Uykulu yüzünü aşkla avuçlayıp seni hayata salmak vaktidir şimdi
Göz kristallerinden güç alıp seninle aynı yolu yürümektir yaşamak
Sessiz, bir kedi gibi tutunup ah sıcaklığına düşleri aralamak vaktidir
Çocuk yüreğinin koordinatlarına takılıp bir ömrü tamamlamaktır aşk
 
Durmadan akan an nehirlerinde bir söğüt dalıyım nicedir, yosunlara tutunan ellerimde aşk çizikleri. Devrilmiş testilerden su içiyor karıncalar, hayat kötürüm bir sahne midir Düşler gezegeninde bir gün daha tükendi, hayat insan yüreğimizdeki hüzünlü kefedir. Yanık tenli mevsimler harcadım senelerdir, ruhum dalgaya tutkun, gönlüm ayrılıklara yol alan yırtık yelkenli bir gemidir.

Çepeçevre kuşatıldığında an, yine ışık arar kendini aydınlatacak çevresine. Yamalı anların kırık huzmelerinden bunun için arsızca süzülür korkuyla karışık endişeler. Yapışkan ve birbirine yamalı anların vakit aralarında kırmızı bakışlı günler harcarız bu yüzden. Dimağımızdaki o yabanıl boşlukta tedirgin bir kuş yuvası vardır, ıslak dallarına şiir asarız yüksünmeden. O iç ağrısı değil midir özlemine yeri gelince gem vuran ve aşk ve umut değil midir, doludizgin sözlerimizin yelkenlerini rüzgâra bırakan!

Bir yalnızlık ekseninden çıkıp kendi iç sesine sarıldığımızda dökülürüz sırlarımızdan. O murat rengi derinliklerde kaybolup üfledikçe hayatın balonuna şişeriz düşlerin içinde, uçar gideriz yüce maviliklere. Adımız hayat, unvanımız aşk olur, haykırırız sevgiyi ve yaşamak ülküsünü o yerlerde.

Ak köpüklü nehirlere, rüzgârın ıslığını al yalaz göğsümüze veren denizlere ve duvarları aşıp gelen, tüm yaşam boylarını sulayarak bizlere kadar gelen o hırçın sulara aşk vermiş Allah. Her nerede isek, hangi toprağı çiğniyor isek o hüzünlü albatrosunda yeşerir sevginin tohumları. Aslımızı inkâr etmeden, yüreğimizdeki gelgitleri devşirmeden ve hiç kimseyi ötekileştirmeden Türk olmanın onuruyla haykırmak vaktidir bir ezgide.

Bizden önce yaşamışların, bizden önce bu toprakları çiğnemişlerin ve bizden önce kılıcını güneşe tutarak keskinleştirenlerin destanıdır bu. Bütün ışıklar sönse de o tohumlar çatlayacak sevimizin ırmaklarıyla. Çiy kaplasa da üstünü, güneş bulutların ardından gösterecek bir gün yüzünü.
İşte o gün bizler bu kocaman coğrafyanın yüreği aşk dolu ve cesur insanları olduğumuzu bir kez daha haykıracağız kâinata. Bu ezgideki gibi, tüm çıplaklığıyla.

İpek yollarının tozunu süpürüyor korkmuş insanlar, yükleri can. Kalleş mermiler sekiyor kızgın kumlarda, yaşamak kırgın hicran. Tutku umarsız isyan, diller sövgüyle perişan. Dualar arşa değiyor umudun ırak çöllerinde, çocuklar doğduğuna pişman.

Biliyor musun, belki de o uçsuz bucaksız renkler atlasından en özeli aşkın rengi. Kırmızı, mavi, lila, turkuaz veya sarı. Her ne ise renk aslında o bizi güçlü kılacak bir düşünüşün, bizi bir başkasına özel kılacak bir duruşun rengidir.

Sen ebe olsan ne fark eder, ben olsam ne. Bizi bize özel kılan, bizi bize anlatan ne aramızdaki mesafe, ne de yaşadıklarımızın kırık dansı. Biz hayatın içindeki o varsıl titreşimlerle birbirimizi bir menzilde karşılamışsak kime ne Kime ne hayat kulvarındaki yoksulluğumuz, kime ne içimizdeki yorgun cümlelerden kuleler kurduğumuz.
 
Aşk gözlerinin sorgu odası,  ömrümün yanık tarlası ve emsalsiz güzelliğinin hicaz salıncağıdır. Gün olur adın, sunaklardan uğruna akar kanım. Seni sevmek yaşamaya gönül vermek, sana sevdalanmak sabır güllerine her şafakta su vermek, senin yüreğinde ölümsüz bir ayindir gülüm. Hayata aşkla karışmak, yüce varlığına aldığım her nefeste şükretmek mutlulukların en güzelidir.
 

Selahattin YETGİN

( Aşk Yüreğinin Sorgu Odası başlıklı yazı S. Yetgin tarafından 26.11.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.