-Merhaba, dedim ona,
uğruna uyuyamadığıma, direkt anlattım meramımı.
- Bir rüya gördüm dün gece.
- Hayırdır inşallah,
dedi heyecanla.
- Hayır olsun.
dedim. ' Aç kulağını da iyi dinle!'
-Peki, dedi
masumca.
-Bir yanımda sen vardın ve sen gülmeyi temsil ediyordun.
Sana bakınca güneş karanlık geliyordu bana. Aydınlık bakışın içimi ısıtıyordu.
Gülüyordum durmadan. Mutlu oluyordum doyasıya. Çiçeklerle bezenmişti
yeryüzü.Yemyeşildi ruy-ı zemin, rengarenkti üzeri çimlerin. Gökyüzü pürüzsüz
bir maviye boyanmıştı. Kuşlar yekavaz cıvıldaşıp uçuyordu yek ahenkle. Şiirsel
bir tablo vardı temaşa ettiğim gözlerinin ta içinde. Sesin - Allah'ım- o nasıl bir nağmedir ki içimi oynatıyor her
duyduğumda! Saza da gerek yok söze de, işveye de cilveye de, çifte telliye de...
- Bak sen! dedi
dudağını bükerek.' Ben neymişim de
haberim yokmuş!' Sus işareti yaptım parmağımı dudaklarıma götürerek:
- Sen bende cennetsin bilmiyor musun, dedim. 'Gözyaşların
ab-ı kevser değil mi? Saçların tuba ağacının dalları, boyun huriler gibi,
ağzından saçılan inciler kutsalım değil mi? İrem bağının en güzel çiçeği sen
değil misin bana? En tatlı yemişlerin lezzeti, en tatlı içkilerin tadı,
gözlerimin haz ettiği, ruhumun görünce kanatlandığı sen değil misin? Sevmeye
bahanemsin.'
- Sen şair olmuşsun ban ama ben seni şair edecek kadar da
güzel değilim ki! Tip tip baktım ona, sana
sen bile hakaret edemezsin gibi bir bakıştı bu. Çünkü sevdiğimsin ve sevdiğim
kusursuzdur bende diye bir mesaj gönderdim gözlerimle. Anlamıştır sanırım.
- Varlığınla var olan bu can yokluğunla turab olmaz mı
sanırsın? Bir kaçamak nazarın dahi yerle bir ederken kalp konağımı, düşünemiyorum
bile, o konağın misafiri olan sen bir
gün girersen o konağa ne olur acaba bu can? Bir şerare düşürdün ki cana onu
yangına çevirmek için bir nefesin yeter değil de nedir? Sen zannetmez misin ki
bu can yaşamak için seni bahane eder?
- Bir şey diyemiyorum, dersem cehaletim ortaya çıkar. O
kadar güzel şeyler söylüyorsun ki o kadar olur! Hoşuna gidiyordu söylediklerim. Belli ediyordu bunu ve
ben o mutlu olunca daha mutlu oluyordum.
- Ah be güzelim! Rüyamın senli kısmı bu kadar muhteşemken
senli olmayan diğer kısmı bir o kadar cehennemdi.
- Ne vardı ki bensiz kısmında rüyanın? dedi umarsız ve lakayt bir şekilde. Amacı beni kızdırmaktı
belki de, belki de bu kadar güzel sözden sonra birazcık da olsa şımarmaktı.
- Diğer yanda yokluğun vardı ve yokluğun ölmeyi temsil ediyordu. Her
aydınlığın içinde bir karanlık olduğu gibi her karanlığın içinde de bir
aydınlık saklıdır. Her iki durumda da sen varsın ama! Aydınlığın içindeki
karanlık yokluğun, karanlığın içindeki aydınlık ise varlığındır dedim. Bu söz
üzerine sanki daha bir sevdi beni, öyle anladım gözlerine bakarken.
- Nasıl, anlayamadım? dedi
anlamazlıktan gelir gibi hafiften bir tebessüm eşliğinde.
- Sen bende değilsen cehennem kesiliyorum hemen.
Dünyadaki bütün ateşleri topla getir üst üste koy. Yokluğunun bendeki ateşinin
karşısında sadece tatlı bir esinti olur. İçim cehennemin üssü, korların en
koru, lavların en lavı...Anla lafı; sensizlikten daha yakıcı ve daha acı bir şey
yok bana! Denizler ateşten daha ateş oluyor akıyor üzerime, dağlar yanardağdan daha
yanardağ oluyor lavlarını salıyor üstüme, gökyüzü ateşten daha ateş olup
düşüyor üstüme, yeryüzü nardan daha nar kızarıyor yakıyor beni. Anlayacağın
yokluğunda tam tekmil yanıyorum. Mecazen yanıyorum, sahiden yanıyorum.
- Yakarım seni! dedi
şakacıktan.
- Sen beni yanmaz mı biliyorsun? Dilin çakmak çakmak be
sevgili! Sözlerim zaten galon galon benzin olmuş. Konuşup da havaya mı
uçuracaksın beni! Çakan el sen olduktan sonra canım sana kav değil de nedir?
Ruhum zaten sana ezeli tav... Yak beni, külün olayım.
- Kül olma bana sakın! Savrulur gidersin en ufak rüzgarda
avuçlarımın içinde. Oysa ben gitmeni değil bende kalmanı istiyorum. dedi güzelce. Böyle deyince onu daha da sevdim içimden.
- Bunları niye anlattım sana biliyor musun? dedim yanıt beklemeden hem de ukala ukala. 'Eğer bir gün gidersen benden; cennetimi de
alıp gitmiş ve bana dipsiz bir cehennem hediye etmiş olursun. Bu yüzden ne sen
benden git, ne de ben senden gideyim.' Gözlerime
baktı, gözlerine baktım. Son sözümü söyledim:
- Söz mü?
- Söz! dedi.