Bitimindeyim belki de ömrün ya da yamacında bilinmezin sarıp sarmalarken özlem soğuğa inat ama hala üşürken.

 

İhtimallerle boğuşmak bir yana onca ikilem yeni yeni fark ettiğim. Bana dair bu kafa dağınıklığı hele ki son zamanlar çalarken ömrü ve çalıntı bir şarkı kulağıma mırıldanırken.

 

Yitip gitmek olası zamanını tasavvur dahi edemediğim ve yoksunluk pür-dikkat kesildiğim duyma gayreti içerisinde uzakların çağrısını.

 

Burun buruna geldiğim sıra dışı duygular o kekremsi tat hala damağımda ve zihnimde kıpraşırken. Tüketirken aşkı tüketilen bağımsız ve yergisiz vasıflar istem dışı belki de hatta zafiyeti o kırılganlığın izdüşümünde yalnızlığın. Kalabalık sandığım o dünya nöbete durmuş iken yalnızlık. İzafi alabildiğine ya da cebelleşen sanrıların gerçekleri avaz avaz bağırırken. Bariz her şey her ne kadar mütemadiyen yadsısam da. Yine de soluksuz kalmak olası ve döngüyü idame ettirmek ne de olsa yetemediğim çok şey var.

 

Ne zaman arındım ki bu vasıflardan yoksa hiç mi nail olmadım. Değil bıçak hançerler bile açamazken ağzımı sığıntı ve çalıntı sessizlik o kıdemli sancısı ile köşe başında ve elinde kırık bir gül. Rengi pembe hatta alacalı bulacalı düşlerimin kırılganlığı kadar bükük boynu. Hicap etmediğim o zalim ve köhne gözyaşları birikti birikeli bambaşka bir kimliğe büründüm. Muhalif mutluluk dahi sıradan bir güdü ile esaretinde hüznün. Basit olan ne varsa yine zora girdi belki de hikâyenin başından beri sır dolu idi gidişat.

 

Ne karanlık ne aydınlık, ne var ne yok hatta iklimlerin kafası bile karışık eş güdümlü o değişken mizacım devinip dururken. Ne bir eksik ne bir fazla… Ne vardı da kesişecekti o yeknesak meridyenle yolum. Kış döngüsü belki de baharın rehaveti çöreklenen.

 

Doluya koysam almıyor, boşa koysam dolmuyor. Fazlasıyla şaşkınım fazlasıyla naçar.

 

Avuç avuç mutluluk veren, şişe dolusu dostluk ve muhabbet sunan bir âlem iken peşine düştüğüm nedir bu kıstırılmışlığım izbelerde…

 

İki zıt halet-i ruhiye arasında mekik dokumak fazlasıyla yorucu.

 

Varmak istemezken düşen payıma gitmek ama neresi olursa olsun. Geçip gitmek bu dünyadan çok başka bir âleme.

 

‘’Miskin âdemoğulları

Ekinlere benzer gider

Kimi biter kimi yiter

Yere tohum saçmış gibi.’’

 

Yüzyıllar öncesinden yüreğime dokundu sevgili Yunus Emre. O ekinler ki boy verme arzusu ile yanıp tutuşurken mekân ve zaman boyutsuz ve tanımsız bir adım ötemde çağırırken. Duyduğum ve gördüğüm her ne ise… Ya duyamadıklarım ve cebelleşirken karanlıkla haiz olamadığım tüm o görüntüler fazlasıyla flu ve müphem…

 

Ne bir eksik, ne bir fazla… Alabildiğine zuhur eden o yalıtılmış sesler fısıldarken ismimi ve gönül gözüm görme gayreti içerisinde ulaşmaya çalışırken ne aradığını bilemesem de… Bilmez miyim o menşe-i meçhul seslerdir rotamı belirleyen her ne kadar haricimde duyan olmasa da.

 

Nefsimi silmek istesem dahi bilmekten yana değil midir düşen payımıza.

 

En büyük âlem nerede ola ki… Saklı olsa da içimde ne zormuş buna kani olmak. Yoksa çok mu büyütüyorum gözümde de kolaya kaçmadan savruluyorum daldan dala.

 

Yüreğin ibresi sevinçten çok hüzne, gündüzden çok geceye ayarlı belli ki. Kilitli bir kapı açılmamak üzere düşmüşken yolum çıkmaz sokağa.

 

‘’Gülün tam ortasında ağlıyorum

Her akşam sokak ortasında öldükçe

Önümü arkamı bilmiyorum

Azaldığını duyup duyup karanlıkta

Beni ayakta tutan gözlerinin…’’  (Cemal Süreya)

 

 

 

 

( Gülün Tam Ortasında Ağlıyorum... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 28.02.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.