Keramet yeni günde mi
şu sefil kelimelerin dirayetsizliğinde mi?
Kızılca kıyamet kopsa
da umurumda mı umarsızca yaşayıp giderken…
Ne tuhaf bir döngü
imiş, ne kuvvetli ve sönmez bir yangınmış misillenmişçesine ve
ötekileştirilmişken.
Binlerce duygunun tezahürü
yansırken içimdeki aynaya bir tek görüntün kalıcı o boşlukta yuvarlanırken.
Biraz dolu biraz boş derken dünya biteviye koşturup duruyor insanlar. Yürüyor
muyum yoksa sabit bir noktada tek ayakta cezamı mı çekiyorum kim tarafından
verildiğini bu cezanın bilmez iken. Ne de olsa herkes girizgâhta çok güçlü bir
tablo sergiliyor ve derken tüm kartları açıkça diziyorlar masaya. Aslında
kartlarını açık oynayanlardan dahi şüphe duyuyorum. Sağ gösterip sol vuranlar
yok mu? Sahi bunu nasıl beceriyorlar hala çözemedim. Siyaha beyaz demek kadar
meçhul bir varsayım artık yitip gitmiş olan şu güven denen mefhum. Tarafınca
inandırıldığım ve derken ters köşeye yatıp allak bullak olduğum.
Bitimsiz ve emsalsiz
bir fırtına yerle bir eden. Ne de olsa rüzgârın nereden eseceğini ömür boyu
tahayyül edememiş bir varlığım. Evet, sadece bir varlığım sen gibi, biz gibi,
onlar gibi. Tüm şahıs zamirleri ama asla biz olamamış bir tezahür adı senden ve
benden ibaret. Ne yazık ki görüntüde bile yer işgal etmeyen.
Durduk yere sever mi
insan ya da hibe eder mi varlığını umarsızca ve karşılıksız verir mi yüreğini
yanıldığını bile bile…
Yoksa bir yanılsama
mıdır gözlerdeki o ışıltı ki çoktan hükme varmıştır benlik ben olmaktan çıkıp
karışmıştır çoğula tekil hacmini yitirip. İşgal eden ne çok duygu eşlik ederken
esaret.
Adı var ya sanı…
Görünen ya
göremediğimiz o resim kuytulara gizlenmiş…
Kolayca
ayrıştırdığımızı sansak da eleyemediğimiz nice sakil duygu israf ederken anı ve
zamanı.
Bir var bir yok, derken
buharlaşır duygular gibi bir yanılsamada bulunmak da olası ama bitimsiz
duygular kovalarken peşi sıra nereye kaçıp nerelere saklanmalı.
Hidayete ermek iken
göstergesi ömrün sona bitimsiz ve son hızla yakın durmak aslında
vazgeçilmezimiz olanın hıyaneti var olduğuna kalben inanıp ziyan olduğumuz.
Kılı kırk yarmak en baş
meziyetimiz iken tutarsızca ve safça savrulmak kıdemli rüzgârların öbek öbek
yığdığı yapraklar arasında. Dalından kopmak üzere belki de çoktan kopup ıssız
bir liman aramak bilemezken dibi boylayacağını.
Duyarsızlığın tavan
yaptığı bir yoksunluk kadar can yakan ve usulca sığınırken kabuğumuza ve bin
pişman kırmak adına o kabuğu defalarca kırılmışken ve acımasızca hüküm sürerken
keyfinin ehli düşler haricimizde görmekten hicap ettiğimiz.
En çoktan sıfıra inmek
kadar bariz bir yenilgi adı var sanı yok.
Oysa çoğalmak ve
çoğaltmak ümitleri erişimin imkânsızlığında. Sükûnete ve Yaradan’a sığınmak
yine ve yeniden yanlışı görüp yolun yarısından dönmek geriye kifayetsizce ve
dirayetsiz, tutanaksız tüm o muhalif duygularla ve garip sanrılarla.
Yıllar nasıl da büyük
bir devinim ile terk etmiş de haberim/iz yok. Sahi, daha dün doğmuştum. Daha
dün adımlıyordum okulumun yolunu. Nereye gitti onca insan? Hani nerede
oyuncaklarım…
Bilmedim, bilemedim
ömrün kifayetsizliğini. Tahmin dahi edemedim anın yitip devrildiğini. Bir o
kadar çocukça, bir o kadar masum… Hala, desem ve bir kez daha gülsem doya doya…
Yarım kalmışlıkların
verdiği o sancı geçer mi acaba yoksa bir ömür mü sürecek bu acı…
Ya eklenen biteviye,
sürgün yanılsamalara ne demeli…
Ne fark eder bir
yoksunluk daha eklense ya da çoğalsam azalırken sanrılarım.
Onlar, dediğim ise
tanıyıp tanımadığım her kim ise kocaman bir topluluk oluşturmuş. Ve ne yazık ki
bu tabloda da bana asla bir yer verilmedi. İstisnasız üstelik.
Siz, derken hep saygılı
oldum karşımdakine. Saygıyı hep ekledim sevgiye. İçine türlü aperatif kattım ve
katmaya da devam ediyorum. Bir tutam hoşgörü ekledim her seferinde ve yanında
sonsuz samimiyet ve iyi niyet. Ana menü sevgi oldu soframda ama kimse de eşlik
etmedi bu sofrada ben yudumlarken şifalı suyumu ki o su hep giderdi
susuzluğumu. Zemzem suyu kadar kutsal ne de olsa Rabbim elleriyle içirdi bana.
Gün bitiyor, ömür
geçiyor hala eveleyip duruyorum ne varsa.
Kapatıp giderken kapıyı
dönüp son kez bakıyorum tekil yalnızlığımın hidayete erdirdiğine inandığım o
tedirginliğimin. Ve cız ediyor içim her terk edişin verdiği o yanılgı ve
sayısız öngörü ile. Bitap düşmek kadar yılgın düşlerim de bir o kadar sancılı
bu müphem düzenekte bir yer bulmaya gayret ederken. Zaten tüm yaptığım bu: Direnmek
ve çabalamak adsız sansız yarınlara kavuşma ümidi güderken. Artık ne olacaksa
olsun, diye bir serzenişte bulunmuyor da değilim doğrusu. Gerçi ne olacak o da
ayrı bir soru ama illa ki de bir şeyler olmalı gibi garip bir hissiyat işgal
ederken zihnimi bu sefer yürek sızlanıyor ve sürekli çelişirken mantığımla
yorgun düşüyorum gündelik kaygı ve telaşlarımdan.
Denkleştirmeye
çalışırken acıyı ve mutluluğu görüyorum ki terazinin ayarı çoktan kaymış.
Uzaklara dalarken gözlerim kayan bir yıldız milyonlarca ışık yılı uzağından
ümit ekiyor kara toprağa ve filizleniyorum yeniden.
Kopmak andan bu olsa
gerek. Ve kopmak derken kavuşmak yeniden ne ya da kim olursa olsun.
İşte bir gün daha erdi
nihayete sonlanırken bitap hayallerim.
Kim bilir neler saklı
yarının kucaklarında kucaklanmayı bekleyen…