Bugün görsel medya, belli bir dünya görüşünü yaygınlaştırarak ağır bir
toplumsal yükümlülük üstleniyor. Hemen her gün anlamı ve yararı olmayan,
içi boş televizyon programları izlemek toplumda olağan hale geldi.
Telkinin dozu günden güne artırılarak, "hayatını yaşa" görüşü insanlara
benimsetilmeye çalışılıyor.
İnsanların çok fazla düşünmeleri
istenmiyor. Zihinleri eğlenceyle, tv dizi ve programlarıyla meşgul
ediliyor. Birçok insan ekranda gördükleri dışında pek bir şey bilmiyor;
ne verilirse onu alıyor. Bugün ne giyeceğini, ne yiyeceğini, nereye
gideceğini ekrandan öğreniyor. Akşam yemeği sonrası yine ekran başında
saatlerce dizi filmler izleniyor.
Dikdörtgen ekranda hep aşk
üçgenleri izleniyor. Esas oğlan ve esas kızla ağlanıyor, gülünüyor.
Onların derdi en fazla da kadınları geriyor. Ertesi gün, akşam izlenen
dizi filmler üzerine yine saatler süren yorumlar yapılıyor. Kötü
karakterlerden -adeta gerçekmiş gibi-nefretle, iyilerden sevgiyle söz
ediliyor. Bir türlü kavuşamayan sevgililer için neredeyse dualar
ediliyor.
Medya, Toplum ve Evlilik
Birçok tv kanalında
evlilik programı adı altında dehşet verici programlar yapılıyor. Erkek
adaylar milyonların gözü önünde “elimde şu mallarım var, karşılığında
da şöyle birini istiyorum” şeklinde adeta mal beyanında bulunuyor. Buna
bir bakıma mecbur kalıyorlar; çünkü bayan adayların da taliplerine ilk
sorusu bu yönde oluyor.
Toplumda ’evlenip çoluk çocuğa karışmak’
hayatın en önemli amacı gibi görülüyor. Belli bir yaşa gelmiş kızların
evlenmemiş olması merak uyandırıyor, sebebi araştırılıyor.
Bazı
annelerin kızını yüceltmek için söylediği "kızımı ne doktorlar ne
mühendisler istedi vermedim" sözü ise gerçekte kızları aşağılıyor. Bu
sözü annelerin gururlanarak söylemeleri cehalettir. Zenginlik ve kariyer
sahibi olmanın kıstas kabul edilmesinin ve bu özelliklerin gurur
vesilesi sayılmasının o genç kızı ‘satılık eşya’ yerine koymaktan pek
de farklı olmadığı ortada.
Medyanın ve toplumun yönlendirmesiyle
eş seçiminde kıstas yanlış olunca kuşkusuz eş de yanlış oluyor. Bazı
genç kızlar eş adayının yalnızca boyuna posuna bakıyor, evine,
arabasına, servetine bakıyor. Ev beton yığınıdır, otomobil metal, insan
da et-kemik yığınıdır. Bunlara bağlanamaz insan; bunlarla mutlu olunmaz.
İnsanda akıl, iman, Allah sevgisi ve korkusu olmalı. İnsan derinliğe,
Allah sevgisine, akla, imana bağlanır. Bunları ölçü almayan birçok genç
kız ölü bir dünyada yaşıyor.
Bir genç kızın aradığının ne
olduğunu iyi bilmesi gerekli. Birçoğunun bu yanlış seçimler nedeniyle
"ağızları yanıyor", birçok kadın hayal kırıklıkları yaşıyor. Kimi içine
kapanıyor, topluma, dünyaya, insanlara küsüyor, genç yaşta bedenen
çöküyor. İnsanlardan korkarak, sevgiden ümidini kesmiş olarak, karanlık
bir dünyada hayatını bitiriyor.
Birçok kadın, kocasından nefret
ettiği halde sırf parası ya da çıkarı için evliliğini sürdürüyor. Kalben
boşanıyor ancak maddi ihtiyaçları ya da beklentileri yüzünden gerçek
anlamda boşanamıyor. Evlilikler mal-mülk ve makam gibi maddi ’şey’ler
üzerine değil, sevgi üzerine kurulmalı. Eşler kendilerini merkeze koymak
yerine empati yapmalı, kendilerini birbirlerinin yerine koymalı.
Kadının
eşinde aradığı şey akıl samimiyet dürüstlük ve güven olmalı. Güven
duymak insanı çok rahatlatır. Kadın, eşinin Allah’tan gücü yettiğince
korktuğuna inanıyorsa, Allah’a bağlılığına şahit oluyorsa o zaman
güvenin konforunu yaşayabilir.
Medya ve Aile
Çocuğun ilk
öğretmeni annesidir. Ancak günümüzde çocuklar ilk bilgilerini anneleri
yerine televizyonlardan almaya başladılar. Medyanın bilinçli kullanımı
toplumda yerleştirilemediği takdirde bu sürecin devam edeceği
anlaşılıyor. Medya insanları yönlendiriyor; özellikle kadınlar
televizyonda izleyecekleri program saatine göre işlerini düzenliyorlar.
Evlerde aileleri bir araya getiren akşam yemekleri bile genellikle
ayaküstü geçiştiriliyor ya da tv karşısında yeniyor. Aile bireyleri
iletişim eksikliği yaşıyor; anne baba izledikleri programlar farklı
olduğundan ayrı odalarda oturuyor, çocuklar daha çok odalarında müzik
dinliyor, bilgisayarda vakit geçiriyorlar. İletişim eksikliği yerine
iletişim kopukluğu ifadesi, yaşanan durumla daha iyi örtüşüyor.
Aile,
bir çocuğun en fazla ihtiyaç hissettiği, yerine bir başka ‘şey’
konulamayan, konulsa bile çocuğu yeterince mutlu etmeyen tek yapı. Çocuk
tüm değerleri orada öğreniyor; eğitim sürecinde konan her tuğla onu
inşa ediyor, çocuk kendisi oluyor.
Tüm bunlara rağmen, uzun
yıllardır medyanın ve özellikle de televizyon programlarının ahlaki
değerlerde neden olduğu bozulmanın düzelmesi ve tamamen ortadan kalkması
çözümsüz değildir. Allah’ın beğendiği ahlâkın getirdiği aklın,
özverinin, yardımlaşmanın ve hoşgörünün anlatılması, yayılması ve
televizyonlarda güzel ahlâka uygun programların yayınlanması ile bu
mümkündür.
Güzel ahlâkı gerçek anlamda yaşayan
annelerin yetiştirip eğittiği çocuk, topluma, devletine ve milletine
yararlı bir yurttaş, ailesini seven, saygılı bir evlat, özverili bir
arkadaştır. Bu yapıdaki bireylerin oluşturduğu bir milletin huzurlu,
mutlu ve birlik ruhuna sahip güven dolu bir yaşamı olur. Birbirlerinin
"farkında" olan, birbirine sevgi ile bakan, samimi, içten insanlardan
oluşan ailelerin çoğalması, toplumun geleceği için en önemli
güvencelerden biridir.
(
Hayata Tv Ekranından Mı Bakıyoruz başlıklı yazı
E Bayraktar tarafından
23.02.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.