Güne doğdum yeniden.

Yeniden savsakladım üzünçleri.

Oysa nasıl rağbet ederim eleme…

 

Nüansı nasıl da hoş gelir kulağıma: Hüzün ve yadsıyamasam da yarattığı o depresif boşluk. Sükût-u hayale de uğratsam sevdiklerimi doyamadan gideceğim şu sefil dünyaya.

 

Suret-i kati sahip olamasam da istem dışı bir vurdumduymazlıkla kıble bilip yönümü yürüyorum güneşe doğru. Baharın tadı damağımda yarım kalmış tüm işlevsiz yetilerim bağdaşamazken şu garip çağ ile sıra dışı bir muhafazakâr edim benimki.

 

Siyasi bir görüşüm bile yok ne de bir kimliğim ne de adsız bir köye mensubum kaçıncı kez kovulduğumu dahi hatırlamadığım. Kapı dışarı eden kim varsa selam olsun. Savdınız sıranızı, sakın ha merak etmeyin neden saklısınızdır hala o gizil hatıratımda tabi olamazken hiçbir kütüğe.

 

Doğumum neşe getirdi getireli doğurgan düşlerim tecelli edercesine başımı her yastığa koyduğumda sızısı en derinden o vakur vicdanımın bir bir yolarım çiçekleri koparılmış olmanın verdiği o üzünç ile ki nasıl nasıl da burkar en derinden. Dalsızım ve mekânsız hatta ansızım ne ana dair ve boyutsal bir görecelikle gidip geliyorum dünyalar arası ki hiç mi hiç sevmem seyahat etmeyi. Lakin bu yolculuk tüm o saklı umutlarımın düşsel bir türevi her ne kadar her geçen gün türlü eksilti eşlik etse de.

 

Komik hem de nasıl… Ah, benim akılsız başım. Lakin bağdaşamadığım ne varsa ve bağdaştıramadığım hangi kalıp ise eşlik eden tozlanmış ve sarı sayfalara beyit beyit işliyorum o girizgâhı her nasılsa abartılı bir neşe ile ve fazlasıyla istem dışı. Tanımı koyalı çok oldu lakin istifli tüm öngörüleri REDDEDİYORUM!

 

Ne de olsa sıkılgan bir mizacın tüm yolsuzluğu beni andan ve mekândan soyutlaştıran. Nasıl bir izlekse artık rağbet ettiğim henüz rastlayamadım ne bir eşkâle ne de bir türevine şu asılsız ve yadırganası kimliğimin. Yoz ve nasıl da köreltici. Duymadığım sanılsa da kulaklarım yelken misali tüm o söylemlerde kurdu radarını. Kerelerce tövbe etsem de düştü yolum bir kez daha belirsizliğe. Dünde kalmış iken kalan yarım son çeyreği de bozdurdum. Vay vay vay…

 

Bastım gittim bir kez yerim yurdum diye bellediğim her neresi ise.

 

Çelimsiz ellerimle sarıldım boğazına o garip yetileri ile esir aldıklarını sanan her kim ise…

 

Her ne ise boyunduruğuna girdiğim sanılan o melun dünyanın kırdım zincirlerimi ve çoktan kavuştum özgürlüğüme. Lakin evet lakin… Gerisi yok ki. Sadece ana ait bir düşüm ben. Düşünmekten kalan aklını yitirmiş bir meftayım musalla taşında eşlik ederken hiçlik.

 

Varlığa odaklı bir nimet belki de yokluk çizerken rotamı.

 

Kocaman bir yılgı elimde kalan biçimlendirirken gözyaşımı her ne kadar hicap etsem de.

 

Sakıncalı tüm düşlerimi gömdüm gömeli hibe ettim o yolsuzlukları ve eşliğinde nice gömütün saf tuttum nazarında.

 

Savsakladım da ne varsa ket vuran. Bir bir eledim ve elimde kalan: Koca bir boşluk sıfırın nezaretinde kocaman bir boş kümeyim ne hükmü geçen ne de el verirken dost addedişlerim uzaktan uzağa gülerken sessizce ve hoyratça tüm bitişlere selam çakarken.

 

Başlamadan biten ve devinen hayatların getirdiği bir külfet altı üstü. Yadırganası bir yobazlıkla tahakküm altına aldıklarına inansalar da asla ait olmadığım dünyalar ve seyrederken kuş bakışı çıktığım o bulutlar olmuş iken tek meskenim.

 

Mecralar nasıl da yadırganası, tahakkümperver o sıradanlık paye verirken ve eşelerken yeni ganimetlere kavuşma telaşı ile.

 

Doğum günüm… Tek güne sığmama ihtimaline rağmen öksüz bir çocuğun sessiz çığlığı ve gönüllerde yer bulası bir randımanla her gün yeniden doğan.

 

Mucize kabilinden tutunsam da yaşama aciz bir ırgat kadar sefil ve hor görülesi. Ne bir sitem ne de bir gıybet sadece kırık bir kalbin kelimelerde yarattığı o tezahür.

 

Kısır açılımlara rağbet etmesem de döngünün vurdumduymazlığında yol almaktayım sessiz sedasız.

 

Sesim duyulmasa da söylüyorum şarkımı henüz yazmadığım bir güftenin telaşı sarmışken ve yoldaş olmuşken yeknesak düşlerim açlığımı gideren ve dindirirken özlemlerimi.

 

Hayatı kucaklamak bu olsa gerek nakaratında saklı iken adım o şiirin…

 

Henüz vakit varken, gülüm

Paris yanıp yıkılmadan,

henüz vakit varken gülüm,

yüreğim dalındayken henüz,

şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz

söğütlerin altından, gülüm,

ıslak salkım söğütlerin.

 

(Nazım Hikmet)

 

 

( Henüz Vakit Varken Gülüm... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 18.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.