Radyo programındaydı Şair.
Bir mikrofon ve aynı frekansı yakalayan niceleri...
Onu bekliyordu herkes, şairi...
Gelsin ahiri...
Batıni ve zahiri ne varsa yüklüydü onun yüreğine!
Sözleri zehirdi yeri geldi mi, panzehirdi yerine göre.
Dilinde saklıydı iki cihanın gülü ve dikeni adamına göre.
Hüznün ve şiirin dem yaptığı; gözyaşının
tavana vurduğu andı yaşadığı an.
Enstrümantal müzik sürekli kalbe vuruyordu fonda, kan beyne sıçrıyordu o anda.
Aşk kalbe saplanıyordu Bedri Rahmi ifadesi gibi 'Yâr yâr! Seni kara saplı bir
bıçak gibi sineme sapladılar.'
Sazın ve sözün mermiden beter olduğu bir ortamdaydı Şair. Gez göz arpacık
üçgeninden çıkıp aşk göz sevdacık üçgenine giriyordu her şey. Ömür su gibi
akıyordu, sözler de...
Şair mahzunlaşıyordu aniden, hava
grileşiyordu. Yağmur moduna giriyordu şair, şiir ve hava! Sağanak başlayacaktı
birazdan, sırılsıklam ıslanacaktı. Şemsiyesi yoktu Şair'in. Aşkın ve meşkin
olmazsa olmaz olduğu bir durumdaydı. Şair bir konuştu pir konuştu. Beklenen
yağmur içimizde bir yere yağmaya başladı.
"Gözlerimde yaş vardı, yüreğimden akıp
gelen yaşlardı bunlar.
Birikmişti, damla olmuştu.
Döküldü dökülecek, düştü düşecekti.
Silinecek eli bekledi.
O el uzanmadı yaşlarımı silmeye, asılı kaldı kirpiklerimde, düşmedi yaşlar.
Mendil olacak yürek kim bilir hangi alemdeydi.
Silecek el kim bilir hangi gözyaşını siliyordu."
Aklın metalaştığı, aşkın etleştiği ve kalbin
bunlarla restleştiği zamanda şair yüreği taşımak zor işti. Şair de bunun
farkındaydı. Ona göre sanat ne sanat içindi ne de toplum için! Sanat sadece aşk
içindi aşk! O hissin hür adamıydı, kalbin yılmaz savunucusu, inceliğin sembolü,
sözün padişahı ve kelimelerin serdarıydı. Kalp kalesinin hükümdarıydı.
Eğildi mikrofona Şair ve ismini bilmediği,
yüzlerini tanımadığı; yakın ve uzak yüz binlere belki de milyonlara seslendi.
"Dualarımın toplandığı tek isim, yaşamak
istediğim tek mevsim; aşkın tek taşı, aklın uğraşı... Bir sevimlik canım var,
al! Bir öpümlük ömrüm var, senin olsun! Bir gülümlük aşkım var, kokla! Can
dalım kurudu, kırıldı. Aşk çiçeğim sarardı, soldu. Kalp mevsimim kar, kışa
döndü. Bütün yeşillerini alıp gittin, hazan mısın bana, zemheri misin?"
Şair, sustu uzunca. Bir ceylan kaçtı avcının
nişangahında. Bir arı zehir salgıladı petek petek! Bir kuş öttü acı mı acı.
Evler yıkandı, ağaçlar devrildi, insanlar öldü.
Eli mikrofona gitti.
Sesi fonda asılı kaldı.
"Saçının bir teli dahi yaşamama
bağlanmama vesileyken yine saçının bir teli belki de ölmeme sebeptir. Boğazıma
geçirilen ilmek... Ölümüne gülmek... Ömrüme atılan kördüğüm... Oysa sende
aşktır gördüğüm. Neresinde olursan ol bu köhne ve küflü dünyanın! Bil ki senin
her zaman en güzel yerin benim şu yaralı ve hastalıklı kalbimdir. Sezai KARAKOÇ
dizesiyle 'Uzatma dünya sürgünümü benim!' diyorum o sevgiliye! Kaç mevsim daha
kışı yaşayacağım sensiz? Baharımı al getir, yazımı... Silmeye kalkışma alın
yazımı! Gelmezsen eğer alın yazımı!"
Şair elini çekti mikrofondan,sesini aldı
yüreğine hapsetti.
Kaderine kahretti.
Kederini sürdü kalbine, ekmeğe sürülen tereyağı gibi.
Üzerine de bol acılı aşkını ekti bir tuz gibi.
Bir lokmada yuttu hepsini.
Aşk da uyuttu onu, yuttu.