Ağlama çocuk
Güzel günler
gelecek
Yakın ağlama
çocuk
Solgun yüzün
gülecek
Sakın ağlama
çocuk
Hadi gel tut
elimi
Verem pasta
dilimi
Açıp çizgi
filimi
Bakın ağlama
çocuk
Düşün gökte
evreni
Unut açlık
devrini
Güzel masun
tavrını
Takın ağlama
çocuk
Kor içine
daldığın
Bak dünyadır
geldiğin
Ne var ise
bildiğin
Dökün ağlama
çocuk
Ekmek yenmezse
terli
Sakınma ondan
kerli
Sende ol
gitsin kirli
Çıkın ağlama
çocuk
Vürüs vardır
kanında
Gözü olur
canında
Obur namert
yanında
Çekin ağlama
çocuk
An ki yoksul
halini
Kalem sevsin
elini
Cehaletin
belini
Bükün ağlama
çocuk
Kör ol bakma
yüzüne
Dönmüş şeytan
gözüne
Hal bilmezin
sözüne
Ikın ağlama
çocuk
Haksızlar
yağdırsa kar
Eksilmez
yüzünde ar
Şahin gibi
biri var
Tekin ağlama
çocuk
Almanya
Ali Şahin
(Elbistanlı)
yol yorgunluğu
açlık gözlerimin önünü karartmıştı yolculuk boyunca param yetmez diye hiç
birşey yememiştim dolmuşa bindim şoför beni barkal da indirdi indiğim yerde bir
kahve vardı sormak için kahveye girdim tesadüf ya bizim köyden birini gördüm
ozamanlar on ayleye yakın Adana da bizim köylü oturuyormuş.
Köylüm bana
akrabamızın evini göterdi zaten indiğim yerden uzaklığı beş altı yüz metre
falan bulunduğumuz yerden gözüküyordu ve akrabamızın evini buldum varıp kapıyı
çaldım Assiye teyze kapıyı açtı oğlu ismail vardı beni görünce çok sevindiler Assiye
teyze aman oğlum sen ne geziyorsun burda diyerek beni içeri aldı hemen beni
banyoya soktu bir duş al dedi oğlu ismail in kıyafetlerinden verdi duşumu
aldıktan sonra karnımı doyurdu ondan sonra sordu oğlum daha çok küçüksün ne diye
geldin buralara diye
bende ablamın
yanına gideceğimi söyledim Assiye teyze çok sevindi yavrum git ozaman belki
sanada bakarlar kurtulursun dedi beni üç gün misafir etti Assiye teyzenin dört
çocuğu vardı iki kız bir oğlan babaları Almanya ya gitmiş Assiye teyze dört
çocuğuna hem analık hemde babalık yapıyordu ve beni oğlu ismail le otobüs
terminaline gönderdi bilet paramın üzerini tamamladı ismail manisaya biletimi
aldı
Ve saat akşam
dokuzda Manisa otobüsüne bindim Adanadan ayrıldım otobüs sabaha kadar yol aldı
otobüsün mavini geldi burda ineceksin Manisaya geldik dedi indim otobüs devam
etti gitti orda bir amcaya sordum dedim amca valliliğe nasıl giderim diye amca
vilayete gitmen gerek dedi nerden gidilir dedim şu ilerden minibüsler gidiyor
dedi benim param yok amca yürüyerek gidemezmiyim dedim amca evladım çok uzak
gidemessin burası turgutlu Manisa çok uzak dedi aynı Elbistan otobüsünün
yaptığını İzmir otobüsüde yapmıştı İzmire giden otobüse Manisa diye bilet
satmışlardı
insanlarda hiç
ALLAH korkusu kalmamış küçük on yaşında çocuğu kandırıp yarı yolda indiriyorlar
hiç vijdanları sızlamadan neyse orda minibüscülere durumu anlattım sağolsun
beni Manisaya para almadan götürdü işte buda insan beni parasız Manisaya
getirince biryerimi eksildi hayır benim hayır dua mı aldı ölünceye kadar o
insanı
hatırlarım ve
her hatırladığımda sağolsun derim bu dualar onun ahretine yansıyacağını
düşünüyorum.manisa garajlarında sordum vali yardımcısı nerde oturuyor diye
Orda adamın
biri yavrum istasyon caddesi ordu evi karşısı yeşim apartman diye tam adresi
tarif etti yürüyerek gittim ordu evini buldum karşısına baktım apartmanın
kapısının üzerinde yeşim apartman yazıyordu hedefimi bulmuştum yüreğim kıpır
kıpır ediyordu çok heycanlandım biryandan da içimde bir korku vardı ya aplam
beni tanımayıp kovarsa ne yaparım diye. ama bütün olumsuzlukalrı göze aldım
apartmana girdim posta kutularının üzerlerini okudum dördüncü kat yazıyordu
merdivenlerden çıkmaya başladım ama kalbim yerinden çıkacaktı sanki yüzünü dahi
görmediğim aplamı görecektim dördüncü kata geldiğimde kapıyı görünce heycanım
daha da arttı biraz kendimi topladıktan sonra kapının ziline bastım
kapı acıldı
saçları siyah genç bir kız çıktı buyrun kimi arıyorsun dedi babam yanağında bir
ben olduğunu söylerdi baktım yanağında bir ben var aplamı tanıdım sen benim
aplamsın dedim aplam kardeşim diye beni kucakladı aplamın ağıdına feryadına hiç bir yürek
dayanmazdı defalarca bana sarıldı beraber ağladık o anı hiç bir filim
sahnesinde görmedim aplamın bukadar özlem dolu olduğunu hiç tahmin dahi
etmemiştim kendimize gedikten sonra aplam sordu daha küçücüksün nasıl geldin
buralara diye cevabımı vermeden tekrar ağlamaya başladık gözyaşlarımız sel oldu
aktı adeta.
Sonra aplamın
yalan söyledim buraya beni babam gönderdi diye aplam babama kahırlandı senidemi
başından attı diye aplam beni bağrına bastı aslında bizim babamız bir anamız
ayrı kardeşiz ama bana hiç hatırlatmadı anamız ayrı olduğunu aplam benden
babamın anamın durumlarını soruyordu haklarında bilgi öğrenmek istiyordu bende
anlatıyordum ben köylü dili konuşuyordum aplam ve ailesinin çok hoşlarına
gidiyordu sonra aplam bana ders vermeye başladı nasıl konuşacağım hakkında işte
şuna şu denir buna bu denir gibi bende onu can kulağı ile dinliyordum
söyledikllerini hiç unutmazdım üç ay geçmişti bana çok iyi bakıyorlardı
bir gün dışarı
yalnız çıkmak için aplamdan izin istedim evin yakınında bir park vardı parkta
biraz dolaştım yoruldum bir banka oturdum orda bir adam yanıma oturdu abuk
sabuk şeyler soruyor
bende
cevaplıyordum beş dakika geçmemişti iki kişi daha geldi yanımıza direk bana
kalklan ayağa dedi yanımda ki adamı soru sormadan kelebce taktılar adam hiç
ihtiraz dahi etmedi sivil polismişler polis bana sen kimsin kimliğin var mı
dedi bende hayır kimliğim yok ben vali yardımcısının misafiriyim dedim
inanmadılar yanımda ki adamı tanıyorlarmış adam çocuk istismarcısı imiş bizi
alıp emniyet müdürlüğüne götürdüler bir odaya ifade almak için soktular birde
komser geldi adamın ceplerini masaya döktürdüler adamın cebinden birsürü suç
aleti çıktı ve komser bana tekrar sert birşekilde sen bu adamın yanında ne
yapıyorsun lan dedi ben yalan söylemiyorum bu adamı tanımıyorum ben vali
yardımcısının misafiriyim inanmassanız valilikten sorun dedim komser bana
inanmamış gibi eğer yalan söylüyorsan seni döverim lan çocuk dedi komser telefonu
aldı valiliği aradı sorunca karşıdan doğru olduğunu anlayınca komser başladı
yağ çekmeye işte sayın valim misafirinzi çocuk istismarcısının tuzağından
kurtardık falan birsürü şeyler anlatı ve vali polislere teşekür etmiş beni eve
götürmeleri için emir vermiş
polisler beni
eve götürdüler bu durum bende suçluluk duygusu başlattı vali amca eve geldi
olayı bana sordu olduğu gibi anlattım bana bir daha sokağa yalnız çıkmayacağımı
söyledi ben olur amca dedim benim yüzümden aplama laf gelmesin diye korkmaya
başladım çocukluk işte gitmeye karar verdim şimdi aplama gideceğimi söylersem
beni göndermez para istemeyi düşündüm isteyemedim bir gün evden akşam vakti
çıktım Manisa otogarına gittim Adanaya giden bir otobüsün mavinine durumumu
anlattım Elbistanlı olduğumu söyledim mavin beni otobüse bindirdi otobüsün arka
koltuklardan birine oturdum Adanaya doğru yola çıkmıştım cebimde beş para yok
elimde hiç birşey yok.
Otobüs bir
saat gittikten sonra turgutlu da durdu ordan yolcu aldılar otobüste yer kalmadı
otobüsün şoförü bana bilet aldın mı diye sordu bende mavine söyledim bindim
dedim şoför bana kızdı hadilan in işağı evden mi kaçıyorsun nesin dedi ben yok
abi vallahi evden kaçmıyorum ben Elbistanlıyım diye yalvardıysam da şoför beni
dinlemedi aşağıya indirdi o gecenin karanlığında otobüsün gittiği istikamete
yola düştüm turgutluyu dışarı cıktım gece yarısı gelip giden araba ışıklarında
yolun kenarında sabaha kadar yürüdüm durduğum zaman üşüyordum onun için hiç
durmadan yürüdüm Salihliye geldim
ve ben
durmadan yola devam ettim Salihliyi geçince birkaç bahce ye girdim bahcelerde
yiyecek olarak sadece lahana vardı o lahana bahcesini hiç unutamam hangi köyün
kimin bilmiyorum ALLAh af etsin bir kaç lahana parçaladım yedim birazda elime
aldım yiyerek yoluma devam ediyordum arkamdan bir komyon durdu hey çocuk nereye
gidiyorsun dedi bende Adanaya gidiyorum deyince adam yürüyerek mi dedi bende evet deyince adam güldü ozaman
gel bin ben de kulu ya kadar gidiyorum dedi kulu neresi bildiğim falan yok ama
yinede bindim biraz gittikten sonra bir tepede kamyoncuların durduğu bir
lokanta da durdu kamyoncu benim karnımı doyurdu kamyoncu lokantanın sahibini
tanıyormuş benim gitmek istediğim yeri söyledi işte gariban bir çocuk dedi ve
lokantanın sahibi bana tatlı ikram etti yanıma oturdu ben tatlıyı yerken adam
yavrum bak kimsen yokmuş gel burda benimle çalış sana aylık para veririm
biriktirirsin dedi ben kabul etmedim yalan söyledim yok amca babamlar beni
bekler sen beni Adanaya gönderirmisin dedim adam tamam evladım şimdi şu karşı
tarafa özkaymak otobüsü gelir seni ona bindiririm Adanaya gidersin dedi
kamyoncu amca tamam evladım bu amcan seni Adanaya gönderir hadi bana müsade
dedi ve kamyonuna bindi gitti Allahım beni hep iyi insanlarla
karşılaştırıyordu.bir saat kadar bekledikten sonra karşı tarafda bir lokanta
daha vardı özkaymak yazılı portakal rengli bir otobüs durdu lokantacı amca gel
yavrum dedi ve beni o otobüse teslim etti ve Adanaya doğru yola çıktık otobüsün
orta koltuklarından bir yere oturdum okadar çok yorulmuşum ki otobüsün hiç durduğunu
hatırlamıyorum uyumuşum otobüs Adanayı geçmiş G Antep e gidiyormuş mavine dedim
ben Adana da inecektim şimdi ben ne yapacağım dedim mavin vallahi Adanayı
geçeli çok oldu bizimle Antap e gidersin
yarın geri dönüyoruz seni Adanaya getiririz dedi
zaten başka
çaremde yoktu otobüse parasız binmiştim bekleyen bir ailemde yoktu hayat beni
nereye sürükler çaresiz oraya gidecektim sağolsun otobüsün mavini çok iyi bir
insandı oda benim gibi yoksul gariban birisi olduğu belliydi ve G Antep e
geldik yolcular indikten sonra otobüsün şoförü otele gitti ben mavinle beraber
otobüsü temizledik akşam saatleriydi biraz çarsıda gezdik bir fuar vardı ama ne
fuarı olduğunu bilmiyorum sanatcılar gelmişti acık hava konseri veriyorlardı
mavin gel bizde girelim dedi girdik sanatcılardan bir tek belkıs akkaleyi
unutamadım sahneye yakın bir yerde duruyorduk
parfiminin
kokusunu halen hatırlarım ilkdefa bir sanatcıyı canlı olarak dinlemiştim sonra
tekrar otobüse gittik mavin otobüsün yataklık kısmında ben beşli koltuğunda
yattık sabah kalktık tekrar yolcu aldılar İzmire gidiyorlardı beni Adana da
indirdiler gidecek bir kimsem yok yine Assiye teyzeye gitmeyi düşündüm ama
utandım gidemedim Adana oto garında bütün gün bekleyince öz kaymak yazı
hanesinde çalışan birinin dikkatini çekmişim bana yavrum kimin kimsen yokmu
dedi bende kimsem yok amca dedim karnın açmı diye sordu evet amca çok acım
dedim yazı hanenin karşısında bir küçük lokanta vardı beni oraya gönderdi
arkamdan bağırdı sadece kuru fasulye ye ha bana fazla masraf açma diye çok
şakacı bir insanmış sonradan öğrendim lokantaya oturdum lokantacı büyük bir
tabak kuru fasulye getirdi yanında bir sepet ekmek bıraktı o kurufasulyenin
ekmeğin tadını hiç unutamam ondan sonra on beş günümü öz kaymak yazı hanesinde
geçrdim yazı haneyi süpürüyordum getir götür işleri yapıyordum onlarda karşılık
olarak karnımı doyuruyorlardı
bir gün bizim
köyden birisine rastladım benden iki yaş falan büyük adı isa idi Adana da abisi
varmış kendiside otelde komi olarak çalışıyormuş bana dedi gel Ali senide götüreyim
otele bizim patrona getir götür işleri ve çaycılık yapacak biri lazımdı belki
seni işe alır dedi bende olur İsa gardaş gidelim dedim garajlardan ayrıldık
beraber otele doğru yürüyüp giderken İsaya köyü sordum ve benim hakkımda neler
konuşuyorlar diye
İsa dedi Ali
köyde senin kaybolduğun konuşuluyor ama anandan babandan hiç bir bilgim yok
dedi ama benin gözümün önünden anamın babamın hüzünlü bir taplosu geçti çok
özlemiştim neyse İsa beni otele getirdi patronuyla konuştuk bana ayda yüz elli
lira vereceğini söyledi kalacak yeri yokmuş burda kalabilir dedi ve ben otelde
işe başladım otelin temizlik işlerini yapan fazilet isminde bir apla vardı
benim kıyafetlerimi yıkardı sağolsun her gün duş alırdım yüzüme bir renk
gelmişti tertemiz olmuştum herkes otelde beni severdi ama bütün gün otelde
kalmak bana hapis olduğum hissini veriyordu çocukluk işte otelde bir ayı zor
doldurdum aylığımı aldım otele hiç haber vermeden otelden ayrıldım hemde
kaçarcasına çarşıdan üzerime bir kaçtane tişort aldım Elbistan otobüsüne bindim
akşam üzeri Elbistan a geldim hiç vakit kaybetmeden köye gitmeyi istiyordum
babamı özlemiştim koşarak köyün minibüs duraklarına geldim
bizim köylüler
minibüse biniyorlardı bende binmek istedim minibüsün kapısını tuttum ve geri
binmekten vazgeçtim minibüsün içinde ki köylülerin bakışları beni rahatsız
etmişti yine bana hırsız gözüyle bakıyorlar sandım dönüp tekrar çarşıya doğru
yürüdüm yürürken gözlerimden yaşlar dökülüyordu dört aylık köyden ayrı dolaşmak
beni o küçük yaşımda büyütmüştü sanki olgunluk içinde bütün olacakları
biliyordum köye gitsem kurtuluş olmayacağını döşünmüştüm
tekrar Elbistan
da bulaşık yıkadığım lokantaya gittim lokantanın sahibi bana oo Aliimm hoş
gedin diye karşıladı Alim çalışmak için geldiysen hemen işe başla hemde garson
olarak sen bayağı büyümüşsün dedi Şakir abiyi sordum Şakir burdan ayrıldı dedi
ozaman benim için iyi olmadı nerde kalacağım pıroplem olacaktı ve o gün yöğmiye
hesabı işe başladım karşıda bir otel vardı yatak fiyatını sordum tam bir günlük
yatak parası benin yüğmüyemdi başka hiç altarnatif olarak kalacak bir yerim
yoktu yöğmiyemi verip otelde kalıyordum yani karın tokluluğuna sabahtan akşama
kadar masa topla sil ayaklarım ağrırdı on beş gün geçmişti lokantaya her gün
bir adam gelir yemek yerdi ve benim elimin çabukluğu hizmetim davranış biçimim
hoşuna gitmiş adam bana sen nerelisin diye sordu ben iğde köyündenim dedim
hayır inanmam senin gözlerin yeşil saçların sarı çok kibar konuşuyorsun kesin Elbistanlı
veya köylüsü değilsin dedi
ben duğru
söylüyorum abi iğdeliyim amma kimsesizim dedim Allahalla dedi şaşırdı bana dedi
bak kocum ben yapalak köyündenim adıma hacı mıstık derler benim yanımda
çalışırmısın dedi ben abi ne iş yapıyorsun diye sordum benin üç tane otobüs üm
var otobüste mavinlik yapacaksın işte yaptığın garsonluk gibi hizmet işi
yolculara kolanya tutacaksın su isteyene su vereceksin otobüsü temizleyeceksin
sana lokantadan aldığın paranın iki mislini veririm dedi ben dedim iyide abi
ben lokantaya gireli on beş gün oldu patronuma ayıp olur dedim adam ben
patronunu tanıyorum konuşurum izin verir sana sen orasını bana bırak dedi
konuştuk
patron Ali oğlum senin gibi elaman bulamam amma senin için bu adamın yanı daha
iyi olur git ben tanıyorum sana kötülük gelmez yeni işin hayırlı olsun çalış
yavrum dedi sabah saat on çivarıydı hacı mıstık abi bana akşam saat dokuzda Ankaraya
gideceğiz garajlara gel dedi lokantadan ayrıldım otele bir kaç tişörtüm vardı
onları almak için gittim odamda yatağımın üzerine oturdum yüzümü ellerimin
içine aldım anam babam küçük kardeşim. ve Bekir kardeşim
küçüktü birde
görmediğim kardeşim daha olmuştu adını ölen kardeşimin ismini koymuşlar hepsi
gözümün önüne gedi ağladım ağladım gözyaşlarım sel oldu aradan beş aygibi bir
zaman geçmişti çok özlemiştim aslında köyümüz uzak biryer değildi amma
gidemiyordum gururumu kıramıyordum küsmüştüm sanki bütün köye otel odasında
kendi kendime bir karar aldım dedim oğlum Ali okula gidemedin bu otobüs işini
okul kabul edeceksin Türkiye yi dolaşarak insanlarla içiçe olarak hayat
inüversitesini okuyacaksın dedim
Otobüste
mavinlik hayatım başlıyor
Hep kendimi
boşlukta his ettim tutunacak bir dal sığınacak liman aradım bulamadım fırtına
hep kendi istediği yere sürükledi beni bende mücadele etmiyorum kuvvetli esen
fırtınayla istediği kadar sürükleyip götürsün beni deryada ummanlara elbet bir gün
kendiliğinden dinecek dinmeden öldürse bile beni fırtına cesetimi yemez
balıklar elbet getirecek kuytu da bir kıyıya.otelden ayrıldım akşam saat
sekizde garajlara geldim oniki yaşındaydım benim için yeni bir hayat
başlıyordu.ya Allah deyip işe başladım Ankara yocularının bağajlarını simsar
sagup abiyle aldık ama sagup bana durmadan tembihliyordu bu valiz Kayseri de bu
cuval Kırşehir de bunlar Kırıkkale de şunlar Ankara da bürsürü değişik yerlerde
inecek bağajlar vardı ama ben hiç otaraflara gitmemiştim nebileyim öyle sagup
abiyi dinliyordum ama sagup benim anlamadığımı anladı hacımıstık abiye söyledi
hahu hacımıstık bu daha çocuk bu işi yapamaz dedi hacımıstık abi tamam sagup
biliyoruz biz ona öğretiriz sen merak etme dedi saat tam dokuz oldu otobüs
hareket etti ozamanlar şoförlerin havalı bir duraktan kalkışı vardı tam gaz
vererek hızlı bir şekilde yolcu savuşturanların gözünün önünden bir anda yok
olurdu sanki goca otobüs öyle hızlı bir kalkışla Elbistan ı çıktık hacımıstık
abi beni yanına çağırdı hadi Ali yoculara kolanya tutbakalım dedi.tamam abi
deyip kolanya şişesini aldım elime gayet sakin güler yüzlü kolanya tutmaya
başladım ben yolculara karşı güler yüzlü olunca kolanya tuttuğum insanlar da
bana gülümseyip teşekür ediyorlardı sağolasın diyorlardı bu durum benim çok
hoşuma gitmişti insanlarla bir iletişim diyalok içine girmiştim kendi kendime
dedim Ali işte okulu buldun şu koltuklarda oturan insanların her birini
öğretmen gibi gör her birinden birşeyler öğren bu insanların içinde her
meslekten her daldan insanlar var yoculuk sırasında insanların canı sıkılır
konuşmak isteyeni arka tarafa çağırıp konuşabilirim onun bilgilerinden ne iş
yaptıklarından yararlana bilirim diye düşünüyordum
o esnada arka
koltukta uyumuşum çocukluk işte otobüs daha otuz kilometre gitmiş Göksunun Çardak
kasbasına girmiş ordan üçtane yolcu almışlar sonra hacımıstık beni arka
koltukta sallayıp uyandırdı kalklan puşt mavin adam uyurmu sen ne biçim
mavinsin diye şakacı bir uslupla kızdı çardak tan üç yolcu aldık göksun
ilçesini geçtik kayseri istikametine gidiyorduk hacı mıstık abi beni yanına
çağırdı gel otur şöyle yanıma dedi hostes koltuğuna oturdum bana sorular
sormaya başladı bu köyden sonra hangi köy geliyor diye ben ne bileyim
hacımıstık abi daha önce hiç buraları görmedim ki diye söyledim dedi bak Ali
yanımda oturacaksın uyuma yok bütün geçtiğimiz köyleri takip et bir daha ki
sefere yine soracağım öğrenmen lazım yoksa bu işi yapamazsın dedi beni bir
sıkıntı bastı ama ben olur öğrenirim hacımıstık abi dedim hacımıstık abi bana
çok yardımcı olarak otobüs mavinliğini sağ olsun çok emek vererek öğretti
aradan bir yıl gibi zaman geçmişti artık gözüm açılmıştı Elbistanlılar otobüs
camiası beni konuşoyordu eli çabuk güler yüzlü konuşmasını bilen bir mavin
olduğumu söylüyorlardı bazı otobüs sahipleri hacımıstığın yanından çıkıp
kendileri ile çalışmam için daha fazla para teklif ediyorlardı
ben hiç birini
kabul etmedim çünkü hacımıstık abiye nankörlük yapamazdım neyse artık köyümü
unutmuştum yakındı ama hiç gitmedim aradan bir buçuk yıl geçmişti birgün Maraş tan
Elbistan a geliyorduk otobüsün orta koltuklarından birinde bizim köyün muhtarı
Ökkeş Hüseyin i gördüm onunla ilgilendim bana yavrum kendini kurtarmışsın
aferim dedi Hüseyin amca bu yoculuğumuzu köyde anlatıyor köylüler halel olsun
çocuğa gitti bir daha köye gelmedi demişler köyde benim iyi ünüm yayılmış ondan
sora köyde kimin başka şehir de yakını var kimin askeri var askere para mektup
yakınına eşya göndermek için gelir beni bulurlardı bende hiç yapamam hayır
demezdim sanki vazifeymiş gibi yapardım gitmediğim şehirlere arkadaşlarımla
gönderirdim bu hizmetlerimle köyüm e gitmeden köylüye kendimi sevdirmiştim
o hırsız Ali
köyde unutulmuş çok düzgün iyi bir insan olmuştu bir gün karşılaştığım bir
köylüden bir haber aldım adeta yıkıldım babam en küçük kardeşim ömeri evlatlık
vermiş adressiz isimsiz birilerine sadace ipucu olarak hamamcılar diye birileri
Elbistanlı ama dışarda oturuyorlarmış ben bu durumu duyunca çok üzüldüm ama
biryandan da sevindim o ananın babanın yanında kalıp öleceğine hiç değilse
hayatta kalır nasıl olsa ben ömeri sonra bulurum diye düşündüm babam öyle bir
adam ki kayıtsız mı desem zavallı mı desem bilmiyorum benim Elbistan gibi yakın
bir yerde olduğumu biliyor gelip bana ne yapıyorsun oğlum diye sormadı kendi
kendine benim kurtulduğuma sevinirmiş yavruma bir babalık yapadım Alim e çok
çektirdim dermiş ve kahrolurmuş ben bunları köylülerden duyardım babamı
özlüyordum görmek istiyordum ama inadım galip geliyordu bir türlü gururumu
kıramıyorurdum
hep babam
gelsin beni bulsun neden gelmiyorsun seni özledik falan deyip bir tokat atıp
götürmesini bekledim ama yok işte benim babam öyle bir insan kızamıyorum
zavallılığı boynumu büküyordu insan yavrusunu aramazmı birgün eve yavrusu
gelmese ciğeri yanmaz mı yanar ama babama da hak veriyorum üç yavrusunu
evlatlık vermiş benide onların acısının yanına eklemiş ne fark eder ki dört
yılım geçti aradan anamı babamı köyümü görmedim on altı yaşına basmıştım artık
gittiğimiz yolarda askerler kimlik soruyorlardı kimliğe ihtiyacım vardı içimden
bir dua ettim ALLAHIM şimdi babam gelse hem babamı görsem hemde şu kimliğimi
çıkarttırsam diye inanın aynı gün Elbistan garajlarında otobüs temizliği
yapıyordum ardadan bir saat geçmemişti otobüsün içinde yancama doğru başımı
çevirdim baktım dışarda babam gözleri ıslak birşekilde bana bakıyordu babam
diye aşşağıya indim eline çöktüm sarıldık ağladık Allahım dua mı hemen kabul eti
babam a kavuştum ordan bir çay ocağına oturduk dertleştik babam çok şaşırdı
büyümüşsün kocaman adam olmuşsun oğlum dedi
anamdan
kardeşlerimden anlattı tabi insan yüreği dayanmaz anlattıklarına o gün içimde
buztutan hasretimden bir parça kopmuştu erimeye yüztutmuştu bunu his ettim
bıraz olsun ağlayarak rahatladım babamı görünce sonra çay ocağından kalktık
çarşıya gittik biraz yiyecek alışverişi yaptık birazda para verdim köyün
minübüs durağına kadar götürdüm babama yarın yine gel beni nüfusa düşür dedim babam
olur oğlum dedi vedalaştık ve ertesi gün babam geldi beraber bir arzu halciye
gittik ve bir dilekce yazdırırken arzu halci babma sordu amca bu çocuk kaç
yaşında diye babam tam tarih olarak biliyormuş 02.10.1965 dedi ama ben arzu
halciye 02.10.1966.tı yazmasını söyledim amacım askere bir yıl daha geç giderim
diye düşündüm
ve arzu halci
benim dediğimi yazdı beraberinde kardeşlerim Bekir ile Cumayı da nüfusa
düşürdük ve böylece kimlik sahibi olduk babamı ikinci dafa görmem bütün hırsımı
dindirmişti babama dedim hadi baba köye gidelim babam tamam oğlum dedi dört yıl
ardan sonra ilk defa köye gidecektim birden heycanlandım ve hiç vakit
kaybetmeden köye geldik bana evimizin sokağı hiç değişik gelmedi ve kapımızın
önüne geldik anamın sesi geliyordu anam yine hastalanmış eskisi gibi kendi
kendine konuşuyordu içeriye girdim zavallı anam benim geldiğimin farkında
biledeğil sanki kimse gelmemiş gibi yüzü duvara dönük konuşuyordu
dedim anam bak ben geldim oğlun Ali dedim hiç beni
duymadı bile konuşmasını kesmedi yanında kardeşlerim Bekirle Cuma ayaklarında
don bile yok gözüme baktılar beni tanımadılar ağlamaya başladılar bunların
içler acısı durumuna iki saat ancak dayana bildim iki saat boyunca ağlamaktan
gözlerimin önü morarmıştı evden çıktım mahalleden çok hızlı bir şekilde koşarak
ayrıldım kimse beni görmesin diye köyün minübüsüne binmedim köyden birkilimetre
uzakta başka köyün yolu geçiyordu orda bir minübüs durdurup bindim Elbistan a
gedim yalçın otelinde kalıyordum odama girdim yine ağlamaya başladım bu geçen
dört yıl içinde bir sürü memleket gördüm böyle bir dırama raslamadım ALLAHım bu
ne biçim yoksuluk bu ne biçim çaresizlik yok yok eşi benzeri artık ailem için
çalışmam gerektiğini anladım onlara rahat bir hayat sunamazdım ama en azından
karınlarını doyura bilirdim onun için daha çok çalışıp huzulu masraf yapmamam
gerekliydi
otelde
kalmamaya karar verdim otele verdiğim parayı babama vermek istedim çünkü
babamın benden başka tutunacak dalı olmadığını anladım babama ayda bir gelip
benden para almasınnı söylemiştim o günden sonra otobüste yatıp kalkmaya
başladım zaten yatak yüzünü fazla gördüğüm yoktu bir şehirden gelip diğerine
gidiyordum babama aileme bakmak bana gurur veriyordu sanki bir vijdan azabından
kurtulmuş gibi his ediyordum ben kendimi hiç düşünmüyordum çünkü artık ALLAHın
yardımı ve benim kazandığım doslarımın sayesinde açkalmayacağımdan çok emindim
Türkiye de bir çok ilde arkadaşlar edindim beni çok seven doslarım oldu hepsini
otobüste tanıdım yolculuk boyunca sohbet ederdim onlarla
çok memurlar
ve her meslekten insanlarla tanıştım mesela Ankara da çok önemli bir kurumda
görevli memurla tanıştım bana ne zaman Ankaraya gelirsen yanıma gel bir çayımı
iç derdi bende giderdim çayını içer bana Ankarayı gezdiridi işte bütün
tanıştığım doslarım böyleydi hemde yüzlerce otobüs mavinliğinde atın üstünde
sinek misali gidip gelmedim ne demiştim bu işe başlarken ben otobüsü okul kabul
etmiştim ve otobüs benim okulum oldu okadar güzel şeyler öğrendimki saymakla
bitmez yolcuların yüzünden anlardım nasıl bir his içinde yolculuk yaptıklarını
aylesinden
ayrılıp gurbete gideni hastası olup hastaneye gideni sevdiğine kavuşmak için
yola çıkıp yolun bitmeyeceğini düşünen aşıkları yetişemezsem işimden olurum
diyen insanları askere gidenleri teskereyi alıp dönenleri evinden kaçan çocukları
ve kadınları bir bakışta tanırdım
Bir anımı
anlatmak istiyorum bir gün İstambul a gidiyorduk Elbistandan otobüs hareket
etmek üzereyken siyah peçe içinde bir kadın otobüse bindi kadın bilet almamaştı
otobüs Elbistanı çıkınca yanına vardım nereye gidiyorsunuz diye sordum kadın
kardeşim İstambul a gidiyorum ama param yok ne olursun beni indirme dedi kadın
yüzünü gizlemişti ben tamam apla sonra konuşuruz dedim diğer yolcularla
ilgilenmeye başladım göksun ilçesine geldik kadın otobüsün göksun için ayrılmış
koltuğa oturmuştu kadına rica ettim arka tarafta boş yer olduğunu söyledim
kadın kalktı arkaya benim oturacağım koltuğa oturdu otobüsün iki şoförü vardı
biri otobüsü sürüyor diğeri şoförün yanında ki hostes koltuğunda oturuyordu
beni öntarafa yanlarına çağırdılar
o kadın kim
diye sordular bende yolcu dedim parasını aldın mı dediler bende hayır parası
yokmuş dedim şoför hayır canım öyle bedava götürülür mü parası yoksa kayseride
indir gitsin dediler aslında otobüsün asıl sahibi hacımıstık abi yoktu o
olsaydı bana hesap sormazdı kim inmiş kim binmiş parası varmı yokmu diye bu
şoförlere sözüm geçmiyordu tekrar kadının yanına geldim dedim apla şoförler
seni Kayseride indirmemi söylüyorlar şimdi ne yapacağız dedim kadın bana yüzünü
açtı kardaşım n olur beni indirme ben hiç biryer bilmem diye bana yalvardı
zaten ben anlamıştım birilerinden kaçtığını zavallı kadının gözlerinin
pırıltısı sönüktü ağlamaktan yüzünün solgunluğu çektiği acıları çileleri
anlatıyordu haline içim acıdı dedim apla şimdi senin paranı ben ödeyeceğim
yalnız bizim şoförler senin evden kaçtığını anladılar senden yararlanmak
isterler sakın onlara bu fırsatı verme paranı ödemiş bir yolcu gibi davran diye
söyledim kadın tamam kardaşım dedi ben tekrar şoförlerin yanına gittim kendi
cebimden kadının yol parasını çıkarıp verdim şoförler nasıl verdi parayı diye
sordular Kayseride seni indiririz deyence çıkartıp verdi dedim inanmadılar bu
kadın ne ayak orospu falan mı diye sordular bende yok İstanbulda bir işi varmış
tekrar bizimle dönecekmiş dedim tamam tamam inandık dediler
kadını ikna edip tekrar benimle Elbistan a geri getirmeyi düşünmüştüm kadının tek başına bilmediği koca İstanbul a kaçmakla çok büyük bir hata yaptığını anlamıştım otobüs Kayseriyi geçmişti kadın otobüsün arka kapı dibinde ki koltukda oturuyor bende kapı merdiveninde ayakta duruyordum mesafemiz çok yakın kadına sordum apla biraz dertleşmek istermisin beni kardeşin say hiç çekinmeden neden istanbul a gidiyorsun kimden kaçıyorsun bana biraz anlat dedim kadın bana hikayesini anlatmaya başladı aynen şunları söylüyordu kardeş ben Elbistanın falanca köyündenim Elbistan a orta okula gidiyordum Elbistanlı birine aşık oldum oda beni sevdiğini söylüyordu evlenmek için karar verdik gelip beni babamdan istediler babam abilerim karşı çıktılar daha on altı yaşındasın diye ben babamları dinlemedim bu adamla kaçtım babamlar beni evlatlıktan ret ettiler bizimle barışmadılar evliliğimin iki yılı güzel geçti anlaşıyorduk sonra kocam beni dövmeye başladı hergün öldüresiye dövüyordu suçumu bilmiyordum her sözüm ters geliyordu kimseye derdimi anlatamıyordum babamlardan korktuğum için köyede gidemiyordum sığınacak kimsem yoktu artık canımı alıp kaçmak istedim sadece şu ızarımı giydim terminale geldim ben hangi otobüs olursa olsun binmek istiyordum İstanbul otobüsünü özelikle seçmedim bu otobüs istanbul a değilde İzmire gitse yine binecektim Elbistandan kurtulayımda neresi olursa olsun fark etmez dedim evden çıkarken ben dedim abla babana gitmeyi deneseydin aradan uzun yılar geçmiş kocandan ayrılacağını söyleseydin belki seni af ederdi dedim ne bilim kardeş bana olan hırsları geçmemişdir diye düşündüm dedi ben dedim apla peki çocuğun var mı diye dedi yok kardeş beni zaten bu yüzden çocuğun olmuyor diye dövmeye başladı dedi ben dedim peki doktora falan gitmediniz mi diye hayır kocam doktora gitmeye utanıyor dedi ben olayı anladım aslında zavallının hiç bir suçu yoktu ama zavallı kadın yinede suçu kendinde buluyordu benin çocuğum olmuyor diyordu. Devam edecek Ali Şahin (Elbistanlı)