Yaşlı Dilek Ağacının Hikayesi

 

Kızıl Sonbahardı, dallarında çaputlar bağlıydı yaşlı ve yorgun ağacın.

Hayat kadar zor tutunmuştu kökleri ve gölgesindeydi bir yamacın.

Renk renk çaputlardı, renk renk dilekler, sevdaları ve umutlarıydı,

Bir parça çaput kadar aciz,   imkânsız kadar noksan olan hayatların.

Gün olur dert dinler, gözyaşlarına yağmurların altında eşlik ederdi,

Karlar yağardı, buz olurdu, çaputlarını saklar, yalnız kalır beklerdi,

Bilirdi, yağan karlar gibi değildi, insanları dallarına dilekler getirirdi.

Olgun, sakin, sessiz, huzurlu, yaşlı, naçiz ve sabırla bir bekleyendi,

Sanki o, her dileyen, her umut eden, her bekleyenle birdi, birlikteydi.

Bir gün, bir gece yağan yağmurun üstünden bir yıldırım düşe geldi,

Yağmura rağmen alev aldı önce çaputları sonra yaşlanmış narin dalları,

Gecenin zifiri karanlığı aydınlandı, alevleriyle yaşlı ağacın, sızladı kökleri.

Çaresizce yanıyordu renk renk çaputlar, renk renk dilekler ve umutlar,

Çaresizce yitiyordu emanetleri, çaputlar kadar aciz, noksan hayatların.

Ateşin kıvılcımları, kıvılcımların sesleri yağmurla, suyla alay ediyordu,

Öyle ya, yağmur değil miydi yıldırımı davet eden, çağıran kor ateşi?

Yağmur işitti bu sitemi, önce bir rüzgâr ardından sanki gökler delindi.

Söndü yanan dalları,  karıştı sele, yanmış çaputların, yaprakların külleri.

Gövdesini sarmadan söndü, kalmadı ne bir kıvılcım ne de külden izleri.

Yağmur dindi, rüzgâr durdu, karanlık vedalaştı ve kızıl bir sabah geldi,

O karanlık, o zalim kara gece almıştı, çalmıştı çaputlarını, yapraklarını.

O renk renk çaputlar, renk renk dilekler, sevdaları ve umutlarıydı,

Bir parça çaput kadar aciz, imkânsız kadar noksan kalmış hayatların.

Güneş yükseldi en tepeye ve güneş gibi çırılçıplaktı, acizdi dilek ağacı.

Gelir miydi artık insanlar, ümit verebilir miydi artık kırılgan dalları?

Daha fazla anladı, daha fazla hissetti, aciz çaputlarda saklı insanları,

Bir dilek diledi, bir çaput kadar aciz, imkânsız kadar noksan dilek ağacı.

Olgun, sakin, sessiz, huzurlu, yaşlı, naçiz ve sabırla dileğini bekledi.

Küçük bir kız çocuğu gözüktü, geçtiği çiçeklerin arasında en güzeliydi,

Elinde kırmızı bir çaput sallanıyordu, üzerindeydi ılık rüzgârın elleri,

Ağacın yanına geldi, minik ayaklarıyla yakındaki bir taşın üstüne çıktı,

Uzandı yaşlı ağacın yaşlı dallarına ve çaputunu bağladı, sıkıca düğümledi.

Sonra güzel yüzü ve gülen gözleriyle baktı astığı çaputa, uzun uzun seyretti,

Minicik sesiyle bir şeyler diledi,  sonra sevinçle, oyunla koşarak uzaklaştı.

Şimdi yeniden, dallarında bir kırmızı çaput bağlıydı yaşlı ve yorgun ağacın,

Ve yeniden olgun, sakin, sessiz, huzurlu, yaşlı, naçiz ve sabırla bir bekleyendi,

Bir parça çaput kadar aciz,  imkânsız kadar noksan olan, o çok sevdiği hayatları.
 
 
Ertan Tevfik Kargıtuğ III.2015
( Yaşlı Dilek Ağacının Hikayesi başlıklı yazı AXDSCI tarafından 26.03.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.