafta üç beş yeğenini ziyaret ediyorsun ve onları da hediyesiz bırakmıyorsun Eee yanlarına da hep ellerin dolu olarak gittiğin için kapı zillerine burnun ile basıyorsun yani arkadaşım aslında senin burnun büyük risk altında şu durumda sigorta yaptırmayıp da ne yapacaksın? Ya burnun ile zili çalarken elektrik çarpsa, yine zili çalarken burnunu zile fazla bastırsan burnun yamulsa veya burnun ile zile basarken elindekiler ayağının üstüne düşse bir müddet topal topal gezsen, tam burnun ile zile basacakken burnunu sivri sinek ısırsa ya da ayağına, paçana bir sokak köpeği hamle yapıp dalsa, o arada korkudan küçük dilini yutsan ve çıkarmak için bir dolu uğraşsan. Düşünüp duruyorum burnumu sigorta yaptırsam mı yaptırmasam mı? Birkaç sigorta şirketinden fiyat alayım bakayım...



Bir zaman sonra İnternet'te bu konuda kısa bir araştırma yapıp bu sigorta işinin çok da maliyetli bir şey olmadığını gördüm. Yeğenleri, kerataları hiç hediyesiz bırakmıyorum. Onlara bir söyleyeyim hele ‘'Burnumu sigorta yaptıracağım sigorta primlerini siz öder misiniz?'' desem ne derler ki? Yok ya, kıyamam onlara, çoğu öğrenci zaten babalarının eline bakıyorlar. Yine paşa paşa ben öderim burnumun sigorta primlerini dert etmesinler o kadar. Selahattin amcalarının canı feda be yeğenlerine... 

( Özellikle Burnumu Sigorta Ettirmem Lazım başlıklı yazı AhmetZeytinci tarafından 19.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.