Hz. Hatice(ra) Resulullah’ı her görüşünde ilk kez görüyormuş gibi heyecanlanıyor, güzel sözlerle onu karşılıyordu; "Can Güneşim”
…
Bugün ise evliliklerin temeli genellikle karşılıklı çıkar ilişkilerine
dayanıyor. Sevgi, kaynağını Allah sevgisinden almadığı için bu
evlilikler, zamanla hem kadın hem de erkek için ıstırap haline geliyor
yazık ki. Oysa evlilikte en dikkat edilecek şey; eşlerin Allah
korkusunun ve Allah sevgisinin çok derin olması, takvası olmalı.
Kadın
ya da erkek Allah’ı çok seviyorsa, Allah’tan çok korkuyorsa, Allah ona
bir derinlik ve muhteşem bir güzellik verir. Bu, hem fiziki, hem de ruh
ve ahlak güzelliğidir.
Karşısındaki insanda, o güzelliği yaşama
arzusu uyandıran bir güzelliktir bu. İnsanın Allah aşkıyla coşmuş olan
ruhu pozitif elektrik yayar; kadını ve erkeği etkileyici kılar. Asıl
etki yaratan, güzel ya da yakışıklı olmaları değil, kalplerindeki Allah
aşkının yansımasıyla oluşan güzelliktir; bu vesileyle sahip oldukları
olağanüstü güçtür.
Sevgi, kaynağını Allah aşkından almalıdır.
Zaten Allah gerçek sevgiyi, samimi iman sahibi kullarına yaşatır. Bu
yüzdendir ki birbirleri olmadan yaşayamayacaklarını söyleyen çiftlerin
sevgisi, bir süre sonra, şiddetli kavgalarla, karşılıklı suçlama ve
hakaretlerle sona eriyor.
İnanan erkek cennette de birlikte olmak
istediği kadınla, o derin sevgiyi birlikte yaşamak için evlenir.
Cahiliye erkeği gibi çamaşırını, bulaşığını yıkatmak, yemeğini
pişirtmek, ütüsünü yaptırmak ve birlikte olmak mantığıyla evlenmez. Bu
düşünce kadın için oldukça iticidir.
Eşi kendisini ütü yapan,
bulaşık yıkayan bir makine gibi görüyorsa, kadında sevgi, saygı ve aşk
kalmaz, hatta gizli bir nefret meydana gelir. Başlangıçta birbirlerine
çekici gelen yakışıklılığı, güzelliği artık göremezler. Evlilik
karşılıklı azaba dönüşür. Kavgalar, lâf sokmalar, aşağılama ve
hakaretler yaşanır.
Kadın ve erkek arasında, fiziksel
farklılıklar nedeniyle- örneğin kadının güç gerektiren işler yapamaması
gibi- bazı farklı sorumluluk paylaşımları olabilir. Ancak bunlar
toplumun öngördüğü yemek, çamaşır, bulaşık gibi çok bilinen
sorumluluklar değildir. Saydığım bu işleri erkekler de yapabilir. Dinin,
bu anlamda, kadına erkekten farklı olarak yüklediği bir görev yoktur.
Bir
makalede okuduğum, eşinden dert yanan bir kadının, “Muhammed’im olan
erkeğin Hatice’si olurum” ifadesi çok ilginçti ve birçok kadının
evlilikte yaşadığı durumu çok açık ortaya koyuyordu.
Muhammed’in Hatice’sindeki Güzel Örnek
Hz.
Hatice(ra); Resulullah(asm)’ın ilk ve en sevdiği eşi. İçinde oluşan
yalnızlık isteği ile, sık sık Mekke yakınlarında Hira mağarasına
gittiğinde de eşine destek olan, ilgisini eksik etmeyen kutlu annemiz.
O, gençlerin bile zorlukla tırmanabildiği mağaraya, yaşına, sıcağa,
baskı ve sıkıntılara rağmen tırmanıp, sevgili eşine yemek ve su
taşıyarak derin sevgi, saygı ve bağlılığını ispatlıyordu.
Hatice(ra)
ilmi merak, kâinatı okuma ve hayatı anlamlandırma azmi içindeydi. O,
her dönem nesne değil özneydi. Resulullah(asm)’a ilk emirler olan "Oku"
ve "Uyar"ı muhatap alan ve uygulayan ilk kadın öğretmendi aynı zamanda.
Bugün toplumun sisteminin koyduğu yalnızca “evlen”, “doğur”, “büyüt”,
“pişir”, “yıka”, “temizle” gibi emirlerin muhatabı olan ve arta kalan
zamanlarını ‘harcayan’, arkadaşlarıyla boş sohbetler yapan, geceler boyu
dizi film izleyen ve saatlerce üzerine konuşan kimi Müslüman kadınlar
için de örnek olmalı Hatice(ra)… O, İslam’a hizmet için yaşın, işin ve
uğraşların mazeret olmayacağı mesajını veriyor, Muhammed’i gibi Allah
için yaşayarak, O’nun “mümin müminin aynasıdır” hadisinin ne kadar doğru
olduğunu kanıtlıyordu.
Hz. Hatice(ra) Resûlullah’ın yükünü
hafifletiyor, dilinden hoşlanmayıp karşı çıkılacak bir söz dökülmüyordu.
Onun hissettiklerini hissediyor, onu tutkuyla seviyor, şefkatle koruyor
ve onunla aynı mekânı ve yalnızca onu yaşıyordu. Kuşkusuz onun
güzellikleri, Peygamberimiz (asm)’da da aynı incelik, fedakârlık ve vefa
ile karşılık buluyordu. Kimi zaman içi coşkun bir nehir gibi akarken,
huzur veren bir dinginlikle, adeta emerek O’nun üzüntüsünü gidermeye
çalışıyordu. Hz. Hatice’nin bu özelliğini şu sözlerle dile getiriyordu
Peygamberimiz(asm):
“Onun gönlünde hiç kimsede olmayan bir özellik vardı. İnsanın gönlündeki hüznü bir vakum gibi çeker alırdı.”
Bizler,
evliliğe bakış açımızın nasıl olması gerektiğini, Kur’an’dan,
Peygamberimiz(asm)’ın ve kutlu annelerimizin hayatından öğrenmeliyiz.
Evlilik, Allah sevgisi ve hoşnutluğu üzerine kurulmalı; insan samimi
olarak takvayı aramalı. Aksinde Allah mutluluk vermez.
Müminin
evliliğinin amacı; Allah aşkından kaynaklanan tutkuyu yaşamaktır. Tutku,
Allah aşkının insan ruhunda meydana getirdiği şiddetli hazdır. Mümin
erkeğin seçtiği kadın, onun cennet arkadaşıdır; cennetteki eşidir.
Allah
rızası için yapılan evliliklerde, derin bir şefkat, merhamet ve gerçek
aşk vardır. Kur’an’da, cennetteki hayat tarif edilirken buna dikkat
çekilir. Cennetteki eşler, “gözlerini yalnızca eşlerine çevirmiş ve
tutkuyla bağlı" kadınlardır…
"Biz burada ebedi kalacağız. Biz
sevimli ve mutluyuz. Asla üzülüp sıkılmayız. Başka aleme göçmeden hep
burada kalacağız. Biz bu halimizden memnunuz ve herşeye razıyız. Hiç
kimseye kızmaz ve öfkelenmeyiz. Ne mutlu kendilerine eş olduğumuz ve
bize eş olan kimselere." [Gençlik ve Ölüm, s. 422-423]
Elif Nisa, Yeni Dünya/Hanımefendi Dergisi
(
Can Güneşim başlıklı yazı
E Bayraktar tarafından
27.03.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.