Yadsıyamayacağım bir tedirginlik nüksederken alıkoyamadım kendimi. Binlerce yıl alıkoyduğum ve kolektif bilinç altımın gizemli katmanlarında sürünen onca bastırılmış ve kural dahilinde tek suçlu geçmiş olsa da ben hala suçlayacak birilerini aramakla meşgulüm mükellef olduğum inancını taşırken üstelik.

 

İtibar edilesi ve saygı duyulası o heyula sanrılardan oldum olası haz etmeyen kim varsa ne muhatabım ne de nezdinde ne olduğum değil önem arz eden sadece ve sadece vicdanımın ve haysiyetimin nezdinde önemli ne olup ne olmadığım.

 

Sayılara vursam geçmişimi sadece bir asal sayıyım kendinden ve birden başka hiçbir sayıya bölünemeyen. Oysa ki ben milyon kez parça parça edilmiştim tutarsızca ve acımasızlıkla…

 

Kelimeler nazarında kocaman bir boş kümeyim hiçbir anlam taşımayan ve hiçbir öğeye sahip olmayan.

 

Ne sığıntı bir rakam ne de sessiz bir harf. Sesim kadar sessizliğim de makbul görmezken onca küme tıkış tıkış ve birbirinin uydusu iken…

 

Ayarımın kaydığı ise tek gerçek sonrasında…

 

Neyin öncesi vardı ki sonrası oldu deme hakkım bulunmadığı gibi onca gizem dolu kayıp zaten nasıl defolu bir eşref-i mahlukat olduğumun göstergesi.

 

Sınır ihlali yapanın vay haline! Yine de çareler tükenmez, değil mi?

 

Kime hitap edersem edeyim, cümlenin öznesi avaz avaz haykırmakta görünmez bir el hala kayıp varlığını saklama telaşındayken. Ne tarafımca ne de tarafınca her ne kadar müsebbibi tartışılır olsa da. Sanırım aynı ipte oynamaya çalışan iki cambazdan biri olarak çoktan bıraktım kendimi boşluğa. Ve savdım sıramı sen hala tepelerde yol bulmaya çalışırken.

 

Suçlu addedilecek biri varsa neden ben olmayayım değil mi? Ne de olsa her davada illa ki bir günah keçisi bulunur. İnadımı da eklersek çoktan ele verdim kozumu. Neyin aksini iddia edebilirim ki…

 

Harfler çığlık atarken istem dışı bir dürtü eşliğinde bir kez daha düştüm yola. Kelimeler sunturaklı bir acımasızlıkla sırıtırken yine canhıraş bir sabırsızlıkla kodluyorum duygularımı. İsimsiz, kefilsiz ama bir o kadar benden. Ben benden olmuşken yeni bir ben aramanın telaşı ile elimde izafi sözlük çoktan kahramanı belledim kendimi o tek kişilik hikayenin.

 

Yine de şanslıyım desem yeridir. Aynadaki beni özlemişim gözlerinde hapsolduğuma inanmışken…

 

Fazlasıyla tuhaf hatta eğlenceli desem yeridir. Nasıl bir varlıksam üzüncün eşlik etmediği gündür en büyük kaybım. Mazoşist olmasam da hüzün oldukça yakışıyor aykırı ve bir o kadar kuralcı kimliğime. Freud ile karşılaşmayı çok isterdim doğrusu. Karşılıklı oturur ve verirdik hükmü. Acınası değil inan ki bilakis yeni bir keşif fazlasıyla haz veren.

 

Ya ben gideceğim buralardan ya da ruhumu özgür bırakıp alabildiğine dağıtacağım efkarımı. Kolay ya da zor olup olmaması önemli değil de üstelik. Yalan olmadığını bilmek bile Tanrı’nın bir lütfü.

 

Ne zaman kesişti ki yolun Pinokyo ile… Ya ben… Olsa olsa yel değirmenleridir karşısında hazır ve nazır yerimi alıp biteviye savaştığım bir yandan esefle kınarken tüm o haksızlıkları. Analitik bir çözümlemeye mahal dahi vermezken adeta uygulamalı bir psikoloji dersinde danışan ve danışman kimliğim ile tam da ortadan ikiye bölünmüşüm. İki sandalye ve onların arasında mekik dokuyan çoğul kişilikler ama tek bedene sahip farklı rüzgarlar esip yalarken ruhumu. Allah’tan aklım başımda da hemen el koyuyorum duruma. Fazlasıyla eğlendirici olduğunu nasıl yadsıyabilirim ki diğer yandan… İç içe geçmiş halkalar ile eğlenen bir çocuktan ne farkım var ki…

 

Sahne ve tüm replikler sadece bana ait ve bana dair. Olmalı da. Her ne kadar bunu değiştirmeye sayısız kere yeltenmiş olsan da. Bir ordu mensubu olarak apoletim çocukluktan miras.

 

Ben ve tüm kaygılarım ve inanılmaz bir otokontrol…

 

Korkularım ve tüm gerçekler ki her daim kayıt altında…

 

Geriye ne mi kaldı…

 

Ne sen sor ne ben söyleyeyim… Ciltlerce kitap ve ansiklopedi ilk harfi Z ile başlayıp A’da biten. Varsın uymamayıyım düzene ve gereksiz kurallarınıza. Bir farkım olmalı ne de olsa…

 

Tekil kimliğim, çoğul vasıflarım ve her ne ise biçilen. Biraz ondan biraz bundan. Katkı payım tartışılmaz ne de olsa ben sermayeyi çoktan kediye yüklemişken…

 

 

( Ne Sen Sor Ne Ben Söyleyeyim başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 19.12.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.