Çağımızda insan olmak, insanca yaşamak gün geçtikçe zorlaşıyor. Değerlerimizin ve kavramlarımızın içi boşaltılıyor. Para kazanma hırsı, büyük uluslu şirketlerin gelecek planları ve büyüme hedefleri maalesef insan hayatından daha değerli hale geldi. Eğer para; insan hayatından daha değerli bir hale gelmişse elbette haysiyetten, insan onurundan, adaletten ve daha birçok insani değerden bahsetmek neredeyse imkânsız demektir. İlkellikle yaftalamış olduğumuz toplumlar bile hiç bu kadar alçalmamıştı. Modern olarak tabir ettiğimiz toplumlarınsa ilkel toplumlardan daha aciz oluğu su götürmez gerçeklerden birisi.


İnsanın yeryüzü macerasının başlangıcından beri temel ihtiyaçları aslında hiç değişmedi; yiyecek ve içecek ihtiyacı, barınma ihtiyacı, kıyafet ihtiyacı ve güvenlik ihtiyacı. Bu temel ihtiyaçlar günümüz modern toplumları için son derece yetersiz olarak görünebilir. Çünkü çağımızda toplumlara, devletlere ve hatta savaşlara yön veren çok uluslu şirketler her gün yeni bir ihtiyaç icat ederek insanları kendi köleleri haline çevirmenin peşindeler. Önce alışkanlıklar yaratıp sonra bu alışkanlıkların ihtiyaç haline dönüşmesini sabırsızlıkla beklemekteler. Pazarlama ağların genişlemesi, pazar paylarının artması için sorunlar ve hatta savaşlar çıkarıp dünyaya sunmaktalar. Tüm bunları da insanların anlamadığı ekonomik terimlerle aslında her gün beyan etmekteler. Oysa o kimsenin anlayamadığı ekonomik terimlerin hepsi aynı şeyi anlatıyor; cebinizdeki son kuruşa kadar almak istiyoruz, paranız yoksa üzülmeyin bizim için ömrünüzü ve geleceğinizi verirsiniz olur biter.


İlkel olarak nitelendirilen toplumlar kendi kendilerine yetebilen toplumlardı. Yiyeceklerini, kıyafetlerini ve barınma ihtiyaçlarını kendileri kolaylıkla karşılayabiliyorlardı. Daha basit örneklerle anlatacak olursak kırsalda doğa ile iç içe yaşayan bu toplumlarda insanlar kendi ekmeklerini kendileri yapıyorlar, kendi hayvanlarını kendileri besliyorlar, kendi elbiselerini kendileri dokuyorlar ve kendi evlerini kendileri yapıyorlardı. Aynı zamanda kendi güvenliklerini tehdit edecek gözü dönmüş şirket toplulukları da yoktu. Bu yüzden dünyada çıkacak küresel boyutta bir ekonomik krizden bu ilkel olarak nitelendiren toplumlar en az düzeyde etkileniyorlardı. Ama günümüz modern toplumlarında tamamen doğadan soyutlanmış bir biçimde insanların yiyeceklerini yiyecek şirketleri, giyeceklerini tekstil şirketleri ve barınma ihtiyaçlarını inşaat şirketleri karşılıyorlar. Karşılığında ise yine o şirketlerde çalışıp bu hizmetler ve ürünler için para kazanmak gerekiyor. İnsanlara ve toplumlara bu kısır döngü dayatılıyor. Hatta insanlara sahip olmadıkları paraları gelecekleri kefil gösterilerek harcatılıyor ve tüm bunlar modernlik yalanları içinde allanıp pullanarak insanlara sunuluyor. İnsanlar gelecekleri ve özgürlükleri karşılığında ihtiyaçları olmadığı halde sibernetik sistemler, kanser yapan abur cuburlar, hazır kahveler, otomobiller, gereksiz kıyafetler alıyorlar. Olası bir küresel ekonomik krizde ise en büyük, en şiddetli etkiyi modern olarak nitelendirilen bu toplumlar, insanlar görüyorlar.



Modern toplum masalları içinde dayatılan kölelik düzeninin ne insana ne de doğaya saygısı var. Hayvanlar verimlilik palavraları içinde işkence görüp toplama kamplarında katlediliyor, ormanlar yok ediliyor, denizler kirletiliyor ve atmosfer zehirleniyor. Doğa ile iç içe uyumlu bir şekilde yaşayan insan birdenbire modernlik yalanları içinde dünyayı yok etmeye programlanmış bir robota dönüşüyor. Kırsal kesimde kendi ekmeğini, kendi etini, kendi yumurtasını üreten ve kendi evini yapan insanların çöpleri neredeyse yok denilecek kadar azdır. Çünkü tamamen doğal yollarla ihtiyaçlarını karşılar. Ama büyük metropollerde sözde ihtiyaçlarını karşılamak için attıkları her adımda ortaya bir çöp çıkar. İçmek için bir bardak su bile plastik kaplara konulmuştur. Çünkü şirketler için ancak bu şekilde sudan para kazanabilirler.



Ekonomik palavralarla devletleri de ellerine geçiren çok uluslu şirketler zaman içinde sanayi sektörünü, tarım sektörünü, tekstil sektörünü, inşaat sektörünü ele geçirdiler ve tüm bunlar içinse eğitim ve öğretim kurumları ile basın ve medya kurumlarını ele geçirmeleri gerekiyordu, yaptılar da. Şirket politikalarına hizmet eden elemanlara ihtiyaçları vardı. Bizzat eğitim yoluyla bunu sağladılar. Yollarına çıkan her şeyi de büyük bir şiddet ve acımasızca yok ettiler, yok ettirdiler. Bu aşamadan sonra hukuku satın almak, insanların değer yargılarıyla oynamak hiç de zor bir şey değildi elbette. Kendi kural tanımazlıklarına uydurma kurallar ve kanunlar uyarladılar. İşte bu aşamada insanların ve insan hayatının hiçbir değeri yoktu. Yıllık planlanan ciro rakamlarına ulaşmak için savaşlar çıkardılar, insanlar öldürdüler. Sistem çok iyi işliyordu. Ama hesaplamadıkları bir şey vardı; dünyamızın sınırlardan oluştuğu.



Ekonominin ilk konusu insan ihtiyaçlarının sonsuz olduğudur. Ekonomi ilmi kıt olan dünya ile sonsuz olan insan ihtiyaçlarını karşılama sanatıdır. Dikkat çekmek istiyorum; KIT olan. Yani sonu olan, bitebilen, tükenebilen, yok olan. Günümüz sözüm ona modern toplumlarını yaratan şirketler uzun vade de insanlığın, dünyanın ve dolayısıyla kendilerinin sonlarını hazırladıklarının sanırım farkında değiller. Belki de farkındalar ama günlük kazanç hırsları geleceklerinden daha ağır basıyor bilemiyorum. Ama insan zihni, insan onuru bu canavarlaşmanın önüne geçmeli diye düşünüyorum.


Basın, medya ve internet yoluyla zihnimize günde milyonlarca taciz ve saldırı yapılıyor. Bu saldırının bir diğer adı da reklamlar. Aslında ihtiyacımız olamayan ve sonunda bizi kanser edecek olan birçok şeye ihtiyacımız olduğu yanılsaması zihinlerimize kazınıyor. Mutlu olmak istiyorsan bu sakızı çiğnemelisin, güzel olmak istiyorsan bu ayakkabıları giymelisin, asil olmak istiyorsan bu otomobile binmelisin, modern olmak istiyorsan bu konutlarda oturmalısın vs. vs. vs. Tüm bunlar zaten önceden bizim olan kaynakların ekonomik saçmalıklarla gasp edilip, üretim safsatalarıyla kirletilip tekrar bize satılmasından başka bir şey değil. Her yerde yalan ve her yerde sahtekârlık var. İnsanı insan yapan değerler ve kavramlar ihtiyacımız olmayan ürünler için satılıyor ve yok sayılıyor. O yüzden çağımızda insan olmak ve insanca yaşamak oldukça zor. Şimdi şu soruyu soralım kendimize gerçekten neye ihtiyacımız var?



( Çağımızda İnsan Olmak başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 14.03.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.