Söylemeye cesaret
edemediğim ne varsa dünden beri zihnimin izbelerinde resmigeçit yapmakta ben
dinlerken sessizliğimi ve sessizliğini ve vurdumduymazlığını. Korkularımın
tecellisi yıkık ne varsa esaretinde iken pek çok yokluğun hanidir var diye
peşine düştüğüm…
Beni ben yapmaktan
alıkoyan sayısız belirteç ama yine de diklendiğim tüm o önyargılar. Aciz miyim
ya da caiz mi oynanan bu oyun her daim mızıkçılıktan mükellef küçük bir kız
çocuğu. Oyun dışı kalmak nasıl da olası ve bu yüzden mi bu süregelen sessizlik
onca gürültü kirliliği ile boğuşurken bir o kadar cengâver…
Sessizlik dinlenir mi
ki… Hem de nasıl. Neler saklıdır bir bilsen. Önce hakikatleri görürsün
zamanında görmekten muaf tutulduğun sonra gerçek yüzlerini söylenenlerin ve
söyleyenlerin.
Günlerden bu gün dün
hala yankılanırken ve uzanırken önümde yarın. Yarınsız günler diyesim gelse de
zaman zaman biliyorum ki yarına da ereceğiz ve yarın bugün olacak derken düne
tekabül edip seyrine devam edeceğiz günlerin, iklimlerin ve senelerin. Hep de
olduğu gibi daha doğrusu olması gereken ne ise. Mükellef tutulduğumuz ne varsa
ve muaf tutulduğumuz bir o kadar sus pus sığındığımız kim varsa… Ne büyük
yanılgı oysa: Sığınmak birilerine hatta sığınmanın da ötesinde kabul etmek ve
duyumsamak en derinden duyumsanmazken.
Bir resim belki de
içinde olmadığım ve bir ömür geride kalan içinde olmadığın.
Ya bu günde neler saklı
bir bilsen… Yarına kavuşamamanın yarattığı o korku ölümden beter her gün ölüp
ölüp dirilirken hayallerini diri tutma gayreti içerisinde sarılırken boşluğa.
Rüyalarıma giren, uykularımı bölen köhne varlıklar tanımsız ve asılsız. Asılsız
yalanların gibi duymak adına ve inanmak gibi beni bölen ve eksilten çoğalma ve
çoğaltma arzusu ile yanıp tutunmuşken fi tarihinde.
Mademki sunulmuş bir
hayat bu minvalde kabullenmek payıma düşen şükür eşliğinde her ne kadar çapak
içinde kalsa da yürek parçalanmanın verdiği o acıyla.
Kışın tam da ortası,
güneş bile üşürken sırlı bir gün sırlı bir geceyi davet ederken ben açmış
kollarımı kucaklarken verdiğim kayıpların hayalini çok ama çok ötemde. Üstelik
sebepsiz yere verdiğim onca kayıp umarsızca herkes çekilmişken köşesine.
Çocukça bir gücenmişlik
benimki. Ve hala süre gelen bir kırgınlık: Fazlasıyla yaftalanmış, tasviri ne
mümkün. Teğet geçen ne varsa ya da merkeze odaklı çaptan düşmüş, düşürülmüş
tarafımca. Şair ne güzel eylemiş…’’Bir hayli kırgınım. Kime olduğunu, ne
olduğunu bilmeden. Belki hayata, belki kendime, belki de dilimden düşmeyen
keşkelere.’’
Yüzlerde muzaffer bir
eda, gözlerde deli bir bakış ve gizli saklı ne çok öfke pay edemezken sevgiyi
küçümsenmek kadar kırıcı ve kabul görmez. İnkâr edemem onca itiraf ile
donanmışken benliğim beni andan çekip alan ve sabitleyen koca bir bilinmezliğe.
Ne tuhaf bir döngü ve
ne çok ikilem ve onlarca itham çok şeye mal olan her ne kadar uzağında kalsam
da ve iç içe olsam da tüm o düşünce ve duygularla zihinden ve yürekten dalga
dalga yayılan.
Dolambaçsız ve
beklentisiz bir o kadar yalın ve gözü pek…
Dışlanırken dışlamadan
o tahakkümperver tutumlarla yine ve yeniden sil baştan… Ne kadar tanıdık bir
duygu ama hala da alışamadığım. Nihayetinde şüpheye düştüğüm o ben.
Olabildiğince şeffaf
olmak bile yetmezken ispatı mümkün olmayan onca göreceli mefhum çoktan sırra
kadem basmış. Hal de böyle olunca ne varsa duymazdan ve görmezden geldiğim. İç
sesimin sesi çoktan kısıldı. Yapacağını yaptı zira yoksa ne hükmü kalırdı tüm
bu çırpınışlarımın… Devreye giren ikincil ve üçüncül tekil şahıslar birincil
tekil şahsın hükmü dahi kalmazken. Hüküm çoktan verilmiş iken bir şekilde bu
dava düşmeli gibi bir yanılsamada bulunmak tam anlamıyla saçmalık. İyi bir avukat
bulmalıyım savunması güçlü ve otoriter. İşe yaramayacağını bilsem de savunmamı
yapmak yine bana düşecek belki de. Yığınla dosya dizili masada. Şahitlere de
inancım kalmadı. Belli ki çoğu yalancı şahit. Bu kadar mı kolay yargılamak ve
karara varmak… Ne sığınmak ne de sığmak olası yere göğe. Kucak açılası ne çok
varlık var oysa bir o kadar gereklilik insana dair. Yine de mükemmeli aramak
pek de net bir ifade taşımamakta. Mükemmele ulaşmak ya da mükemmel addedilmek
bir kenara yakışıksız onca söylem birazı fısıltı çoğu hepten ayyuka çıkmış.
Daha demindi, dakikalar
öncesi ama hala kulağım çınlıyor. Zira her ne kadar çıkmazlarda kalsam da bir
şekilde yönü tayin edebilmekteyim. Sık olmasa da peyder pey yaşıyorum bu
duyguyu her ne kadar acizyetim nüksetse de çoğu zaman. Şu ritüel nasıl da
değişime direniyor tıpkı benim gibi. Ben ve ben gibiler… Sahi neredesiniz? Bu
kadar mı tükendi soyumuz… Hiç mi var olmadık yoksa? Bir sanrı mı şu gördüğüme
kani olduğum?
Sonunu bir türlü
getiremediğim bir hikâye başı kayıp fazlasıyla eserekli onca tahakküm yalın bir
ömrün tezahürü iken çıkmaza girmiş ezelden beri beni ben yapmaktan alıkoyan ne
varsa uzağında dursam bile müdahil olduğum…