Yetinmek bir gizemse
arka bahçesindeyim yalıtılmış sözlerin. Bir bir ayıklamak belki de payıma
düşen. Ve daha nicesi kefareti ödenen.
Tümden kaybolmuş ve
seyrelmiş tüm varlıklar. Uzağında belki yakınında durmak ise tek çare varsın
defalarca savrulayım. Asla da hicap etmem, etmedim de. Yeter ki çalıp çırpmasınlar.
Ezelden beri
kilitlediğim o bahçenin kapısı ve eşlik eden arşa uzanan duvarlar. Ola ki sızan
bir ruh göreyim kaybolurum anında, karışırım sonsuzluğa.
Bir kez izin vermiştim
sadece bir kez karışmak adına yabancı dünyalara ve bir kez idi varlığımın
işgali. Asla düşmem aynı hataya ne de eşlik ederim yalanlara hepten yankılanan
üstelik fütursuzca.
İmgelerin belli
belirsiz tahayyülü kadar yakındım varlığına, yoktan var olmuş iki kişilik
dünyanın son kumanyası idi paylaştığımız. Lokma lokma yedik, bölüştük aşımızı
kayıpta iken aşk. Bedelsiz sanmıştım bilemedim saf ruhumun katledileceğini.
Tasarrufundayım artık
aşkın da vefanın da.
Bir kıvılcım yetmişti
oysa tek bir kıvılcım. Yangının tam da ortasında tutuştu hayallerim, depreşti
mazimin yankıları ve seyreldi zaman hele ki var olduğuna inandığım varlığının
esef verici bencilliğini duyumsadıktan sonra.
Yetinmek ise payıma
düşen sonuna kadar arkasındayım tevekkül ederken üstelik kendimi bildim bileli.
Ve bildirdim kendimi,
korunaklı düşlerimi bir bir serdim ayağının altına ezeceğini bilmeden. Bilemedim,
ihtimal dahi veremezken defalarca öldüm. Defalarca boyut değiştirdim.
Karıştım hepten
sonsuzluğa, kovuşturuldum acımasızca ve ve…
Virgüller koydum
sayısız kere ve onlarca soru işareti keza başım dertte hala cevabını
bulamadığım ne varsa işgal eden benliğimi. Ama umarsızım hiç olmadığım kadar
koca bir nokta ile sonlanmışken hikaye.
Kahramanları romanların
kalemin dürtüsüyle gidip geliyorlar derken ömürler katlediliyor ihtiras yüklü
egolarla. Bu yüzden yazmaya olan düşkünlüğüm ve bu yüzden duyduğum o büyük aşk
kelimeler ihanet denen mefhumun varlığından bihaber iken.
Kıyısındayım belki de
ölümün belki de geciktirilmiş sonlarımıza adım adım yaklaşırken kudreti ile
yaşama sevincimin erteliyorum yarınları ana odaklı ve dünden muaf. Muaf tutulmadım
mı her daim ve uzağında kalmadım mı? Zorlandım hiç olmadığı kadar. Tahammül sınırlarım
ihlal edildi binlerce kez. Karşılığında cezalandırılmak akla zararmış.
İstekler ve sunumlar
bir yanda izafi görüntüler gölgeleri oynaşırken…
Ya ben… Hayır, ben bir
gölge değilim her ne kadar bir gölge kadar silik addedilsem de kimi tarafından.
Etten kemikten teşekkül etmem asla önem arz etmiyor zira varsa yoksa her daim
beni zora sokan şu duygularım. Mantıkla örtüşmeyen ve yokuş aşağı beni
yuvarlayan.
Tarafımca tutulan tüm o
tutanaklar. Her şey bir bir kayıtlı, şüphen olmasın her ne kadar ben sayısız
şüphe içerisinde debelensem de… Tek şüphe etmediğim benliğim ve gerçeklerin bir
bir önüme serilmesi.
Bilsem ne olur bilmesem
ne değişir. Şu ahir ömrümde neyi değiştirmeye yetti ki gücüm.
Kurulu bir saat geriye
doğru işleyen her ne kadar sürekli geç kalsam da. Her şeye ama her şeye geç
kaldım hem de kendimi bildim bileli. Geç kalmışlığımın verdiği o telaş yüzünden
hep elim yağım dolaştı birbirine. Ne paniğimdir ve nasıl pireyi deve yaparım.
Eh, bu saatten sonra hangi oranda değişebilirim ki her ne kadar değişme arzusu
ara sıra esir alsa da benliğimi. Değişmek ya da değişmeye zorlanmak hep zoruma
gitmiştir. Kimseye benzemek gibi bir niyetim yok madem hangi koşula intibak
etmek için hangi kalıba girmem beklenir, onu da anlamış değilim.
Sığınmak mı sığınak mı?
Bu da ayrı bir soru kendimi konumlandırırken ne olduğuma dair. Aslında her iki
seçenek de mevcut portföyümde.
Ulaşmak mı ulaşılmaz
mı? Sanırım doğru cevabı biliyorum.
Zikretmediğim ne çok
şey var o kadar çok atıfta bulunmuş olsam da.
Anlaşabilmek için
fasikül dolu söylemler sarf etmek değil ki önem arz eden.
Gözleriyle birbirine
neler neler anlatır ortak frekansta buluşmuş yürekler, dostlar ve aşıklar. Bin kez
de küsseler yeniden barışmak mümkündür ve barışıp devam ederler yola eşliğinde
sevginin. Anlamak isteyen herkes bakar birbirine, susar ama konuşur sessizlik
hüküm sürerken.
‘’Ve susmada bile
Sözler, yalvarmalar
vardır.’’ (Tasco)