- Allahını seversen sev beni! diye
yalvarıyordu kızcağız delikanlıya. Aşkın her türlü halinden azade olan
delikanlı, kıza hasretle, hararetle ve hakikatle bakıyordu. Onun ağzından sarf
edilen her bir sözcük dünyanın en kıymetli incisi değildi de neydi? Onun her
bir nazarı kalbe atılan altından bir
nakış değildi de neydi?
Delikanlı ölümüne seviyordu da kızcağız yine de bu aşka
doyamıyordu.
Aşk açlıktı, kıtlıktı, sefillikti şeklen belki de, yokluktu
ve doyamamaktı. Ama ruhen zenginlikti, bolluktu, bereketlikti belki de, varlıktı
ve tokluktu.
Sevmeye bu kadar aç, bu kadar muhtaç bu kadar ihtiyaç
duyan bir kız ve o kıza bu kadar aç, bu kadar muhtaç ve bir o kadar da ihtiyaç
duyan delikanlı!
-Sen de beni sev, tıka basa! dedi
delikanlı kızcağıza. 'Taşmasın boşa bir gramlık dahi sevgin, hepsini bana ver, nazarın
kaçmasın benden başkasına hepsini bana yönelt, elin başka ellere değmesin,
sesin başka kulaklara melodi olmasın.'
İki ayrı insan tek bir insan olma
yolunda aşklarını aşmış, kalplerini taşmış bir şekilde birleşiyorlardı.
- Ruhumu bedenimden çekip al, sana intisap
etmek istiyorum.Yanında bile sana hasret bir şekilde duruyorum. Bu hasretliğe
son ver! Sana sende bile dayanamıyorum. Bende nasıl dayandığımı düşün. diye
cevap verdi kız delikanlıya. Aşkın mübalağa haliydi yaşadığı, mantık üstüydü.
- Gökteki yıldızların sayısınca seviyorum seni, denizdeki
balıkların...İnsandaki sinirlerin uzunluğunca... Haddi yok bu aşkın; ölçülemez,
sayılamaz, tartılamaz... dedi delikanlı, kıza
yaklaştı ve hiç umulmadık bir tarzda konuşmasına devam etti.
- Seni Allah hakkı için seviyorum.
Başka yemine
lüzum yok!
Allah'ın adını andım. Noktayı
koydu delikanlı bu aşkta, kutsala bağladı aşkını, sağlama aldı bir bakıma. Ağızdan
çıkacak olan başka lafızlar para etmez bu dakikadan sonra. Aşkı mezara kadardı.
Nazara gelmeden, pazara uğramadan ve kazara değildi.
-Sev beni, Allah için sev! diyordu
kızcağız. 'Faturam kabarık da olsa bu aşkta, sev beni... Aklım karışık da olsa,
sev beni.... Kalbim aşk sözleriyle kalabalık da olsa, sev beni...
Delikanlı kızcağızın bu teslim ve
aşkın halini görüp içten içe galeyana geldi.Yanardağ kor kor aşk püskürtmeye
başladı. Gözlerindeki her bakış lav lavdı, ağzından çıkan her laf kor kordu.
- Hem de nasıl seviyorum seni, kalbini ferah tut, aklını
aydınlık tut! Kabarıklığını, karışıklığını ve kalabalıklığını, kalbe ve akla uygun hale getireceğim, sabrın
sonu elbet ferahlıktır. Sen kalbini açmışsın bana, en kıymetlin olmam için
davet çıkartmışsın, ömrünü sunmuşsun bana. Daha ne isterim Rabbimden!
Şükrediyorum 24 saat. Ok çıkmıştı yaydan, delikanlı
mantık rayından çıkmıştı. Ne hissediyorsa onu söylüyordu kızcağıza. Bir insan
ancak bu kadar samimi olabilirdi. Bu kadar sahici olabilirdi. Gözler ve sözler
birbirini onaylıyordu. Coşkun seller gibiydi delikanlı, sağanak yağmurlar,
çakan şimşekler...
Kız:
- Senin sarhoşluğun cümle alemin ayıklığından daha iyi
geliyor bana. Bilsem ki kıyamet kopacak, yeryüzü alt üst olacak, dağlar
devrilecek altında kalacağım, okyanuslar
üzerime boca edilecek.... Ne olursa olsun kabul ederim, tek sev beni.'
Delikanlı:
- Seni sevmek ve sende sevilmek... Ne isterim daha! Kör
ister bir göz rabbim verir iki göz! Hem seviyorsun beni hem de sevilmek
istiyorsun. Aşkıma kolaylık sağlıyorsun, canıma minnet! Bir bardak su bir parça
ekmek yeter bu dünya için bana gerisi hep ve tek seni sevmek...