Baharın nüktedan
varlığı ile depreşen yaşama sevincine istinaden bir o kadar tutarsız sanılarla
farklı bir izlek yansıttığım. İyimserliğinden kıyısından geçmemiş hain mizacım
yine yaptı yapacağını.
Suskun çehrem ile
nükseden nice hayal kırıklığı hatta pişmanlık diye tasvir edebileceğim ne çok
yanılgı.
Nereden başlasam gibi
bir boyuttan transfer olmuş iken gerçek dünyaya bilmekteyim ki tüm farkındalık
fazlasıyla çalım attı onca değişken anlam ve yordam bulmaya çalışırken.
Kendi sosyalleşme
sürecime ne zaman baksam zamanında göremediklerime fazlasıyla vakıfım. İnsan
okyanusunda yüzerken kaç kere boğulma tehlikesi geçirmemin ertesinde büyük
ihtimalle hayata ve insanlara karşı geliştirdiğim zırh. Ve sessizliğimi bozan
tek mefhum: Son üç yıldır kalemimle olan tanışıklığım ve akabinde çıktığım bu
yolculuk.
Gerçeği itiraf etmem
gerekirse-ki en bariz özelliğimdir, hala şüphelerim var. Ne gelirse gelsin
aklınıza öncelikle zaaflarım ve şu hicap edilesi hayal dünyam.
Çocuk dünyamın en yakın
tanığı iken tanıştığım ve takıştığım hayaller yetişkinlik yıllarımda da asla
bırakmadı peşimi. Gerek tanıdığım gerek tanımadığım insanlar hakkında
spekülasyon yapıp Tanrı’nın gözünde cehennem yolcusu olarak addedileceğime
masum hayallerle avuttum çocuk dünyamı. Kimseler paye vermezken hayali
kahramanlar tuttu elimden. Hayır, ne şizofrenik bir açılım ne de hastalıklı bir
boyut sadece kısır dünyaların çıkmazında tıkanıp kalmışken boy veren bir filiz
ve her yeni gün demet demet çiçekle beni karşılayan kimine göre safsata olsa
da.
Tahakküm altında
tutulmak bir yana gerçek dünyanın acımasızlığı.
Fark kelimesi her zaman
lügatimde en üst sırada yer bulmuştur. Sınıflara ve zümrelere ayrılan gerçek
dünyanın acımasızlığı nezdinde o kadar farklı kalıplara sokuldum ki… Keşke
süreç sona erseydi ne yazık ki gözlemlediklerimden yola çıkarak bir o kadar
farkındalığım tavan yaptı. Farklılığımın farkındalığı bir yana farkındalığımdan
hiçbir iz taşımamakta yansıttıklarım ve bilmekteyim de kabul görmezliğimin
kabullenilmişliğini. Takdir-i İlahi neticede. Sunumu ne ise ömrün ne düşen ise
payımıza sadece dirayetini kaybetmeden şükür vesilesi addetmek ne olursa olsun
size yansıtılan.
Psikolojinin gizemi her
daim göz ardı edemediğim farklı bir etkileşim ile zuhur bulmuştur hayatımda hem
de ilk gençlik yıllarımdan bu yana bu yüzden hal ve tavırlar pek çok etken ile
sarmaş dolaş ister istemez üstelik. Hangimiz hayatımızı istediğimiz gibi tayin
edebilmekteyiz ki. Bu bağlamda ne çok hata yapıyoruz. Ahlarla vahlarla geçen
bir ömür zaman içinde kendimizi esefle kınarken. Ve o yanlışlar bir o kadar
bizi olgunlaştıran. İnsanların bize ayna tuttuğu suretleri kendilerinin bile
dile getiremediği ama bir şekilde ucu bize dokunan ne çok zafiyet ve sayısız
üslup ve düşünce yine şahsına münhasır.
Halis munis ne çok
evrim geçirmiş iken yine kabuk değiştirme mevsimim gelip çattı. Sanırım beni
çocuk kılan en bariz özelliğim bir o kadar yere göğe sığdıramadığım duygular.
Neler neler saklı içinde deme hakkına ne zaman sahip olmadım ki. Her ne kadar
somut verilerle hâkim karşısına çıkmasam da şu çıtkırıldım kalem yaptı
yapacağını. Bir ömür susarsam olacağı buydu ki… Gerçi sessizliğim baki zira
bana öğretilen bu olmuştur kendimi bildim bileli. Değil hakkını savunmak vur
sırtına al lokmasını. ‘’Helal olsun’’ ise verdiğim tek tepki tepkisizliğin
çıkmazında duyarsızlıkla muhatap olsam da…
Boyumun ölçüsünü alsam
da hala eşeleyip duruyorum bir yandan gömüp bir yandan tohum serperken.
Mevsime odaklı bir
seyir benimki.
Çıkarsamalarımız, tüm
duygusallıklarımız, tepkiselliklerimiz ve biriken onca sığıntı kelime her ne
kadar yansıtmamaya çalışsak da yoksa fazla mı abartıyorum?
Yine de tek gerçek…
Olmaya çalışmak yerine,
oluşu ve varoluşu bitimsiz, sürekli yenilenen bir süreç gibi algılamanın zamanı
geldi de geçiyor bile…