Bu seferki konum bir insanın büyüklerine yaptığının karşılığının Allah tarafından nasıl verildiğini;

Yaşanan bir örnekle anlatmaya çalışacağım.

    Gençliğinde liseyi bitirdikten sonra devlet dairesine girmiş, Anadolu’nun birçok yerinde göreve yapış

Serhat bey eşi Sultan hanımla memuriyetini ilk yıllarında tanışıp evlenmişler aradan geçen uzun süre içinde çocukları olmamış ya da “yerleşik bir düzenimiz yok çocuk yapmayalım” diye düşünmüşler. Fakat memleketlerine yakın bir yere atanınca bir çocuğumuz olsun diye doktorlarda tedavi yaptırırlar Sultan hamile kalır.

    Serhat beyin aklında memurluk yapmaktan çok ticaret yapmak yatmakta fakat elinde ki sermayesinin biraz daha çoğalması için birikimine devam etmektedir. Bir taraftan da aileye yeni gelecek çocuk ta masrafı ile geleceği için Serhat Bey iş konusunda hızlı karar vermek zorunda olduğunu hissetmektedir.

 Serhat bey “ ne olursa olsun memurluk benim işim değil” demektedir. Bu düşüncesini de etrafındaki arkadaşları ve tanıdığı esnaflarla paylaşmakta onlarla fikir alışverişi yapmaktadır.

   Altında acil işlerimi yaparım diye eski bir otosu vardır. İkide bir bozuluyor sanayide ustalara götürüyor, orda da fikrini onlara anlatıyordu.

  Derken beklenen gelir bir oğulları olur adını Tunç koyarlar. Evin için neşe dolar serhat beyin keyfine diyecek yoktur. Bu arada ona tahsildarlık görevi verilmiş, bulunduğu yerin köylerini de gezmeye başlamıştır.

İnsanlara iyi davrandığı için de halk tarafından sevilen sayılan bir insan olmuştur.

  O yine de memurluğu bırakmaya kararlıdır. Bir gün sanayide arabasını yaptırırken bir parça toptancısı ile tanışır adamla yaklaşık bir saat sohbet eder. Adam “bu işte para var erimez çürümez eskimez ve durduğu yerde değerlenir tam yapılacak iş” der. “üstelik çok bir para da gerekmez bu işler sipariş ile de yürür. Sen bir parça istedin mi iki günde sana ulaştırırız” der. Serhat bey “bu işi kendi ilimde yapmak isterim olur mu” der. İlinin adını söyler. Toptancı düşünür “ elbette olur orada hiç kimse yok tam yeri. Yalnız sana gönderilen parçaların parasını hiç bekletmede geriye göndermen gerek, hatta sipariş verenden bir miktar pey alırsan daha iyi olur. Yoksa toptancı sana mal göndermez zorda kalırsın. Ayrıca tanımadığına veresiye vermemeye dikkat etmen gerekir. Aklın kesiyorsa seni desteklerim” der ve telefonunu verir.

   Serhat bey eve gelir hanımı Sultana durumu anlatır. “Eğer sende beni desteklersen istifa edip iş tazminatımı da alıp memlekete dönüp bu işe başlayacağım” der. Sultan hanım “ben senin yanındayım bana verdiğin altınları da veririm İnşallah iyi olur” der.

  Serhat bey işten ayrılma dilekçesini yazar müdürüne verir. Zaten müdürü de Serhat’ın düşüncesini bildiği için dilekçeyi kabul eder. İş tazminatı talebini de kabul eder. Serhat bey işten ayrılır göçünü yükler memleketine gelir. Bir ev bulur yerleşir. İlk işi de oto işi yapılan bölgede bir dükkân kiralamak olur.

Sultan hanımın altınlarını alır bozdurur, bu arada iş tazminatı da gelir ve biriktirdikleri ile işe koyulur.

Öyle ki Serhat Bey getireceğim dedi mi parça iki günde gelmekte iş gün geçtikçe büyümektedir. Serhat bey şehrin en güzel yerinden bahçeli bir ev arı oraya yerleşir. Şehirde hatırı sayılır bir esnaf haline gelmiştir.

   Tunç yavaş yavaş büyümeye başlamış evin neşesi olmuştur. Serhat beyle Sultan hanımın zevkine diyecek yoktur varsa yoksa bir oğulları her şeyi onun için hazırlamaya başlamışlar gelecekte sıkıntı çekmesin hazır bir işi olsun diye çalışmaktadırlar.

 İş bütün hızı ile büyümüş şehirden yeni yeni mülkler almaya başlamışlar şehrin en zengini durumuna gelmişlerdir.

 Serhat bey köydeki kardeşlerini, kayınlarını da şehre indirerek kendi konusunda olmasa bile başka konularda destekleyerek ticarete başlatmış onlara ayrı ayrı destek olmaya, onları da kalkındırmaya öncülük etmektedir.

       Serhat bey Günün şartlarına ayak uydurarak tüm gelişmeleri takip ederek iş yerinin daha da geliştirmeye devam etmektedir.

  Ülkenin en iyi oto üreticileri ile bayilik anlaşması yaparak şehre ilk bayiliği getiren o olmuştur. Hatta başka oto şirketlerinin bayiliğini etrafında dükkânları olan arkadaşlarına komşularına yardımcı olarak almalarını sağlamıştır.

 Yıllar ilerledikçe şehir dışında bir sanayi sitesine ihtiyaç olmuştu Serhat Bey arkadaşları ile öncülük ederek sanayi sitesinin yapılmasın sağlamıştır.

         Tunç ilkokula gitmeye başlamıştı. Serhat Bey oğlunun okumasın kültürlü bir insan olmasını istiyordu onun için oğluna özel öğretmenler tutmuştu. Lakin Tunç bunca çabaya rağmen öyle pek başarılı bir talebe değildi. Serhat Bey “oğlum benim servetime çok güvenme ticaret bu ne olacağı belli olmaz insan bir gecede batar bir kuruşsuz kalır oku ve iyi bir kelsek sahibi ol” diye Tunç’a nasihatte bulunsa da Tunç’un bir kulağından girip öbüründen çıkmaktadır. Serhat Bey ne kadar oğlunu sıkıştırsa da Sultan Hanım oğlunu korumakta onun her dediğini yerine getirmektedir. Yıllar da hızla geçmektedir.

   Tunç liseye başlar fakat değişen bir şey yoktur. Tunç zengin çocuğu olduğu için sınıfta kalmaz amma lise bitiminde hiçbir yüksek okula gidemez.

  Bir müddet babasının yanında çalışır zaten yaz tatillerinde babasına yardım etmektedir. İşi gayet iyi öğrenmiştir. Askerliği gelene kadar dükkânda çalışmaya devam eder. Askerliği gelince askere gider vatani vazifesini yapar ve eve döner.

 Artık Tunç’un evlenme zamanı gelmiştir. Zengin olduğu için etrafında dolaşan bir sürü kız vardır amma Tunç hiç birini beğenmez o “ben bu şehrin en güzel kızını almalıyım” demektedir. Derken bir gün şehirde güzellik yarışması yapmaya hazırlıklar başlar. Şehrin güzelliğine güvenen genç kızları ön elemelere katılır en sonunda elemelerden sonra finale on kız kalır. Şehrin en büyük aile bahçesinde yarışma yapılır on kız içersinde en güzeli Sine adında bir kız seçilir. Tunç bu fırsatı kaçırır mı hemen annesi Sultan hanıma “anne bana bu kızı isteyin çok hoşuma gitti” der. 

    Sultan hanım hemen kızın ailesini araştırır. Bakar ki orta halli bir aile çok varlıklı insanlar değiller. Sultan hanım aklından “bu iş çok kolay olacak” der. Gelir Serhat beye durumu anlatır. Serhat Bey “hanım bu tür kızların kahrı çekilmez yarın ihtiyarladığımızda bizi bakmaz hatta oğlumuzla evlenir evlenmez bizden ayrılırlar. Yine yalnız kalırız” dese de; Sultan hanım “ oğlumuz istiyor başkasını istemem diye diretiyor. Yoksa burayı terk eder giderim diyor. Bey başka çaremiz yok” der.

    Sinenin ailesi ile haberleşirler. Randevu alırlar önce gidip ailenin nasıl yaşadığını kızın evdeki durumunu görmek isterler. Bir akşam Serhat Bey ve Sultan hanın Sinenin ailesine giderler. Ailenin reisi Serhat beyi çok iyi tanımaktadır. Oturur bir iki saat sohbet ederler. Fakat kız istemeden hiç bahsetmezler. Yinede aile onların neye geldiğini gayet iyi bilmektedir. İçlerinden kızımızı beğenseler diye de dua ederler. Serhat Bey ile Sultan Hanım vedalaşıp çıkar gelirler.

   Serhat Bey eve gelince Sultan hanıma “hanım bir ara odalar doğru gittindi baktın mı kız düzenli mi?

Dağınık mı? Ev kadını olacak gibi mi? Durum ne” diye sorar. Sultan Hanım “gördüğüm kadarı ile evde kız hiç işe bakmıyor. Evin toplanması temizlenmesi annesine kalmış hele bu güzellik kraliçesi seçilmesi kızı hepten şımartmış. Annesi kızımın ahlakını huyunu bozdular dedi. Kızın yarışmaya girmesini ailesi istememiş” dedi. Serhat Bey  “peki nasıl olmuşta yarışmaya girmiş” dedi. Sultan Hanım okulda arkadaşları teşvik etmiş her halde” dedi.

   Durumu sabah kahvaltısında Tunç’a anlatmaya karar verirler. Lakin Tunç arkadaşları ile gece geç saate kadar dışarıda kaldığı için sabahları babası gidip dükkânı açıyordu. Serhat Bey hanımına “bu sabah Tunç’u erken kaldır sabah kahvaltısını beraber yapmak istiyorum” der. Onlar evde yatmaya hazırlanırken. Tunç ta heyecanlı olduğu için akşam eve erken gelir. Babası annesi yatmak üzeredir. Acele ile annesinin yanına gider. “anne ne oldu istediniz mi” der. Sultan hanım “şimdi yat dinlen sabah kahvaltısında baban seninle kahvaltı yapacak ve konuşacak o zaman öğrenirsin” der. Tunç gece hiç uyuyamaz sabahı zor eder.

   Sabah kahvaltıda üçü bir otururlar. Sultan hanım çok lafa karışmaz Serhat Bey oğluna kız hakkında düşündüklerini anlatır. Bu kızdan ancak süs karısı olabileceğini, aile zorluklarına katlanamayacağını, ailelerine gerektiği zaman zorluklara katlanacak bir gelin gerektiğini uzun uzun anlatır. Tunç yemek boyunca babasını sessizce dinler. Babasına bir şey demeden müsaade ister. “sen dinlen ben dükkânı açarım” der ve çıkar. Sultan hanım “hiç ikna olmadı yüzünün şekli bozuktu ben oğlumu bilirim işine gelmedi mi hemen kaçar. Yine kaçtı” der.

    Tunç öğle yemeğinde eve gelir e annesine “ben bu kızı istiyorum dedim huyunu husunu inceleyip bana gelin demedim. Babamla ne yapmak istiyorsunuz, anlaşılan bani sevmiyorsunuz” der. Sultan hanım kızar “ anlaşıldı seni biz gerçekten çok şımarttık. Bu ne cesaret ki babanın kararına ve bana karşı terbiyesizleşiyorsun bu konuyu babanla konuşacağım o kızı alacağım amma sende belanı bulacaksın” der. Evden çıkar.

       Sultan hanım doğru dükkâna gider Serhat Bey “hayrola hanım sen buraya pek gelmezsin bir iş var. Hem de rengin bozuk bir şeye kafan bozulmuş anlaşılan, gel otur bir dinlen” der. Sultan hanım biraz dinlenir. Serhat Bey “Eee! Söyle bakalım sultanım mesele nedir” der. Sultan hanım “ bey bu oğlan bana saydı (ben bu kızı istiyorum gidin isteyin bana huyu lazım değil güzelliği yeter de artar) diyor. Ne yapacağız” der. Serhat Bey “sen ne denin” diye sorar. Sultan hanım “o kızı sana alacağım var belanı bul dedim” diye söyler. Serhat Bey “ doğru demişsin haber gönder kızı istemeye geleceğiz diye kabul ederlerse gidip isteyelim üzülme hanım biz yine baş başa kalacağız bir de gelin derdi çekme sen daha gençsin” der.

    Sultan hanım Sinenin ailesine haber gönderir. Onların zaten Allahtan aradıkları bir haber hemen kabul ederler. Serhat beyle Sultan Hanım giderler Sine’yi isterler. Onlar da hemen veririler.

     Çok geçmeden nişan ardından da düğün hazırlığı başlar. Sine’nin istekleri başlamış her isteği de Tunç tarafından karşılanmaya başlamıştı. Serhat Bey bir iki kere “oğlum bu karı seni bir gün bitirir. Böyle giderse” dese de Tunç “Hele bir evlenelim onun her isteğini yapacak mıyım baba” der. Serhat beyde “daha kötüsü olacak görürsün sen” der.

    Tunç evlenmeden ayrı bir ev alınır hem de en lüksünden, en son modaya uygun ev döşenir, altın inci nerede ise bir kuyumcu açacak kadar alınır. Düğünde takılır. Tunç anne babasından ayrı eve yerleşir.

   Sultan hanım bir iki defa durumlarını öğrenmek için evlerine gider fakat Sine “benim dışarıda işim var diye evden çıkar, Sultan hanım da mecburen ayrılmak zorunda kalır. Bazı akşamlar telefonla oğullarını aradıklarında Tunç “misafirim var. Kaynatam kaynanam geldiler sonra görüşürüz” deyip telefonu kapatır. Aradan üç dört ay geçmiştir. Serhat Bey dükkânda oğluna ne oluyor diye sormamış veya soramamıştır. Çünkü Tunç babası ile yalnız kalmamaya özen göstermektedir. Serhat Bey de bunu farkındadır. Hatta Serhat beyin akrabaları “bu çocuk sizin değil galiba çalıştığınız yerlerde evlatlık mı aldınız” der hale gelmişlerdir.

  Hal bu şekilde aradan yıllar geçmeye başlar. Sultan hanım yinede kendi evinde onlar için dolmaydı, su böreğiydi, yufkaydı, tatlıydı elinden ne becerisi varsa yemekleri yapmakta oğluna hazırladım gel al demektedir. Sultan hanım gelinin ne kadar beceriksiz olduğunu bilmekte. Evde yiyecek bulunmadığı zamanlar dışarıda yemek yediklerinden haberi olmaktadır. Tunç’un iki oğlu bir kızı olur. Zor da olsa torunlar bağlantı kurarlar. İşin doğrusu Sine çocukları bakamayınca annesi babasından yardım alamaz bu sefer sevmediği kaynanaya muhtaç olur. Sultan hanım da hiçbir şey olmamış gibi oğlunun hatırına Sine’nin isteğine boyun eğer. Sine’nin sosyete gezilerinin ve toplantılarının önünü açmıştır. Çocuklar büyümeye başlamıştır Sultan hanımın mutluluğuna diyecek yoktur. Ona göre gelini nereye giderse gitsin umurunda bile değildir. Fakat Sine’nin kumar ve eğlence masrafları çoğalmış Tunç’u zorda bırakmaya başlamıştır. Sine’ye bir şey dese  “beni alırken kör müydün ben sana söylemiştim ben lüks yaşarım işine gelirse al diye” demektedir. Tunç’ta sesini çıkaramamaktadır.

    Artık Serhat Bey ve Sultan Hanım yaşlanmaya başlamışlardır.  Sultan hanım Serhat beye “ artık emekli zamanın geldi bırak şu dükkânı Tunç yürütsün devret ona” diye baskı yapmaya başlamış.

Serhat Bey “hanım bunlara ben güvenmiyorum” dese de sağlığı bozulmaya başlamıştır. Sonunda dükkânı Tunç’a devredip kendisi emekli olur.

  Karı koca hacca giderler gelirler. Sahilde ki evlerinde baş başa kalmaya başlarlar. Tunç haftada bir yanlarına gelmektedir. Gelinleri hiç yanlarına uğramamaktadır. Torunları İstanbul da yüksek okula başlamıştır. Ayrıca dedelerinin iş kolunda çalışmaktadırlar. Çok geçmeden Serhat Bey hastalanır ve vefat eder. Sultan hanım tek başına kalır. Yine evdedir ne oğlu ne gelini ne de torunları sen burada tek kalıyorsun tek başın ne yapıyorsun nasıl duracaksın demeden her biri bir tarafa çekilmiştir.

   Sultan hanım kaldığı binada komşuları ile düzenli bir hayat kurar kendine, bir sıkıntısı olsa kendisi ile hacca giden hacı arkadaşından ve çocuklarından yardım almaktadır.

         Tunç işine devam ederken İstanbulda büyük oğluna bir dükkân açar. Oğlu bir seneye varmadan işi batırır. Bu arada tunç un da işi bozulmaya başlar. Ellerinde ne kadar mülk varsa satmaya başlar. Annesinin kaldığı evi de ipotek göstererek kredi çeker ve ödeyemez ev satılır. Sultan hanıma bir daire tutarlar oraya taşırlar. Sine hanım hayatında en ufak bir değişiklik yapmaz o sadece sosyete de boy gösterip âlemine devam eder. Gün geçtikçe Tunç ekonomik açıdan sıkışmaya devam eder.

    Sultan hanımın sağlığı tamamen bozulur beyni çöker. Bir odaya yatırırlar ara sıra yanına gidip gelirler. Oda uzun süre yaşamaz hakkın rahmetine kavuşur.

       Hayat bu Tunç ve Sine sıranın kendilerine geldiğinin farkında bile değillerdir. Aradan çok da uzun bir süre geçmeden Sine hastalanır ne yapsa hangi doktora gitse bir türlü iyi olamaz. Hastalığın birinden kurtulsa başka biri başlamakta eski güzelliğinden eser kalmamış ne kadar makyajla düzeltse bile eskisi gibi olamamaktadır. En son Allahın ayetinde “biz o çok akıllıyız biz her şeyi biliriz diyenlerin ihtiyarlayınca akıllarını alırız da ne yaptıklarını bile bilemezler” dediği gibi, Sine Ahizemi hastalığına yakalanır aklını melekesini kaybeder. Ömrü boyunca emrinde yemekçi, temizlikçi birilerini kullanıp gururlanan Sine artık başkalarının bakımına muhtaç hale gelir. Tunç’un işleri tamamen bozulmuştur ne yapacağını kara kara düşünmektedir. Karısını bir tek bakıcı masrafı kalmıştır amma bu zamana kadar Tunç’un felaketini hazırlayıp bırakmıştır.

    Tunç bir hafta evden çıkmaz. Sine ile kalır biraz kafamı dinleyim der.  Sine’de takıntı haline gelen güzellik hastalığında da aklında kalan tek şeydir. Tunç’la aralarında bir münakaşa olur. Tunç silahını çeker  “seninle evlendim evleneli bu güzellik sevdan yüzünden hayatımı zindan ettin. Anneme babama bile doğru dürüst senin yüzünden bakamadım. Onların ahı şimdi yakamda, bittim artık anladın mı?” der ve tabancanı sapı ile Sine’nin kafasına vurur. Daha sonrada kendi kafasına ateş eder. Silah sesine komşular gelir hastaneye kalkan Tunç hayatına kendi eli ile son verir.

 Tuncun cenazesi kalkarken de Sine tırnaklarını cilalamakla meşguldür.

   Bu arada “ zengini batıran süslü avrat batırır” “insan ne ektiğine bakmalı çünkü hep ektiğini biçer” atasözleri de gerçeğe dönüşmüştür.

 

 

Yaşanmış hikâye                                                                     

İsimler kurgudur

( Zengini Batıran Süslü Avrattır başlıklı yazı Faruk tarafından 15.01.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.