Kadınlardan biri elinde bir takım haplarla gelip hepimize bire tane vererek, hadi bakalım herkes odasına dediğinde, uzatılan hapın ne olduğunu anlamış ve almamıştım, ama diğerleri öyle mi?
 
Emre ve kadınlar ismi lazım değil olan o hapları! Midelerine indirmişlerdi bile. - Ergün'cüğüm at hapını bak keyfine koçum dediğinde, içimden bir an da hapı almak gelmişti, bu bakirliğim nereye kadar sürecekti, hafiften başladığım içki, sigara, elimin bir gidip bir gitmediği, sonrasında da niyetlenip ilkini alacağım hapla kendimi iyice boşluğa bırakmıştım. 
 
Gözlerimi öğleden sonra saat üç gibi açmıştım, yanımda kimse yoktu, günün tahlilini yapmak için düne gitmeliydim, off başım ağrıyordu hemde çok, kalkmaya çalışırken odanın kapısı çalındı, içeriye dün beraber kaldığım kadın girdi, ve - Günaydın yakışıklı, nasılsın iyi uyuya bildin mi? Soruların ardı arkası kesilmiyordu. Ona cevap vermek hiç ama hiç içimden  gelmiyordu.
 
Ben -  Emre uyandı mı diye sormuş,  - Evet duş yapıyor cevabını almıştım. Başımın ağrıdığını ağrı kesicinin olup olmadığını sorduğumda ise -  Bizim işimiz hapla, ne tür ararsan bulursun demişti. Seninle çoktan beri ilgileniyorum farkındasın değil mi? Dediğinde. Ben - Bir sevgilim var ! Kadın - Onun için mi dün gece benimle sabahladın dediğinde, biraz utanarak, ısrar eden sizler diniz, işin rengini belli edense yine sizler! Kadın bana ne diyeceğimi şaşırmışken, hiçte fena değildin deyip beni motive etmeye çalışsa da, ben onu sert cevaplarım ile utandırmış ve banyoya doğru adımlamıştım.
 
Emre, hanımlara mutfakta yardım edip kahvaltı sofrasını hazırlamışlardı, hep beraber sofraya oturup hem sohbet etmiş hemde kahvaltının zevkine ermiştim. Ermiştim derken; Amacım biraz kızların yüreklerini deşip,  onları bir şekilde yaralamaktı. Soru sorma sırası bana geldiğinde - Kızlara mesleklerini, nerede çalıştıklarını soruyordum ki! Emre masanın altından hem ayağıma vuruyor, hemde alt dudağını ısırıp, sus  işareti yapıyordu.
 
Kızlardan birisi - Gazeteciliğe mi soyunuyorsun yoksa deyip acı tebessümüyle kendi başına gelenlerden, biraz anlattı, annesiyle babasının evlilikleri o ilkokuldayken bozulmuş, annesi iki çocukla ortada kalınca kapı komşuları olan amca dediği zat annesini imam nikahıyla almış, bu kızcağız da büyüdüğünde, ona cinsel tacizde bulunmuş, annesi adamı bıçaklamış ve hapse düşmüş, küçük kız kardeşini ise devlet okutmak için almışmış. Üvey babası çalışamaz durumda ve tek böbrekle hayatını diğer nikahlı karısı ve çocuklarıyla devam ettiriyormuş.
 
Diğer kadın ise - Yaşımızı merak etmiyor musun Ergün? Henüz 23 daha büyük gösteriyoruz değil mi? Hayat nereden nerelere sürükledi bizleri, ebeveynlerim beni rüşdü reşit olmadan evlendirmişlerdi, hemde babam yaşında ki tarlası bol bir adamla, bir ay sonra evden kaçtım, babam beni tekrar götürüp yaşlı kocama verince, çok dayak yedim ve yeniden kaçtım ama İstanbul'a. Kaçış o kaçış, iki arkadaş tele kız olarak çalışıp hayatımızı idame ediyoruz, işte bizler buyuz, Emre bizim gibileri iyi tanıyor dediğinde! 
 
Küçük kadınlar sofranın başında duygulanmışlardı. Sizi üzmek istemezdim, dediğimdeyse - Bizde senin hikayen dinlemek isteriz demişler ve benden söz almışlardı. Kadınların adını sorduğumda - Bu ne toyluk, bu yola baş koyan hiç kendi ismiyle çalışır mı tatlı çocuk, dediklerinde! Birden diğeri, bana kız kardeşimin olup olmadığını ve adının ne olduğunu, söyle dediğinde Dilek demiştim.
 
- Dilek? Hmm, demişti öteki x kadın - Ne güzel ismini söyleyiş tarzın, biz gerçek isimlerimizi 
unutalı çok oldu inan Ergün, dilerim sende adın gibi günlere iyi bir şekilde erersin dediğinde Emre - Hem erecek hem erdirecek deyip alaycı bir şekilde gülmüştü.
 
Kadının ' Emre bizleri iyi taşıyor demesi' Yüreğime ateşi düşürmüş, bir huzursuzluk hasıl olmuştu. Aklıma kız kardeşim gelmiş, aman Allah'ım, kızların yüzünde Dilek!in sevimli bakışlarını görür gibiydim, tabi ki anladılar ve bana!
 
- Bak delikanlı biz hayat kadınlarında sakın ola yakınlarının yüzünü görme, psikolojinin düşmesinde ani tavan yaparsın demedi deme! Belli ki kardeşin ebeveynlerinin göz bebeği! İçimden evet demiştim demesine ama ya ben! Demiştim öfkemi kendime kusarak.Emre ve ben, kızlara yardım ederek sofrayı toplamış, birer kahve içerek de müsaademiz i istemiş ve evlerinden ayrılmıştık. 
 
Emre - Ne o yüzün düştü dediğinde ben - Kendimi bulmaya çalışıyorum, şu askerliğimi yapayım hayırlısıyla, ondan sonrası Allah kerim demiştim. Emre'ye nereye gidiyoruz dediğimdeyse, bana - Evinde oturduğumuz hatun var ya, evi satacakmış, kocasının işleri bozulmuş vs. Aklım almıyor ya, hem kocasının işleri bozuk hemde ne alımı bitiyor ne çalımı! Kadım milleti birader, kimileri bunun gibi acımasız işte. Kalben seven ne kadar az, hele benim hiç yok!
 
Ben - İyi de birader bu camia da kalben seveni nereden bulacaksın? Bu senin bana öğrettiğin en baş öğüt öyle değil mi? Cılk olmuş bir yaşam parçası diyene bak neler de konuşuyorsun öyle dediğimde - Çok canım sıkılıyor, nerede daire buluruz ya, piyasaya bir açılayım, peki sen nereye Ergün yoksa spora mı dediğinde, Evet abi ama önce eve gidip , spor elbiselerimi almalıyım demiş ve Emre'nin yanından ayrılmıştım.
 


( Bir Playboyun Günlüğünden - 18. Bölüm başlıklı yazı GülsenTunçka tarafından 26.01.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.