Mazlumun çığlığını yansıtmak gibi insani bir tutumumuz olabilmeli..

Osman DURAK

 

Ezel kadar oldu burdan göçtüğüm.
Seni arıyorum; sadece seni.
Yoluma atıldı nurdan üç düğüm.
Seni yürüyorum, sadece seni.

Öyle kapıldım ki med-cezirine
Görmem Züleyha'yı, bakmam Şirin'e.
Seni alıyorum nefes yerine.
Seni veriyorum; sadece seni.

Maksudum, maşukum, sonsuz huzurum.
Menend-i mehtabım, şems-i sürurum.
Gözlerinden başka renk bilmiyorum.
Seni görüyorum; sadece seni.

 

Mısralarının şairi Osman Durak 1973 İskilip doğumlu bir eğitimcimiz… Hem hece hem serbest şiirleriyle bezenen ikinci kitabı  “Geldim İşte” ile tanıştık kendisiyle. Sizlere de tanıtmak, edebiyat sohbetimize eşlik etmenizi istedim.


Bakalım neler konuşmuşuz.


 

“Sayın Osman Durak, eğitiminizin son yıllarını Gazi Üniversitesi Sınıf öğretmenliği bölümünde tamamlayıp 1994 yılında Ardahan’a atandınız. Ve diyorsunuz ki; “Yurdun çeşitli yerlerinde şair kimliğimi pekiştiren gözlem imkânına kavuştum.”  İlkokul yıllarından beri yazdığınız şiirlere ilhamı en çok hangi duygu verdi?”


 

“Merhaba Fatma Hanım. Öncelikle bana bu röportaj imkânını tanıdığınız için çok teşekkür ederim. Evet, öğretmenlik görevinin tabiatı gereği, güzel yurdumuzun çeşitli yerlerinde bulundum. Ve her bulunduğum coğrafyada bir yaşam tecrübesi, bir hikmet, bolca ders alma fırsatı buldum. İlkokul yıllarından itibaren birbirinden bağımsız birçok etmen, çoğu insanda olduğu gibi benim de fikir ve hayal iklimimi zenginleştirdi.


Özellikle bir ya da birkaç duygu, etki ile ilham kaynaklarımı açıklayamam elbette. (Gülüyor) Şu kadar var ki, ilham kaynakları da yaşamın kendisi gibi değişken. İlk ergenlikte yoğun bir şekilde anne, baba (aile), çocukluğumun geçtiği köyüm; delikanlı çağlarda kanın delişmen aktığı dönemlerde yani, platonik sevgililerim, hayal kozamda biriktirip büyüttüğüm aşklar; yaş kemale erince de daha sosyal içerikli ve iç dünyanın merkezine doğru yapılan yolculukların tetiklediği hususlar ilhamın hammaddesi oluyor diyebilirim.


Ama belki tüm bunlardan daha önemlisi, çocukluk yıllarımda annemden dinlediğim ve hatırladığımda hala aynı tadı duyumsadığım masallardır. Bunlar kesinkes ilham egzersizleriydi. Duygu, düşünce ve hayal boyutunda beni besleyen, büyüten, şekillendiren, dahası; gerçek dünya olgusuyla tanıştıran deneyimlerdi. 



“Katıldığınız yarışmaların hepsinde birincilik ödülü aldığınızı biliyoruz. Bu başarınızı neye borçlusunuz?”


Tesadüf diyebilir miyim, bilmiyorum. Ama şu kesin ki, yarışmalar için başına oturduğum şiirlerde detaylara, teknik içeriğe, biçim örgüsüne çok dikkat ediyorum. Yani ilham olmalı evet ama o ilhamı işlemek için de içine kaliteli fikir malzemelerinden katmak gerekiyor. Müzikalitesi, metaforu olmalı şiirin diye düşünürüm. Ve çok kere elden geçiririm ta ki içime sininceye kadar.  O özeni gösterince de teveccüh kazanıyor şiirler…


 

“Her şiiri beğenir misiniz, şiirde neler ararsınız?”


Bu elbette mümkün değil. Siz de her şiiri beğenmezsiniz ve de beğenmemelisiniz. Nasıl ki giyim-kuşamda, yeme-içmede her gördüğümüzü almıyor, giymiyor, yemiyorsak, şiirde de insanın ruhunu, tasavvur ve derinliğini birebir etkilemeyen, şekillendirmeyen şiirleri okumamaya dikkat ediyorum. Yerine göre bir tek mısra bile içimde devasa bir koridor açmaya yeter. Kimi zaman ise yüzlerce dize okursunuz ama size kattığı yahut hissettirdiği, bir incir çekirdeği kadar bile değildir.


Diğer taraftan illa bir mesaj vermek gibi kaygısı olan şiirler de ilgimi çekmez. Her şeyde olduğu gibi şiirin de samimi ve doğal olması gerektiğine inanırım. Mesaj almak isteyen alır. Zorlamamak gerek insanları.



“İlk kitabınız bir öykü kitabıydı. Dulda ismindeki bu kitabın ismi nasıl oluştu, basım heyecanında neler yaşadığınızı anımsıyor musunuz?”


İlkler… Ah ilkler! Ürpermişti ilikler…

Yazın hayatına afili bir giriş yapmak istedim (Gülümsüyor)

Esasen heybede daha çok şiirler birikmişti. Kendimi şaşırtmak istedim.


Dulda, son yazdığım öykülerden biriydi. Eğretilemeyi bolca yaptığım bir öyküydü. İçerik olarak anı-çağrışım-hüzün vurgusunun bol olduğu… Dulda’yı yazarken sanki yaklaşık yirmi yıl önce kaybettiğim sevgili babamla esrarlı bir iletişim kurmuş gibi hissetmiştim kendimi. O, benim kollayanım, korunağım; DULDA’mdı. Bu ismin ilk kitabıma çok uygun olacağını düşündüm. Böylece yola çıktık.


Basım aşamasında çok sinirli, gergin, sabırsız ve de kaygılıydım. Tipik ilk annelik/babalık süreci gibi. Bazı günlerde yayıncımı, yayınevini abartılı sayılarda aradığım, sorduğum olmuştur.

 



“Hece şiirlerinde hangi ölçüleri daha çok kullanırsınız?”

11’li ölçüde kendimi daha yetkin görüyorum. Seviyorum da. Bilindiği gibi ‘koşma’lar da bu ölçüde yazılır. Gene, 4+4=8’li ölçüyü, 7+7=14’lü ölçüyü de kullanırım. Serbest ölçüyle yazmak, nedense genel eğilimin aksine bana daha zor ve dar bir manevra alanı gibi gelir.


“Örnek aldığınız şair ve yazarlardan bir kaçının ismini öğrenebilir miyiz?”


Ben şiiri, Karacaoğlan’da sevdim. Cumhuriyet dönemi şairlerini istisnasız severim. Beş hececiler olarak bilinen ekibi çok ve tekrarlarla okurum. Ama favorim kesinlikle Necip Fazıl’dır. Ondaki şiir işçiliği emsalsiz derecede kusursuzdur. Gene, Arif Nihat, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Attila İlhan; bir de son dönemlerde Nurullah Genç sıklıkla okuduğum şairlerdendir. Yazarlardan Cengiz Aytmatov, Solohov, Knut Hamsun, Refik Halit, İskender Pala severim.


 

“Bazı şiirlerinizde tanınmış şairlerden esintiler hissettim. Mesela KADINLAR ŞİİRİNDE ‘İçimde kötülük yok yok ama mısrası bana Orhan Veli’yi, Git-me şiiriniz Cemal Safi’yi anımsattı. Etkilenme oluyor mu?”


Etkilenmemek mümkün mü? Sosyal birer canlıyız. Her dize, zihninizde yeni şimşekler çaktırır. Şiirdeki her unsuz size yeni kapılar aralar. Etkilendiğim şair ve yazarlar şimdi burada sayamayacağım kadar çoktur. Etkilenmek ile öykünmek arasındaki nüansa dikkat edilirse etkilenmekte sakınca görmüyorum.


 

“Aileye, insana, doğaya, inanca yazılmış şiirleriniz var. Şiirde konu işleyişiniz özgürce. Bunu her şair yapamıyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?”


Ben, alt bilinç düzeyinde yoğun savrulmalar yaşayan bir insanım. Şunu söylemeye çalışıyorum: Zihnimdeki akımlar çok sık yer değiştirirler. Gülerken ağlamak, dinginken bir anda ok gibi gerilmek, vb. tuhaf karakterim var. Böyle olunca da sanırım hayal ve tasavvur iklimim biraz genişledi. Fikir yelpazemin geniş olmasının bende yarattığı avantajları kullanırım. Sosyal hayatta da birbiriyle doğrudan ilgisi olmayan birçok şeye karşı ilgim ve yeteneğim var sanırım. Satranç oynamak, müzik bestesi yapmaya çalışmak, bulmaca çözmek, futbola düşkünlük, vb.


 

“Tek kıtalık şiirleriniz çok hoş. Örneğin;

Gözlükçünün önünde

En afillisinin fiyatını sordum

Pazarlık falan da yapmadım

Sanki almaya mecburdum

 

Bu dört mısrada çok şey buldum. İnsan psikoloji ile ilgili misinizdir? Ne tür kitaplar okursunuz mesela?”


Ailede psikolog olunca ister istemez kendinizde bir potansiyel hissediyorsunuz. (Gülümsüyor) İnsan psikolojisi olarak daraltmayalım isterseniz; insan unsuruyla elbette ilgiliyim. İnsanların eğilimleri, olaylara verdikleri tepkileri, tartışma ve olayları okuyuş biçimlerini fazla gözlemlerim.


Kitapta tür seçmem. Şöyle tuhaf bir seçme anlayışım var kitapta. Adı-sanı duyulmamış yazarları okumayı, keşfetmeyi tercih ederim. Best-seller olmuş kitap ve yazarlara mesafeliyim nedense. Sözgelimi, bizim kuşak yazar-şairlerden çoğu kimse Kenan Hulusi adını bilmez.



“Şair duygusal olur, kırılgan, hassas, merhametli olur. Birçoğunun görmediğini görür, kaleme döker. El-Kurniş Caddesi isimli şiirinizin ilk kıtasında şu mısralar var.

El-Kurniş Caddesinde Kahire’nin

Yaz mevsimidir,

Hava buz keser

Bir çocuk; ayağında yarım iyimserlik

Koşmak ister terlikleriyle

Sonra… Birden hız keser

 

Bu mısralarda ben hepsini buldum, hatta imgelere de bayıldım, bu şiirin hikâyesini bizimle paylaşır mısınız?”


‘Empati’ denen modernite yapımı sentetik bir kavram var. Eski Türkçe’de bunun çok daha kapsamlı ve doyurucu karşılığı var: Diğergamlık…


Önce insanız. Sonra Müslüman, Ateist, Hristiyan, vs. Peşinden etnisite olarak farklı kategorik mevzilerimiz var. Daha sonra, eğilimler, beğeniler, ilişkiler, vs. vs. vs…


Katılırsınız zannederim; eğer diğer unsur ve kategorileri insan parantezine almazsak aynı gökyüzünü paylaşmaktan, aynı havayı solumaktan öte bir ortaklığımız yok demektir. Hal böyleyken, dünyanın en ücra yerinde de olsa, bir mağdurun, mazlumun, yoksulun hislerine tercüman olamıyorsak, onun acısını hissedemiyorsak o insan parantezinde işimiz olmamalı. Boş yere kalabalık ediyoruz demektir. Güçlünün zayıfı ezdiği vicdan mahrumu bir dünyadayız maalesef. Hiç değilse mazlumun çığlığını yansıtmak gibi insani bir tutumumuz olabilmeli.


İşte “El Kurniş Caddesi” şiirinde de âcizane, Mısır’da; herhangi bir sokakta, caddede çocuk olan ve olası bir mermiye daima menzil teşkil eden yavruyu anlatmaya çalıştım. Benim de beş yaşında bir oğlum var çünkü. Saçının teline zarar gelse dünyayı ateşe vereceğim bir çocuğum…

 


“Eğitim camiasında edebiyata olan ilginiz nasıl karşılanıyor, ne gibi tepkiler alıyorsunuz?”


Varlığımdan haberdar olanlar beğeniyorlar. Kimileri şiirlerimi daha başarılı buluyor, kimileri de öykülerimi. Sanırım yazmaya devam ettiğim 3. kitabımda yani romanımda ortak bir paydada buluşturacağım onları.

 


“Geldim İşte isimli kitabınız Mola Yayınlarında çıktı. Kitabın isim aşamasını sormak istiyorum. Çok beğendiğimi ifade ederek elbette. Bu isimde şiiriniz de var kitapta. Şiir adlarınızın birçoğu esere isim olacak nitelikte, neden bu isim tercih edildi?


Kitap, mizanpaj safhası bittiğinde henüz isimsizdi. Dede Korkut’un ruhunu bile çağırmayı düşündük bir ara Gönül Hanımla birlikte. Şaka yapıyorum tabii ki…


Ben, melankoliyi severim. Dozunda yaşar ve taşırım. Hüzün, bana yakışıyor nedense. Bir de bahsettiğiniz üzere, “Geldim İşte” sözcükleriyle başlayan “Hüznüm Dağlardan Büyük” şiirim var hikâyesi canımı acıtan bir şiir. Sekiz yıl önce kaybettiğim kardeşim için yazdığım. Onun manevi şahsına da bir selam göndermek istedim. Tespitinizde haklısınız şiirlerimin isimlerini ben de beğeniyorum.



“Yeni projeleriniz nelerdir?”


Proje denirse eğer, bir roman taslağı var kafamda. Hemşerisi olmaktan gurur duyduğum bir İslam şehidi, bir temennasız yiğit, bir eğilip bükülmez kahraman; İskilipli Atıf Hoca. Manevi iklime kattıkları kadar bir iade-i itibarı yok henüz. Yani esaslı bir biyografisi, bir romanı yazılmamış. Kimine göre Cumhuriyet düşmanı bir yobaz, kimine göre mitoloji kahramanı. Ben, işte Allah fırsat ve ömür verirse insani vasfını odak aldığım bir roman yazmanın gayreti içindeyim. İnşallah bu şerefi Rabbim nasip eder. Ağır bir yük gibi gelse de Allahın izniyle altından kalkmaya çalışacağım.

 


“İnşallah diyelim… Edebiyatımızın bugünkü durumu hakkında neler söylemek istersiniz?”


Edebiyatımız, nüfusun %10unu teşkil edip de milli gelirden %90 faydalanan ‘mutlu zümre’ gibi belli bir klik/vari yapının elinde. Haydi, buna edebiyat baronları diyelim. Kaliteli, güzel ve etkili yazarlar ve eserler, bu yapıyı kırıp okur kitlesine ulaşamıyorlar. Yeterli finansal destek, reklam, medya gibi lojistik unsurlar olmayınca da bir süre sonra bıkkınlık, küsme ortaya çıkıyor. Meydan gene o baronlara, baroneslere kalıyor. Her şeye rağmen kalite parametresi ve adalet bir şekilde hâkim olacak ve emek hakkını alacaktır diye hem umuyor hem de bekliyorum.


Bu bağlamda yapılan ödüllü ulusal ve yerel yarışmalar, dergiler ve sosyal medya fırsat olma keyfiyetini hala sürdürmekteler.


Bu, biraz da nasip işi. Bizde şöyle bir kadim talih de vardır. “Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür, badem gözlü…” marifet, ölmeden bilinmek, bulunmak ve değer görmek.



“Teşekkür ediyor, yazım hayatınızda başarılar dilerim.”


Ben de başta siz olmak üzere çok teşekkür ediyor, okurlara selamlarımı ve saygılarımı sunuyorum…

( Eğitimci-şair-yazar Osman Durak’la Kalemi Üzerine… başlıklı yazı F.Ç.Kabadayı tarafından 18.12.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.