Gece yine sorgusuz sualsiz yeni bir günü kucaklıyor sevgilim; senin olmadığın bu ıssız, senin olmadığın bu yalnız, senin olmadığın bu sessiz şehirde.. Köhne şehirde! Eskimiş şehirde! Esrikliğinde! Bense her zamanki gibi yokluğunun girdabında sensizliğin kör kuytusundayım bir başıma.. Bildiğim bütün dillerde en olmadık tehditler savuruyorum kadere, bu sensiz şehrin lanet olası yalnızlığında!

 

Mavi suların kıyısında yürüyorum tütünün dudaklarımı yakan hovardalığında, sessizliğim denizin hırçınlığına karışıyor çaresiz.. Yakamozlar vururken ayın aksinde mavi sonsuzluğa, dudaklarımdan isyanlara bulanmış umutsuzluk hammalı kırk okka yakası açılmadık küfürler karışıyor alacakaranlığa.. Denizin huysuz dalgaları savrulup vururken ayaklarıma, velev ki biraz ıslanmışım çok mu; ben zaten kaç demdir sırılsıklamım hasretinin dergâhında kutsi aşkınla..

 

Kendimi gömüyorum bu yoksul karanlığa istisnasız her gecenin ortasında; kendi selâmı kendim okuyorum, yıldızlar cemaat, kendi namazımı kendim kıldırıp zifiri siyahı kefen yapıyorum sersefil varlığıma.. Her gece kendi cenazemi kaldırıyorum ben, bu sensiz şehirde bütün insanlık derin uykularının bilmemkaçıncı soluksuz devresindeyken.. Toprak niyetine üstüme attığım gecenin karanlığı toprak gibi dost değil acı kokuyor, acımasızlık kokuyor!

 

Her gece yeni bir kaybedenler mezarlığına defnederken ruhumu, değişen hiç bir şey olmuyor; kimse duymuyor içimdeki keskin çığlıklarımı, kimse bilmiyor bendime sığmayan haykırışlarımı.. Yakarışlarımı, yalvarışlarımı, isyanlarımı.. Kimse görmüyor benden başka beni benden eden, yüreğimi küle çeviren içimde sönmek bilmeyen yangınlarımı..

 

Yalnızlığın dibine vurmuşluğun belgesidir; gölgesiyle çatır çatır kavga eden birini gördün mü sen hiç hayatında? Sonuçsuz kavgalarımızın ardından gölgemle birbirimizi terketmişliklerimiz bile vardır bizim.. Gece gündüz farketmeden.. İnanmazsın! Kaç sefer benden kopup senin başucuna gelmiştir usulca,  sen uyurken sıcak yatağında.. Anla sevgilim; gölgemin dahi sığınacağı tek limansın bu dünyada..

 

Rakı masasında bir başıma senli sohbetlerimin arasında anasona bastırılmış hayaller yaşarım ikimize dair zamansız bir hayatın gökkuşağı renkli dünyasında.. Hayaller benim yollarına yüzümü sürdüğüm kutlu dergahım, hayaller benim sana kavuşmadaki umuda sarılışım, hayaller sana tutunuşum, hayaller sende tutunuşum..  Hayaller benim tam pes edecekken seninle yeniden ve yeniden doğuşum..

 

Özleminin dinmek bilmeyen yağmurlarında kara kışlar devirdim sensiz, çaresiz..  Mapus kaldım yokluğunun ıslak kaldırımlarında.. Mapus kaldım gri gökyüzünün don tutturan fırtınalarında.. Mapus kaldım sensizliğe doğan güneşin gölgesiz kasabalarında .. Mapus kaldım dost görünen yüzlerin sahte bakışlarında, mapusluğumu omzuma yüklenip kendi içimde kaybolup yittim kahpe gecenin koynunda!

 

Tutkunu olduğum delice bir sevda bu; öyle bir tutku ki öncesiz ve sonrasız olarak yazılmış gönlüme. Zaten kaderle bütün kavgam da bu yüzden ya; yazılmışsan alnıma sevgilim, bu ayrılık, bu hasret, bu özlemler niye? Daha ne kadar ödenmemiş borcum var bu hayata ki bana hep bana sadece sensizliği oynatmakta? Ben ki canımı koymuşum ortaya bu sevda uğrunda!

***

www.muratyuksel.com.tr

twitter.com/mavikaradeniz

( Hangimiz Sevmedik Çılgınlar Gibi başlıklı yazı Maikaradeniz tarafından 18.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.