Sen bilmezsin sevgili..  (Atarlı romantik!)

 

Yine aylardan sarı bir Kasım ve yine bir sonbaharı daha tüketiyoruz hayatımızdan yudum yudum sevgili, görüyor musun, daha düne kadar endamla salınan ağaçların yemyeşil süsleri dallardaki yapraklar kuruyup sarardı soldu, döküldü birer birer toprağa. Güneş eskisi gibi boy göstermiyor, hoş görünse bile ısıtmıyor, yakmıyor öyle iliklerimize kadar içimizi.. Mevsimler geçiyor, yıllar geçiyor, insanlar, hayatlar, ömürler geçiyor.. Sen bilmezsin, buralar bundan sonra artık kutuplardan farksız senin yaşadığın şehre göre.. Ömrümüzde soğuk mu soğuk bir Kasım daha; yağmur, çamur, rüzgar, fırtına, ister misin başka sayayım mı sana?

 

Güzel bir giriş yaptım yukarıda değil mi, şimdi eğri oturup doğru konuşalım; sen de hakkımı teslim et.. Övünmek gibi olmasın, edebiyatım okul hayatım boyunca hep iyi idiyse boşa değil; sen bilmezsin, özellikle Osman hocamın kulakları çınlasın, sevgim de saygım da bakidir kendisine her daim.. Kaliteli bir insandır, baba adamdır Osman hocam, adam gibi adamdır, edebiyat dergilerini de ilk onun elinde görmüştüm yıllar önce lisede.. Kitap sevgisini dergi okuma alışkanlığını yazma merakını sayesinde edinmiştim hep.. Hiç beğenmezdi benim yazdıklarımı, şiirlerimi ama olsun! Öpüyorum ellerinden hocam.. Failatün failatün mefailün! Yok böyle değildi yahu!

 

Mevsimler ve mevsimler.. İşte yine bir geçiş dönemindeyiz, sonbahar gidiyor kış geliyor koşarayak, ne aceleleri varsa artık mevsimlerin de; bünye iflasta tabi, çalışmayı geçtim işe gitmeye bile dermanım yok yani o derece, sen bilmezsin.. Eskiden mevsim kışayazdığında, böyle zamanlarda, özellikle bu havalarda evlerimizde kestane pişerdi ocaklarda, mısır patlardı, yanında tavşan kanı çay, bazen de mis kokulu ıhlamur kaynardı küzinelerin üzerinde, daha iyisi şamda kayısıydı. Koka kolalar pepsi kolalar ele geçirmemişti henüz bedenlerimizi, sıcak suya atıp içtiğimiz boyalı oraletlerimiz vardı bizim.. Ne aklı kendinden menkul cep telefonları esir almıştı bünyelerimizi şimdiki gibi, ne de bilgisayar ve tabletler ele geçirmişti sohbetlerimizi.. Bütün ailenin bir arada olduğu, muhabbetin dibine vurulduğu, kahkahaların sahici olduğu, yarenliğin arttığı eşsiz zamanlardı.. Tüplü siyah beyaz televizyonlarımızın karşısına geçer, her akşam saat sekizde yurtta ve dünyadaki "ajans"ları izlerdik hep birlikte, sonra da ne varsa artık sırada devlet kanalında..

 

Renkli televizyonlar daha yeni yeni çıkıyordu piyasaya, almak da öyle herkesin harcı değildi, siyah beyaz AEG marka manuel kanal aramalı televizyon hem neyimize yetmezdi; sen bilmezsin, siyah beyaz televizyonlar izlerken Beşiktaşlı oldum ben! Maçlarda bütün formalar renksizdi çünkü! Televizyon kanalları bu kadar çok da değildi şimdiki gibi, hani, bin tane olsa ne yazar, yine seyredilenler bir elin parmağı kadar.. Bazen hayret etmiyor da değilim, bu kadar çok kanal ne işe yarar, ne kazanır, nasıl yapar.. Alemin derdi seni mi sıkıntıya soktu deme sevgili, mevzu derin, madem ki açtılar kapanmasın, madem ki seyredeni var madem ki iş yapıyorlar daha çok açılsın, ülkemin parası ülkemde kalsın derim, herkes nemalansın derim, işsiz kimse kalmasın derim, işsizlik çok fena çok kötü bir şey derim.

 

İşsizlik demişken, gerçekten çok kötü bir şey işsiz kalmak sevgili, sen bilmezsin.. Her aybaşı geldiğinde tıkır tıkır aldığın maaşın artık yoktur. Elini cebine attığında en fazla bozukluklara denk gelirsin. Hastanelere gittiğinde aaa işten çıkarmışlar bunu yazııık bakışlarının üzerinde olduğunu düşünürsün hep.. Şimdi eski işyerimde arkamdan neler konuşuyorlardır acaba diye içini kemirir şeytan.. Sigara içiyorsan mecbur azaltırsın, içkiyi zaten bırakırsın, arkadaşlarınla takıldığın mekanlara gitmek istemezsin, paralar suyunu çektikçe ve yeni bir iş bulana kadar İMF'den beter kemer sıkma politikası uygularsın kendine. Hazıra dağlar dayanmamış neticede.. Akşamları koltuğa uzanıp elinde okuduğun kitapla tv karşısındaki kestirmelerin keyfi de bitmiştir artık.. Kafanda binbir düşünce uykusuz gecelere gebe.. Gazetelerin iş ilanları sayfalarını ezbere bilirsin.. İnternetteki favori sitelerin bile değişmiştir. Yenibiriş bana nokta kom, iş arıyorum nokta net, hani bana iş nokta org.. Ner'den biliyorsun bu kadar deme bana, tecrübeyle sabittir!

 

Şansın varsa eğer hemen yeni bir iş bulursun, hatta belki de bir öncekinden daha iyi daha prestijli bir iş; maaşı da imkanları da daha iyidir belki, hemen çalışmaya başlarsın, bu aylak modundan da en fazla bir ayda çıkarsın.. Üstelik öyle bir motivasyonla çalışırsın ki kendin bile şaşarsın bu azmine.. Yeni bir çevre, yeni insanlar, yeni bir iş, belki yeni bir aşk.. Küllerinden doğarsın yepyeni bir sen olarak..  Ya şansın yaver gitmezse? Ya gitmezse sevgili? İnsanı sevgilisi bile terkeder gider bir süre sonra, işsiz güçsüz adamla ne işim var der bir günün sabahında ya da öğleden sonrasında, daha da olmadı akşamüstüsünde.. Sen bilmezsin, gölgesiyle kalır işsiz kardeşimiz bir başına dört duvar arasında.. Al sana psikoloji.. Budur yani..

 

Şans diyordum ya, şans oyunlarında benim hiç şansım yoktur sevgili, inan yoktur, abartmıyorum bak. Herkesin sayısalda süper lotoda 4-5 tutturduğu haftalarda benim kuponlarım hep karavanadır.. Daha bugüne kadar 3'ten yukarı çıkamadım bu lanet olasıca şans oyunlarında. İddia yaparım ligin liderinin küme düşen takıma yenileceği tutar. Banko dediğin takımlar iki seksen yatırır ters köşeye.. Güvendiğin takımlar kendi sahalarında dört yer beş yer, ligin asansörleri liderlere diz çöktürür, bir de buna da futbolun adaleti derler, top yuvarlak derler, maç doksan dakika derler.. Derler sevgili derler.. Öyle işte.. Sen bilmezsin ama bak piyango biletlerinde de en babası son iki rakam tutturmuşluğum vardır.. O da yılbaşlarında ha.. Çeyrek bilete! Hepsi bu.. Bankaların da çok çekilişine katılmışımdır evveliyatımda lakin ancak ve ancak hep birikmiş faturaları kazanmışımdır.. Arabalar evler tatiller laptoplar telefonlar sazlar cazlar hepsi tırı vırı yani.. Bizimkisi bir şanssız bedevi ve çölde kutup ayısının seyrine doyumsuz aşk hikayesi anlayacağın..

 

Bu hayatın reklamları güzel de, kendisi pek bi yalan be sevgili.. Valla bak! Bir bak bakalım televizyonlara gazetelere.. Milyon dolarlar kazanan futbolcular mı istersin, paraya para demeyen dizi oyuncuları mı, villalar, yatlar katlar, son model arabalar, lüks yaşantılar, yetmişlik işadamlarının parayla satın aldıkları yapmacık sevgilileri mi, onlara alınan servet değerindeki pırlantalar, hediyeler mi, falan da filan da.. Dünya dışından varlıklar hani var ya rengarenk ışıklı UFO'larıyla gelseler, sadece TV'lere, gazete ve dergilere baksalar ne zengin bir gezegen yahu burası, kimse paraya para demiyor oo yeeeaaa diyecekler.. Ne bilsin garipler! Ne bilsinler bunların hepsi dağın görünen yüzünde, yani küçücük bir kısmın yaşam tarzı, hayatı, zevkleri vesaire.. Yanlış anlaşılmasın tabi burada kimsenin parasında pulunda gözümüz yok haşa! Geri kalan kısım olarak da böyle işte ekranlarda gazetelerde ağzı açık takip ediyoruz bu reklamları.. Bize de böyle güler mi yüzümüze bir gün talih diye.. Nerde! Bize anca kör Salih gülüyor sevgili.. Sen bilmezsin!

 

UFO'lardan söz açmışken, uzaylılardan bahsetmişken, anlatmadan geçemeyeceğim bak bunu, rüyalarıma bile giriyor keratalar.. Oysa ben sadece seni görmek isterim rüyalarımda.. Sadece seninle hasbıhal etmek isterim, sadece seninle birlikte olmak isterim.. Sadece seninle sevgili.. Neyse işte, ne diyordum, uzaylılar var ya bu uzaylılar, her defasında bombalayacak ülke, şehir, hatta mahalle kalmamış gibi elin Amerikalarını bırakıp gel güzelim Bafra'ya! Olm manyak mısınız siz, sıyrık mısınız? Size sinyal gönderip gel kuçu kuçu yapan hep bu yunaytıd siteyts elemanları! Ama yok! Kafamıza kafamıza indiriyorlar silahlarını tanımlanamayan araçlarından.. Modern zamanların son kahramanı ben! Bired Pit, Arnıld Şıvarzeneger halt etmiş yanımda! O derece.. Karizma bende! Bozma şimdi rüyamda da göbekli olacak değilim ya! Bir o yana koşuşturuyorum bir bu yana.. Sığınak yok! Her yer birer birer parçalanıyor Holivut filmlerinden arak sahneler gibi.. Tepemizde sinek gibi vızır vızır dolanıyorlar.. Tabi bir anda uzaylı saldırısına uğrayınca insan biraz sudan çıkmış balığa dönüyor.. Ya dostsalar da bi yanlış anlaşılma varsa diye geçiriyorsun aklından ama yok yahu anlıyorsun ki "hey dünyalı dostuz valla da billa bak ekmek musaf çarpsın" durumları hikaye hep.. Sen bilmezsin, teke tek yakalasam bir taş da ben alıp kafalarının pekmezini akıtacam Allahıma UFO MUFO demeyeceğim! Sonra mı ne oldu? Aşkımız gibi kolay kolay sona ermeyecek bir savaşın içindeyim sevgili.. Ne onlar kazanabildi ne de biz insanlar.. Mücadelemiz devam ediyor..

 

Yukarıda balık dedim ya, bak aklıma geldi.. Yok yok Karadeniz uşağıyız diye hamsiden palamuttan sazandan lüferden bahsetmeyceğim sana.. O tamamen ayrı bir mevzu! Süs balıklarım var benim güzel bir akvaryumun içinde, hepsi birbirinden güzel, demiş miydim sana.. Bazen oturuyorum karşılarına, tek tek sohbet ediyorum hal hatır soruyorum sanki anlayacaklarmış gibi beni.. Durup boş gözlerle beni seyrediyorlar, ne diyor lan bu lavuk diyorlardır kesin bak.. Türkçe bilmediklerine yoruyorum bu durumu! Ne o yoksa sen de yalnızlığıma mı yoruyorsun bütün bunları sevgili? Yorma! Balıklarım diyordum; Renk renk japon balıkları, melek balıkları, bir adet kasabanın şerifi köpekbalığı, vatoz, çöpçü balıkları.. Var.. Dı.. Evet vardılar.. Neler oldu sorma sevgili! Sen bilmezsin.. Ben de bilmiyorum! Amma velakin 2 tane melek balığının biri yok! Çöpçü balıklarının ikisi de yok! Zannımca bir tez daha sayemde kanıtlanmış oldu böylece.. Demek ki gerçekten büyük balıklar küçük balıkları yiyormuş! İyi ama bu balıkları kim yedi? Hiç mi geride bir parçası kalmaz peki? Al sana 10 puanlık bir uzman sorusu!

 

10 puanla devam edelim, elimde tam 10 puanlık 10 numara bir kitap var sevgili, al, oku, tavsiye ederim sana da.. Ben çok sevdim şahsen! Hatta o kadar ki hemen bitmesin diye gıdım gıdım okuyorum.. Sen şimdi gıdım gıdım da ne dersin bana. Sen bilmezsin sevgili; Anadolu çocuğuyuz biz! Ağır ağır, yavaş yavaş, aheste aheste, tadını çıkara çıkara demek istedim.. Nedense bir kitabı çok sevmişsem hep öyle yaparım.. Pek hoşuma gitmemişse de otomatiğe takarım bir an önce bitirebilmek için.. Huyum kurusun! Kitapçılarda yeni çıkan kitapları incelerken bazen çaktırmadan kitapların kokularını içime çekerim. Ne salak şey bakışlarına maruz kaldığım da olmuştur tamam itiraf ediyorum.. Ama benimki başka türlü bir kitap sevgisi ne yapayım. Kitap fetişisti mi? Yok canım daha neler! Ha, ne diyordum, okuduğum kitaptan bahsediyordum. Yok, konusunu anlatmam, cıx, olmaz.. Seveceğine inanıyorum, beni nasıl sevmişsen bu kitabı da öyle seversin, sevme ihtimalin yüksek yani, sevebilirsin, öyle düşünüyorum, ihtimal dahilinde, aman be al oku sev işte, adamı ayar etme sevgili! Emrah Serbes'in Deliduman'ı.. Emrah Serbes mi kim? Ohoooooo..

 

O değil de dışarda bir deli yağmur yağıyor ki sorma sevgili.. Ben de böyle bir yağmurda aşık olmuştum sana, sen bilmezsin.. Sırılsıklam! Öyle sevmişim ki seni içime işlemişsin! Dedim ya, sen bilmezsin.. Bilme de zaten!

( Sen Bilmezsin Sevgili.. başlıklı yazı Maikaradeniz tarafından 19.11.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.