- Bilmem söylesem mi söylemesem mi ona olan aşkımı? diye diye kafayı yiyecekti. Çok huzursuzdu, kaç haftadan beri doğru dürüst uyumadığını söyledi. 'Aşk dağ gibi adamı ne hale getiriyor. Aslanı kuzu ediyor.'  diye takıldım ona. Güldü.

            - Haklısın, dedi. 'Ben bile tanıyamıyorum kendimi.' dedi. Daha fazla üstüne gitmedim.

            - İçindeki yanardağa habire odun taşıyorsun, dedim. 'Alevi daha da korlaştırıyorsun, kolaylaştırmıyorsun. Hem söylesen kabul edelim kaybedecek neyin var ki? O da aşk davetini kabul ederse hoş görürse senden daha mutlu olur mu? Kabul etmese ve hoş görmese bundan daha kötü mü olursun?' Gözleri dolu doluydu, ağladı ağlayacaktı. Yüreği gözlerindeydi, yaşlıydı.

            Üşütür hasta olursun. İlaç alır kendine gelirsin.

            Kırarsın bir yerini alçıya alır iyileşirsin.

            İçin için dolarsın gözyaşı döker rahatlarsın.

            Miden alt üst olur kusarsın zehri rahatlarsın.

            Ya aşık olursan naparsın?  Hiçbir ilacı yok, çaresi... Ne ilaç işe yarar ne de alçı! Ne  göz yaşı rahatlatır ne de kusman bir işe yarar.

            - Nasıl kendimi aştığımı buna kendimin bile şaştığını... İnanır mı bana, onu sevdiğime onsuz bir anımın bile olmadığına... Ah Rabbim, ne de zor bir imtihandır sınandığım!

            - Sakin ol, dedim. Kendini bu kadar harap etmene gerek yok. İçinde olduğun aşkın kıymetini bil. İnsan ömrü billah bir ya da iki kere bu duyguyu yaşar. Bence tadını çıkart!

            Anladı mı beni bilmiyorum ama çok özel hisler yaşadığını anlıyordum ve bunun tadını çıkartması gerektiğini düşünüyordum. O ise korkuların, endişelerin, tabuların ve başkalarının bakışının ne olacağını sorguluyor böylece takılıp kaldığı aşk ağına daha da dolanıyordu.

            - Seni seviyorum desem o da bana hemen "Ben de seni seviyorum." der mi? Gelir mi hiç düşünmeden, yüreğinin kapılarını açar mı bana ardına kadar? Sever mi acaba hiç bir kuşkuya düşmeden, kayıtsız şartsız o da sever mi beni? O da benim gibi mi; uyuyamıyor mu geceleri, beti benzi atmış mı, kafası yerinde değil mi? Toz duman mı o da? Özlüyor mu içten içe, gizliden gizliye o da ağlıyor mu?

            Dert ağlatır aşk söyletir onun net ifadesiydi.

            Hem ağlıyor hem söyleniyordu.

            Hem seviyor hem korkuyordu.

            -Ya yanlış anlarsa beni! Ya onun sevgisi hissettiğim gibi değilse! Bir insanın herhangi bir insana duyduğu genel sevgilerdense! Bakışlarını yakaladığımda ölüp ölüp dirildiğimi anlamamışsa, sesimin titrekliliğini iyi duymamışsa, yazdıklarımın muhatabının kendisi olduğunu öğrenememişse ve aynı takımı tuttuğumuzu bile bilmiyorsa! Ah yüreğim, düştüğün hale bak!

            - Git açıl, dedim, 'Derdini söyle ona! Kırılacak bir şey yok, böyle deli divane olmaktansa; ya bir kerede ölürsün ya da yeniden yaşamaya başlarsın.' Ona bunu söylerken kaybedecek hiçbir şeyinin kalmadığını gördüğüm için söyledim. Daha fazla kendisini bertaraf etmesine razı değildi gönlüm.

            -Onu kaybetmekten korkuyorum, dedi. Beni yanlış anlamasından, farklı değerlendirmesinden... Ya hissettiklerimi o hissetmiyorsa bir çuval inciri berbat etmiş olurum. Sevdiğimi bir kenara bırak saygı duyduğum bir insanı da ebediyen kaybetmiş olacağım. Böyle bir duruma düşmektense ölürüm daha iyi!

            - Kalbini bırakmış, milletin dudaklarını konuşuyorsun. Ağızlar torba değil ki büzesin be adam! Kalp herkeste yoktur. Herkes sevemez öyle yüreğini tamamen vererek! Sen yüreğini sermişsin onun ayaklarının altına. O da  o kalbe basmayacak eminim. Eğilip alacak yerlere serdiğin kalbi, öpecek ve ait olduğu yere koyacak kendi elleriyle. Ve bir yap bozun son ve can alıcı parçası gibi aşkınız tamamlanacak onun kalbinde.

            - Sahiden mi, öyle mi olacak. Bal damlıyor dudağından, istersen sil kenarını dudağının.

            - Kim ne derse desin. Hangi tabu karşı çıkarsa çıksın. Sen kötü ve yanlış bir şey yapmıyorsun. İçinde var olan ilahi gücün yansıması olarak onu sevdiğini söylüyorsun. Bundan daha kutsal ne olabilir ki? Bundan daha makul ve daha hisli ne olur? Cinayetler işleniyor, insanlar kesiliyor ve yakılıyor. Küfürler dudaktan dudağa aleni bir şekilde sallanıyor ve sen kalkmış böyle bir zamanda 'Aşkımı ifade edersem yanlış bir iş yapmış olurum.' diye düşünüyorsun.

            Can kulağıyla dinliyordu beni. Kendine geliyordu. Bazen birisinin sizi itmesi gerek. Etrafınızda böyle insanları eksik etmeyin. Risk alamazsanız kazanamazsınız.

            - Bir hediye al, dedim. 'Tuttuğu takımla ilgili de olabilir hayranı olduğu şairle ilgili de olabilir alacağın hediye.'

            - Olur, dedi. 'Ama doğum gününü öğrenmem gerek.'

            - İşte bu, dedim, 'İçindeki sesi dinlersen ve başka seslere kulağını tıkarsan çözümün senin yüreğinde ve bakışında saklı olduğunu görürsün. Şu an bir adım attın ve bundan sonra o attığın adımın gereğini yapacaksın. Çünkü diğer adımların bu ilk adımına bağlıydı. İstikametin belli oldu. Gerisi senin için çok kolay olacak. İşin rast gelsin, aşkın açık olsun. dedim ve ayrıldım onun yanında.

            Atmadığım adımın başkalarına anlatmam ve yol göstermem için nasıl da derin bir tecrübe olduğunu anladım. Halime ağladım.

( Tecrübe başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 3.03.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.