“Şiir de yazıyorsanız, öykü, deneme de yazıyorsanız
yazmaktan daha çok okuyun, okuyun, okuyun.” Ahmet Zeytinci
Yüzümde maskelerim olmadı hiç bir zaman
hep kendimi gördüm
ama bir dev aynasında değil
belki bir cep aynasında
ya da daracık bir banyodaki aynada...
Hey arkadaş!
ben ağlıyorsam sen de gülme
yüreğimin
senin yüreğinin üstünde olduğunu bileyim
para mı pul mu
aramızda sorun olmamalı
almak için vermemeli insan
karşılıksız vermek doyulmaz bir sevinçse
insan yüreğinde bu hazzı duymalı...
Masaldaki gibi
aynayı karşıma alıp da sorduğum zaman...
''Ayna ayna söyle bana
benden daha iyiliksever insan
benden daha vatansever
benden daha mutlu insan var mı?''
Ayna coşku ile cevap vermeli bana
''Bu senin saydıklarından bir dolu insan var bu
dünyada...''
Mısralarının sahibi Ahmet Zeytinci ile
söyleşimize başlamadan önce kendisini biraz tanıtalım. Ankara'da yaşayan kalem
sevdalısı ağabeyimiz hem şiirleriyle hem yazılarıyla okurlarını bazen
gülümsetmeyi, bazen de duygulandırmayı bilen aslında aileden birisi... Çeşitli
sitelerde yazı ve şiirlerini yayınlayan kalem dostumuz söyleşi isteğimizi
kırmadı sağ olsun. Bize de bu güzel söyleyişi sizlerle paylaşmak düştü.
'Ahmet
Hocam, öncelikle çok teşekkür ediyorum vakti ayırdığınız için. Sizi biraz
tanıyalım, boş zamanlarınızda kalem gücünüz dışında balık tutmayı, dostlarınızla
sohbeti sevdiğinizi biliyoruz. Bunun dışında Ahmet Zeytinci neler yapar? Neleri
sever, nelerden hoşlanır?'
CEVAP: Hayatımızın büyük bölümü mesleğimiz olan
ayakkabıcılık ile ilgilenirken geçip gidiyor. Onun dışında kalan zamanlarda da
çocuklarım ile ilgilenmeyi ve kendi yeteneğimiz doğrultusunda bir şeyler
karalamayı seviyorum. Aslında on sekizli yaşlarda şiir ile ve bir kızgınlığın
neticesinde tesadüfen başlamıştır benim mütevazı şairliğim ve yazarlığım.
Bizler o meşhur Gırgır dergisinin Oğuz Arallı Tekin Arallı yıllarında ortaokula
yeni başlamıştık ve pazar gününü iple çekerdik Gırgır çıkacak da okuyacağız
diye. İlk mütevazı telif ücretlerimi ben iki üç kere o tarihlerde Gırgır
dergisinden aldım ellişer Türk Lirasıydı sanırım. Posta çeki ile gönderirlerdi.
Kendi yazdığımız bir iki küçük fıkra göndermiştim. Gençlik yıllarında halk
oyunları ile ilgilendim epeyce, biraz da iş yerinde, ev de canım sıkıldı mı
ağız armonikası dımbırdatıyorum Halk Konserlerinde (Halk-Eşim-Oğlum-Kızım
oluyorlar) Yani ev de bizimkilere çalarım sadece. Bazen de gitar çalan benim
teyze oğlu Mert şaşırır da Ankara'ya gelirse İstanbul'dan güzel bir ikili
yaparız o gitar ben armonika. İşte böyle... Ya bir de balık, unutuyordum onu
bahar ve yazları arkadaşların çoğuna aşıladım eskisi gibi gidemiyorum şimdi
onlar beni geçtiler.
'Edebiyata
olan ilginiz nasıl başladı? Sizin deneme ile başladığınızı düşünüyorum
yanılıyor muyum?'
Yukarıda da belirttiğim gibi şiir ile
başladım bir inat uğruna. On sekizli yaşlarda. Daha o zaman İstiklal Marşı ve
Hümeyra'nın söylediği Yahya Kemal'in Sessiz Gemisinden başka bildiğimiz şiir
yok. Bir güzel kızın gönlüne düşmüşüz, hem de edebiyat şiir meraklısı. Ben de
ki şans işte tanıştıktan iki ay sonra babasının tayini çıkmaz mı. O zaman
nerdeee internet, bilgisayar, varsa yoksa ucu yanık ya da yanmayan mektuplar.
Bir müddet mektuplaştık. Bir gün bir şiir göndermiş bana çekip gittikten sonra
ki gelen mektubunda. Aynen şöyle
Şiirim senin ağzında dualaşır
Ses ahenk olur söz manalaşır
Seviyorum diyerek hor görme beni
Seni seven ölmez evliyalaşır
Toprak olmaz bende tenden başkası
Seni bunca sevmez benden başkası
Ölürsem sen ağla arkamdan yeter
Gelmesin mezarıma senden başkası
Ümit Yaşar Oğuzcan
“Vay be” dedim “kız ne güzel yazmış.” Kendine
böyle bir şiir gönderen kız için ne düşünür insan. Yere göğe koyamaz onu. Daha
sonra mimarlık okuyordu sanırım. Ben de nasıl olduysa o şiirin büyük usta Ümit
Yaşar Oğuzcan'a ait olduğunu öğrenince aramıza soğukluklar ve ayrılık girdi
sonrada hiç görüşmedik zaten. Seksen iki yılında Bursa Uludağ Üniversitesi
İİBF'ye gidince yollarımız bir daha hiç birleşmemek üzere ayrıldı. Düzenli
deneme ve öykü yazmaya beş altı senedir başladım ciddi olarak, eskiden bir kaç
başarısız denemem olmuştu, sonra dediğim gibi ciddi ele aldım deneme ve öykü
yazmayı.
'Üzücü
bir anı. Yaşamayan bilmez. Benim de görüştüğüm biri Ferdi Tayfur’un şarkılarını
şiir diye bana getirirdi. Bir gün televizyonda duyunca beynimden kaynar sular
döküldü. Neyse… Konuyu dağıtmayım; “Şair çok şiir yok” diyorlar bu hususta
sizin düşünceleriniz nedir? '
Şu meşhur anekdotu bilirsiniz ''Türkiye'de her
üç kişiden dördü şairdir.'' der bir muhterem. Tabi bu bir ironi aslında. Aziz
Nesin'e aittir bu cümle. Birçok site de binlerce şair ve yazar kalem oynatıyor.
Yazmak hele hele hayattan yaşadıklarından insanın çıkarımlar yapıp onları
insanlara sunması belli bir alt yapı gerektiren çok da kolay bir eylem
değildir. Serbest ya da hece vezni hangisi olursa olsun ben şairlere saygı duyar
ayırım yapmam. Kalem oynatan bütün şairleri ben üçe ayırıyorum kendimce.
Birincisi çok sağlam kalemler, şiirlerini okudunuz mu gerçekten bir şeyler
kapıyorsunuz. İkincisi gelişmeye açık ve birinci gruba girmeye sağlam adımlar
ile yaklaşan şairler, üçüncüsü ise sadece vakit öldüren, hiç bir amacı olmayan,
okumayan, araştırmayan ve buna rağmen de azami derecede kompleks sahibi
eleştirilmekten hoşlanmayan bir dolu şair ve yazar. Hep şunu söylüyorum genç
arkadaşlara. “Şiir de yazıyorsanız, öykü, deneme de yazıyorsanız yazmaktan daha
çok okuyun, okuyun, okuyun.” Zaman ile ne kadar düşüncelerinizin ve kaleminizin
geliştiğine siz bile hayret edeceksiniz. Sitelerde okuduğum birçok şiire şiir
bile diyemiyorum. Morallerini de bozmak istemiyorum genç arkadaşların çoğu zaman.
İleri ki zamanlarda işler yoluna girecek doğruyu bulacaklardır bazıları...
'Yazmada
ilerlemenin okumaktan geçtiğinde hem fikirim sizinle. Ayrıca herkes kendi
yazdığını okursa kime yazılıyor bütün bunlar değil mi? Ahmet Hocam, yazılarınıza
okurlarınızdan gelen tepkiler çoğunlukla ben de dâhil olmak üzere ‘Yine bizi
bize anlattınız' oluyor, şair ve yazarların hisleri, hayata bakış açıları,
yaşadıkları, çektikleri acılar aynı mıdır? Yoksa acı çekenler mi daha çok
yazar?'
Ben öyle bir ayırım yapmıyorum. Daha önce bu
konuyla ilgili ''Yaşadıklarımı Yazdım Sadece'' diye bir şiirim de var. Tabi ki
herkesin yaşadığı ve çektiği acılar farklı farklı. Her zaman için acıdan
sıkıntıdan, bunalımdan şair ve yazarlar kayda değer çok önemli eserler
çıkarmışlardır. Nazım Hikmet en güzel şiirlerinin bazılarını ceza evinde
yazmıştır, Azizi Nesin kayda değer birçok öyküsünü boş durmamış ceza evinde
yazmıştır. Ben de hayattan süzdüklerimi, insanlardan gözlemlediklerimi, bazen
kendi saflıklarımı -Bunu da herkes beceremiyor- çevremdeki esnaf arkadaşlarımı,
bazen iş yerinin sokağında arkadaşlar ile beslediğimiz kedileri, işte onları
yazıyorum genelde mizah yazdığım için bazı zamanlarda konuları ve olayları
abarttığım doğrudur. Bu da mizahın/gülmecenin doğasında var zaten. Aziz
Nesin'de, Muzaffer İzgü'de, Rıfat Ilgaz'da böyle yapmıştır, ben de böyle
yapıyorum. Birazcık yüzlere tebessüm ekebiliyor isem ne mutlu bana. Şiirlerimde
de aynı şekilde çevremde o kadar çok yazacak insan ve olay var ki. Konu sıkıntısı
çoğu zaman çekmiyorum desem yeridir. Şiir de önemli toplumsal olayları
Çanakkale Zaferi gibi, bazı şehitlerimiz gibi, önemli olayları atlamamaya
gayret ederim çoğu zaman.
'Aziz
Nesin de hiç konu sıkıntısı çekmezmiş. Dolmuş kapısından bile müthiş bir hikâye
çıkaran bir usta. Ben de konu dağıtmakta ustayım. Devam edelim hocam; Sokrates,
mutlaka evlenin diyor, ya mutlu olursunuz ya da filozof. Allah daim etsin mutlu
bir evliliğiniz olduğunu biliyoruz. Evlilik ve aile hakkında düşünceleriniz
nelerdir?'
Filozofluk bizi aşar. Mutlu olmaktan daha
güzel ne olabilir.
'Olmazsa
olmaz dediklerinizi birkaç kelime ile özetler misiniz Ahmet Bey?'
Vatanın kaos ve anarşi ortamına
sürüklenmesini hiç bir zaman onaylamadım. Asla terk edilmeyecek bu topraklar
hiç bir devlete ya da örgüte. Bir de tabi ailem her zaman eşim ve çocuklarım
ile gurur duymuşumdur.
'Ahmet
Zeytinci edebiyatta on yıl sonrası için neler düşünüyor, neler görüyor? Türk
edebiyatı nerede olacak?'
Bilgisayar ve dijital ortamın edebiyata
katkıları varsa da gençlerin ve çocukların okumasına da sekte vuruyor kanımca
fazlasıyla. On yıl sonra ben nerede olurum, çok zor bu sorunun cevabı, elimden
geldiğince yazar çizerim, kaliteli yarışmaları takip eder gönderirim bir iki
eserimi, sonrası su akar mecrasını bulur bekleyelim bakalım. İnsan nüfusu
artmasına rağmen okur sayısı azalıyor bu da çok üzücü vahim bir durum
gerçekten. Türk Edebiyatının daha sıklıkla dünyaya açılması lazım.
'Antolojiler,
dergiler, şiir kitapları hakkında düşünceleriniz nelerdir?'
Edebiyat sitelerinin antolojileri sınırlı sayıda
insana ulaşıyor. Tanınmış yayın evlerinin antolojilerine girerse şiirleriniz ya
da öykü ve denemeleriniz kişi için faydalı olabilir azami derecede. Dergilerin
de kalitelileri var, onlara girebiliyorsa şiirleriniz ne mutlu. Benim bir kaç
antolojinin dışında kendime ait bir şiir kitabım yok. İleri de olur mu ona da
kısmet diyelim. Bu gün şiir kitabı çıkartmak çok kolay, zor olan çıkardığınız
kitabı okutmak, okutabilmek yaygın bir şekilde. Ciddi yazarlardan ve
eleştirmenlerden olumlu tepkiler alabilmek önemli olan, yoksa koyun cebinize
bin ya da bin beş yüz lira sizin de bir kitabınız olur. Kitap'sızın birisiyim
ben sadece edebiyat için geçerli diyelim iki üç küçük antolojiyi saymazsak.
Yoksa yüreğimin orta yerine koyduğum her Müslüman gibi bir kitabım var tabi
ki...
“Şiirden
soğutan bir kitap çıkartmaktansa çıkarmamalarını önereceğim çok şiir yazan arkadaşlar
var. Örneğin benim de hiç şiir kitabım
yok şimdilik. Peki, Ahmet Hocam, duygusal bir kimliğiniz var, insan sevgisi
doğaya, mahlûkata olan sevginizi de biliyoruz. Bunlar size ne derece ilham
verir?'
En büyük ilham kaynağıdır doğa ve insanlar. Bu
hem benim için hem de birçok şair ve yazar için de böyledir. Ben hep “sanat
sanat içindir ”sözünü saçma bulmuşumdur. Tartışmaya bile gerek yok sanat her
zaman insanlar için toplum içindir.
'Ahmet
Zeytinci için aşk neyi ifade eder?'
Ah beni yirmi beşli yaşlara götürdünüz. Hani
Grup Gündoğaken'in güzel bir şarkısı vardır aynen şöyle ki çok severim ben
onların şarkılarını ''Duygularıma esir oluyorum seni görünce, insan bin kere mi
yanıyor bir kere sevince.'' Peşinden hep şu cümle gelir benden. ''Bin kere
kelimesi hafif kalır hem de çok hafif.'' hep gözlerim dolar bu şarkıyı
dinlerken, bir de Azeri Türkü var ''Biz bu sonbaharda buluşacaktık bahar geldi
geçti sen gelmez oldun.'' bu şarkılar hem yüreğimi titretir hem de tüylerimi
diken diken eder. Biraz dolaylı mı oldu cevaplar. Aşk sevginin kronikleşmiş
halidir de diyebiliriz. Bir de şu sözü çok severim aşk üzerine ''Aşk başa
gelince akıl dünya seyahatine çıkarmış.'' derler.
'Haklısınız
diyorum o halde. Hayat, sağlık, huzur, yazı, zaman, evlat kelimeleriyle bir
cümle istesem ne dersiniz?'
Paylaşıldıkça güzel hayat. Sağlık yaşlılıkta
daha çok lazım. Huzur paradan çok daha önemli. Yazı, Yaratanın yazdıkları da
bizim yazdıklarımız da kayda değer olsun dileyelim. Zaman onu harcamak için çok
cimri olmalıyız. Evlat, onlar benim cennet meyvelerim...
'Serbest ağırlıklı şiir yazıyorsunuz, hece
yazmayı hiç düşündünüz mü?'
Elliye yakın hece şiirim var aslında. Sonradan
başladım heceye. Bu konuda Sayın İbrahim Yavuzoğlu ve Mustafa Özçiçek Hocamın
bana teşviklerini ve desteklerini unutamam.
'En
sevdiğiniz yazar ve şairlerin isimlerinden bir kaçını istesek acaba hangi
isimlerin muhakkak okunması gerektiğini düşünürsünüz?'
Nurullah Genç, Sinan Meydan, Yavuz Bülent
Bakiler, Erich Fromm, Oktay Sinanoğlu. Aziz Nesin, Halil İnalcık, Nihat Genç,
Nazım Hikmet, Ali Yüce, Üstün Dökmen, Atalay Yörükoğlu gibi diyelim.
'Hayalinizde
olan henüz yapamadıklarınız nelerdir?'
Tren ile çok uzun yurt dışına seyahatler yapmak
ve Türkiye'nin gitmediğim yerlerini görmek
'O halde
biz de sizi Iğdır’a bekliyoruz diyor ve vakit ayırdığınız için teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum Ahmet Bey...'
Ben de teşekkür ederim. Saygı ve sevgiler en
kalbi duygular ile selamlıyorum okuma zahmetine katlanacak bütün arkadaşlarımı
şimdiden...