Çocuk "Mektup var mektup!" diye bağırarak evin önüne geldi ve kapıyı çaldı. 'Abla mektup var size, aç kapıyı çabuk!' diye seslenerek kapıyı hızlı hızlı ve sert bir şekilde kaç defa çaldı. "Tamam geliyorum!" diye cılız bir ses duydu ama mektup gelmişti ve zarfın üzerinde de acil yazıyordu.


            "Zarfın üzerinde Küçüğüm'e diyor ama adres burası yazıyor. Adres doğru ama Küçüğüm kim bilmiyorum." diye seslendi çocuk kapının ardındaki gizemli sese. "Küçüğüm kim cümle alem bilmiyor, bilmesine de gerek yok! Belki hayali, belki sahi...Kimseyi alakadar etmez! " diye yanıtladı çocuğu, dünyanın en güzel sesine sahip kadın. Çocuk biraz da heyecan olmalıydı diye düşünüyordu ve alacağı harçlıkla bir külah dondurmanın da hakkını vermek istiyordu. Kapı açıldı nazenin bir el tarafından ve uzanıp alındı  mektup  çocuğun elinden,  harçlığı verildi en güzelinden. Kapıyı açan nazenin elin dış kısmında bir papatya dövmesi vardı. Kalp şeklinde bir papatyaydı bu ve papatyanın içinde K ve E harfleri vardı. Bir aşkın imzasıydı bu belli. Aynı işaret zarfın üzerinde de vardı çocuk anladı ama aklı harçlıkta olduğu için sormadı. Çocuğa yüklüce bir harçlık verildi.


            - Bunu hak ettin Küçük, dedi nazenin kadın. Çocuğu uğurladı, kapıyı kapattı ve zarfı çabucak yırttı. Ve mektubu göğse şöyle sımsıkı bastırdı. Kokladı doya doya. Her satır yüreğe işliyordu adeta! Gözler nemlendi doğal olarak! Tane tane okumaya başladı sevgili, mektubu.

.........................


            Mektubun ilk cümlesi şuydu "Canım E, lütfen bu mektubu Ferhat GÖÇER'İN  Sarıl Bana'sı  eşliğinde oku" diye yazıyordu.

            "Sevgiliye mektup var.

            Acele yazıyor zarfın içinde.

            İşlemeli kağıtta adı var sevgilinin.

            Bak hele! " Kız, mektubun girişinde bu notu ve  paylaşımı görünce K ile aralarındaki takılmaları hatırladı. Ne kadar içten ve güzeldi diye düşündü. Hemen internetten mevzu bahis olan şarkıcıyı ve şarkısını buldu. Sesini açtı bilgisayarın ve şarkı eşliğinde büyük bir heyecanla mektubu okumaya başladı.


            Sevgiliye,


            Sana bu satırları köhnemiş bir şehrin yerle bir olmuş kalbiyle değil gökle bir olmuş şekliyle yazıyorum.Beni cehennemden çekip aldın.Teşekkür ederim sana. Bu cehennem fiziki bir cehennem değildi. Ruhi ve ıstıraplıydı. Nerden nereye geldiğimi biliyorum. Mektubun başında yazdığım şarkıyı 'gözleri ve kalbi sen' bir şekilde dinliyorum. Seni daha iyi anlayabilmek ve hissedebilmek için bunu yapmam gerek.Ve hayaline sarılıyorum ama sımsıkı olmuyor toz bulutu gibi yok olup gidiyor.


            Daha elini tutamadım. Yüzüne bakamadım. Sesini can kulağıyla duyamadım. Öyle bir sarıl ki geldiğinde akan sular dursun, yıldızlar düşsün, insanlar donsun. Olabilecek en uç şeyler neyse olsun. Tek sarıl bana, doyasıya... İç beni kanasıya...Susamış dudağıma değ! Kalbimi öp!


            İçime ne kadar da işledi bu şarkı gece gece... Dilimde üç hece adın, herkese bilmece... Bir ela göze bakan anlar seni,  bir kaynak suyu içen bilir seni! Ve hikayelerimden tanır herkes seni! Şiirlerimden...Ki seni tam anlatacak şiirimi yazamadım. Yazamayacağım da! Çünkü sana ne söylersem hep bir eksik olacaktır. Eksik yazmak ve yaşamak istemiyorum seni. Tam yaşamak istiyorum. Durmadan sarıl bana acele et! Üşüyorum sen beni bıraktığında. Kan çekilir ya damardan, can çekilir ya bedenden,  sen beni bırakınca öyle oluyorum birden. Çok sensiz kalmışım çok! Tarifi yok be papatyam! Can çıkar ya tenden öyle...


            Sarıl şimdi bana hissedeyim seni; etini kemiğini ... Nefesini, sesini, saçının her telini, güzelim elini, kaşını gözünü, ağzını dilini, boyunu posunu, huyunu suyunu... Çok sarıl bana az kalsın herkes, her şey... Çoğumsun sen benim, dağ gibi sevmişliğim, gök gibi yüceltmişliğim yer gibi kutsamışlığım. Bırakma beni el içinde bir başıma, koyma beni öyle öksüz bu aşkta, ağlatma bu yaşta! Yok böyle bir çile!


            Sarıl bana aşkım sımsıkı... Kalbimiz zaten sıkı fıkı... Bırakma beni bana, mantıklı düşünemiyorum.Aklım hep sende bu yüzden sağlıklı fikredemiyorum.Seni sevmekle o kadar meşgulüm ki diğer bütün işlerim ikinci iş gibi geliyor bana. Sen sarıl bana birtanem! Bırakma hiçbir Allah'ın kuluna. Aşkım olduğundan beri aştım kendimi. Ben bile beni tanıyamıyorum. Ne kadar da güzel düşünüyorum ne kadar da özel olduğumu hayal ediyorum. Ne kadar da hazine sahibi olduğumu düşünüyorum. Güzel düşünmemin nedeni sensin Küçüğüm. Kendimi özel hissetmeme sebep de sensin. Ve hazinem de sensin. Altın gümüş kaç ayar kalır ki yanında? Kaç para eder senin karşında!


            Sarıl bana kır kemiğimi, o denli sarıl bana diyorum. Anlasana sensiz geçen günleri tahribatını...Ben benlikten çıktım sen de senlikten çık. Biz'de buluşalım. Sarıl bana, katıl... Atıl bana, sarıl!

            Sarıl-sana bana!

...........


Kapı çaldı tekrar, mektup sol yanında konuldu göğsün hemen.

Mektubu getiren çocuktu kapıyı çalan.

-Hayırdır noldu çocuk?

-Abla K ve E ne demektir onu merak ettim di! Hem senin elinde gördümdüydü, hem de zarfın üzerinde vardıydı.

-Git işine çocuk! dedi kadın gülerek! 'Git işine Allah aşkına çocuk!' dedi tekrar, kapıyı kapatarak...

 

 

( Sarıl-sana Bana başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 26.10.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.