Öfkesine bir kez daha
yenilmişti işte. Yine yeniden nelere mal olacaktı bu ivedi karar kim bilir…
Usulca kapadı
gözlerinin geçirdiği bu öfke nöbeti sonrasında. Bildiği tüm duaları sıraladı
ardı ardına.
‘’Hadi, kızım
sakinleş.’’ deyip bir yandan teselli ediyordu ezik kalbini.
Bir anda boyut
değiştirmişti. Yine o küçük kızı gördü karanlığın tam da ortasında. Ne zaman
geçmişe dönse kesişirdi yolu o çelimsiz, küçük kızla. Yıllar öncesine gitti…
‘’Süreyya, güzel
yeğenim benim. Hadi, gel amcanın kollarına.’’
‘’Hayır, amca.
İstemiyorum. Hayır.’’
‘’Gel. Söz. Bu sefer
yakmayacağım canını. Hem bak ne hediye aldım sana. Merak etmiyor musun?’’
‘’Hayır, amca. Sonra
canım çok yanıyor.’’
‘’Gel buraya. Bak kimse
yok ikimizden başka. Gel, dedim yoksa her şeyi anlatırım annene. Sen de
çekersin cezanı.’’
‘’İyi de amca ben ne
zaman istedim ki. Hem annem bana çok kızar, biliyorum. Sakın bir şey deme
anneme. Sakın.’’
‘’Eğer gelmezsen
anlatırım herkese nasıl kötü ve yaramaz bir çocuk olduğunu. Görürsün sen o
zaman.’’
‘’Hayır, amca. Sakın
anlatma. Bak, bu son olsun. Söz ver bana.’’
‘’Anlaştık Süreyya. Bak
ışıkları da söndürdüm.’’
Aniden açtı gözlerini
genç kadın. Yaşa boğulmuştu gözleri farkında olmadan. ‘’Unutmalıyım. Unutmak
zorundayım’’ diye kıvranıp duruyordu bir yandan. Duyduğu çığlık ile irkildi.
Farkında olmadan çığlık attığının yeni farkına vardı.
Aradan nice yıl
geçmişti geçmesine de hala unutamıyordu amcasının yaptıklarını. Tam olarak
hatırladığı söylenmese de zihnine kazılanların izini bir türlü silemiyordu.
Biliyordu zira. Mecbur kılındığı o garip ve çarpık ilişki hala koruyordu
mevcudiyetini canlı canlı.
Olanların tek sorumlusu
olarak hep kendini görmüştü önceleri ta ki sevdiği adamla evlenene kadar.
Kocası olanlar hakkında hiçbir şey bilmese de gece odalarına çekildiklerinde
kadının tedirginliği hep bir paravan olmuştu aralarında. Geçmişiyle ilgili
şüpheler taşısa da adam asla zorlamazdı Süreyya’yı üstelik konu ne olursa
olsun. Karısına duyduğu sevgi, gösterdiği anlayış sayesinde beraberliklerini
sürdürme gayreti içerisindeydiler. Gerçi oldukça zorlanıyorlardı ama diğer
yandan da birbirlerine duydukları sevgi her şeyin önündeydi. Zaman içerisinde
başa çıkamayacaklarını anladıklarında bir uzmandan yardım almaya karar
vermişlerdi. Ve gün geçtikçe bunun oldukça faydasını görmeye başladılar.
Süreyya’nın geçmişiyle
ilgili zihninde dondurduğu tüm görüntüler yavaş yavaş açığa çıkmaya başlamıştı
görüştüğü terapist sayesinde. Yine de fazla detaylara girmiyor ve ket vuruyordu
kendine seanslar sırasında.
Süreyya’nın öz amcası
ile olan bu garip yakınlaşması babasının ölümünden sonra başlamıştı. Önceleri
nadir geldiği bu eve daha sık uğrar olmuştu adam. Süreyya’nın annesi ise bir o
kadar mutluydu gösterilen bu ilgi neticesinde. Fazlasıyla saf ve iyi niyetli
bir kadında zahir. Ve insanlar hakkında bir o kadar mülayim. Hele ki konu
rahmetli eşinin ağabeyi oldu mu nasıl da mutlanırdı yalnız kalmadıkları için.
Eşinin ölümünden sonra bir fabrikada çalışmaya başlamıştı kadın. Ne zaman
fabrikada mesaiye kalsa güvenle emanet ederdi Süreyya’yı amcasına. Zaten sonun
başlangıcını hazırlayan da kadının bu
tutumu idi.
Kız çocuğu olmadığı
için görünürde Süreyya’yı gözünden sakınırdı adam. Sözüm ona şefkatli, müşfik
ve sevecen bir akraba! Ne de olsa kardeşinin yadigârlarına sahip çıkıyordu. Ta
ki cinayetten hüküm giyene kadar. Çalıştırdığı kahvehanede karıştığı bir
kavgada ortağının ölümüne sebebiyet vermişti. Bir anda gelişen bu olay
neticesinde uzun bir zamana tekabül eden hapis cezasına çarptırıldı adam.
Süreyya’nın annesi çok
üzülmüştü bu duruma diğer yandan Süreyya’nın içi oldukça rahatlamışken.
Hala annesine
anlatamadığı bu sırrı ve ayıbı zihninin derinliklerine gömdü küçük kız. Ne
zaman aklına gelse olanlar düşünmemeye çalışır ve gizli gizli ağlardı.
Anlam veremediği bu
davranış ergenliğe adım attığında zihnini daha da kurcalar olmuştu. Kimselere
bahsetmemesi gerektiğini biliyordu izafi bir korku neticesinde. Gün geçtikçe
gelişen, serpilen bedeni ise bir yandan yanlış giden bir şeylerin olduğu
sinyalini vermeye başlamıştı. Artık çocukluktan çıkmış bir genç kız idi ve bir
sürü çekinceleri ve korkuları olan. Mümkün mertebe vücudunun belirginleşen
hatlarını istem dışı gizlemeye çalışıyordu.
Aklı erdikçe geçmişin
küllerinden bilincine taşınmaya başlamıştı yaşadıkları. Seziyordu ve
mütemadiyen suçluyordu kendini. Düşünmemeye çalıştıkça daha da saplanıyordu
karanlığın is kokan belirsizliğine.
Zaman içinde yeni
korkulular eklenmeye başladı. Amcasının tahliye olmasına şunun şurasında az bir
süre kalmıştı. Yine aynı döngüye girmek en büyük korkusuydu. ‘’Yine, yeniden
olursa’’ diye endişe duymaya başlamıştı. Düşündükleri itibariyle işin içinden
çıkılmaz bir hal almaya başladı yaşantısı.
Tek çaresinin ne
olduğunu anlamıştı artık. Durumu annesine anlatmalı ve boşaltmalıydı içini.
Bunun bedeli ne olursa olsun anlatacaktı her şeyi. Sonucunun ne olduğunu
kestiremese de kararlıydı annesiyle konuşmaya. Yeniden aynı olayları yaşamanın
önünü almalıydı.
Ve korktuğu başına
geldi genç kızın. Yıllar sonra çıkıp gelmişti adam evlerine üstelik hiçbir şey
olmamışçasına ve bilmeden aslında Azrail ile olan randevusuna geldiğini…
Yarı uykulu yarı uyanık
çalan telefon ile irkildi Süreyya daldığı hayal âleminden.
Telefonu açmasıyla yüzü
aydınlandı genç kadının. Arayan annesiydi, ziyaretine bekleyen çileli anacığı.
Kısıtlı bir zaman diliminde konuştu ana kız ve özlemle, göz yaşlarıyla sesleri
de duyguları da birbirine karıştı.
‘’İki saate kadar
oradayım anneciğim. Çok özledim seni hem de çok.’’ Deyip kapattı telefonu.
Bir yandan da
söyleniyordu görüş gününe geç kaldığı için.
‘’İş ki geç kalmasam’’
diye mutfağa geçti. Annesinin en sevdiği yemekleri günler öncesinden hazır
etmişti. Özenle yerleştirdi hazırladıklarını geniş ağızlı torbanın içerisine.
Elleriyle yaptığı çilekli pastayı da en üste koydu.
Hapishane yönetimi izin
verse neler neler götürürdü annesine. Aslında kimselerin görmediği, bilmediği
bir hediye taşıyordu ki annesini havalara uçuracak.
Usulca okşadı henüz
belirginleşmemiş karnını. Kocaman bir gülümseme yerleşti yüzüne eşlik ederken
bir iki damla yaş.