Hal eklerini gördü delikanlı Dil ve Anlatım Dersi'nde... Halini
aklına getirdi hemen. Şifreledi hal eklerini aşkına, aşkını hal eklerine
benzetti hemen. O kadar seviyordu ki delikanlı, her hali aşk haliydi aslında.
Aşkın tek haliydi her hali. Her şeyi bir sevgili uğruna
harcıyordu, her şeyi ona yontuyordu. Dersleri daha zevkli ve çekici hale
getiriyordu; öğreniyordu dersi ve aynı anda aşkı! Bu yüzden bir mektup yazmak
istedi sevdiğine. Aşkın hallerini anlatmak istiyordu. Aşkın kendisindeki hallerini.
" Sevdiğime,
Aşkın yalın haliydi delikanlının ilk
hali; kalbi saftı ve bembeyaz bir sayfa gibiydi. Elinde kalem olsaydı
sevdiğinin, onun karşısında yazılmayı ve karalanmayı bekleyen bir A4 kağıdı
gibi dururdu. Onu yalın seviyordu,
dünyevi hiçbir şey bağlı kalmadan; yatı, kat olmadan...Tek o olsun yeterdi.
Dünyanın her yeri yaşanılır olurdu. Afrika yeşerirdi onun gözünde mesela, tek
sevdiği olsun yanında. Kutuplar bembeyaz bir çiçek tarlası olurdu ona, tek
sevdiği yanında olsun. Dünyanın kuzeyi güneyi, batısı doğusu bir anlam ifade
etmiyordu. tek sevdiğinin eli elinde olsaydı.
Ey sevdiğim, seni pek de yalın sevdim. Yalnız seni
sevdim. Eksiz ve şeksiz (şüphe) sevdim.
Aşkın e haliydi delikanlının yönelme
hali. Her ne yana gitse ona yöneliyordu ister istemez. Bir nevi kalp kıblesiydi
sevdiği. Pusulası hep onu işaret ediyordu. Gökteki yıldızlar ona göre
konumlarını ayarlıyorlardı. Hep ona işaret ediyorlardı. Bütün varı yoğu
sevdiğiyle ilgiliydi. Kızcağız onun bu odaklanmış ve yoğunlaşmış halini görse
belki de korkardı. Bu kadar yoğunluğuna ve derinliğine bir sevgi insanı kalpten
götürürdü. Sevdiğineydi bütün yollarının çıkışı. Yaşadığı ülke, şehir, ilçe
mahalle, sokak, site... Kalbini tek istikameti, tek kıblegâhı, tek ikametgahı
sevdiğiydi.
Ey sevdiğim, sana yöneldim, aşkı buldum. Tek sana döndüm
yüzümü. Beni sana getirdim, sana kattım.
Aşkın de haliydi delikanlının bulunma
hali. O sevdiğinde bulunurdu hep! Onu arayanlar sevdiğine bakmak zorundaydı. İlk
adresi, ilk yerleşkesi, ilk sahibesi sevdiğiydi. Bulunması icap eden yerdi,
olması gereken... Her nerede olursa olsun, dönüp dolaşacağı yer; ömrünü sonuna
kadar yaşayacağı tek yerdi. Bir kadın
ancak bu kadar sahiplenilirdi, bu kadar sevilirdi, bu kadar bir adamla
özdeşleşirdi. Aşkın de hali gibi sürekli
bitişikti sevdiğiyle. Ayrı değildi, olamazdı da. Hal eki olan de geldiği
kelimede ayrı yazılırsa imla hatası olurdu. İşte adam da sevdiğinden ayrı olsa
aşk hatası olurdu.
Ey sevdiğim, sende buldum ben kendimi. Senden önce ben
yoktum. Bırakmam daha da seni!
Aşkın den haliydi delikanlının
ayrılma hali. Ayrılsa kıyamet kopar, canı çıkardı. Sevdiğinden değil
kendisinden ayrılması gerekiyordu delikanlının. Çünkü bu can onsuz yaşamıyordu.
Kendisinden kopup sevdiğine kavuşmak istiyordu. Ney'in hikayesine benziyordu
hali, şikayeti vardı ayrılıktan onun da! Yalan candan asıl cana iltihak etmek istiyordu. Gurbetten
anavatana rücu etmek istiyordu. Sıla özlemi içindeydi, vuslata kanat çırpıyordu. Aşkın pervanesi olup
sevdiğinin ateşinde küle dönmek istiyordu.
Ey sevdiğim, sen benim menzilimsin. Kalbimin erimisin. Vasıl
olduğumsun.
Aşkın i haliydi delikanlının son hali,
belirtme haliydi. Her ortamda, şartta ve anda bütün her şey herkes onu işaret
ediyordu. Kimi ve neyi diye sarf edilen her soru onu ifade ediyordu. "Kimi
seviyor?" sorusunun cevabıydı aslında bütün hikayesi: "Onu...
" Aşkını bu kadar belirten ve netleştiren yoktu. Bütün niyeti
sevdiğine ulaşmaktı, diyeti olsa ödeyecekti bu aşkta.
Ey sevdiğim, sen benim nişanemsin. Kalbimde mührümsün. Ömrümde
mihrimsin."
Mektuba noktayı koydu, zarfın içine yerleştirdi mektubu. Zarfa
sevdiğinin adını soyadını ve adresini yazdı. Sonra papatyadan bir pulu
yapıştırdı zarfın sol üst köşesine, tam mektubu postaya vermek üzereyken
vazgeçti. Aklından 'Sevdiğimi görme şerefini postacıya vereceğime mektubumu ben kendim
götürürüm.' diye geçirmişti çünkü.