Havada insanın tenini
okşan ılık tatlı bir rüzgar… Eserek
okşuyordu göl kenarındaki kırmızı evin minik pembe panjurlarını az öte de
yüzünü güneşe dönmüş beyaz papatyalar neşeyle bir birleriyle paylaşıyordu ılık esen rüzgarı.Masmavi
göletin yanın da sevimli bir gelincik gibiydi bu küçük ev, yürümekten tahtaları
aşınmış minik bir patikayı andırıyordu gölete uzanan merdivenleri, gölet tüm
dinginliğiyle yılan gibi kıvrılıyordu kırmızı gelinciği andıran evin sol
tarafından, bu tabloyu tamamlayan iki söğüt ağacı serinlik hediye ediyordu yorgun
bedenlere, kendi yorgunluğuna aldırmadan, veranda da boş bir salıncak
selamlıyordu çok uzaklardan gelen ılık tatlı rüzgarı, çıkarttığı kulak
tırmalayıcı gıcırtılarıyla, evin önünde gölete yıllarca korkuluk olarak görev
yapmış tahtalar bir bir bırakıyordu tutunduğu dostlarının kollarını, yağmurlardan
ve rüzgarlardan aşınmış, yaz aylarında tahta kurularının içine ev yaptığı
korkuluklar.
Tüm sessizliğiyle zaman akıp giderken
gökyüzünden gürültülü bir şekilde geçen karga sürüsü selamlıyordu kırmızı
gelinciği andıran küçük sevimli evi, ve sessizlik kısa bir süreliğine köşesine
çekiliyordu, yemyeşil çimenlere uzanmış güneşin ve tatlı tatlı esen rüzgarın tadını çıkartmakta olan sarı çizgili gri gözlü kedi başını miskince kaldırıp
baktı onlara, sonrasında açlığını hatırlayarak tembelliğin tetiklediği
miskinlikle yarım kalan öğle uykusuna ön patilerini yalayarak devam etti.
Göletin dinginliğine kendini bırakmış
ördekler öğle banyosunu yapmaktaydı, kapı aralığından duyulan insanın ruhunu
okşadığı kadar hatıralarına da götüren bir müziğe eşlik ediyordu rüzgar sonrasın da veranda da uyuyan kadının saçlarından usulca geçip pembe panjurlara
can verdi, pembe panjurlar kendi aralarında gıcırdayarak selamladı rüzgarı,
merdivenlere açılan tahta kapı da usulca açıldı gölete doğru, içeri davet eder
gibi rüzgarı.
Verandanın korkuluklarında ikamet eden
mor menekşeler usulca gülümsedi güneşe, yapraklarının arasında saklanan minik
böceklere aldırış etmeden, güneş tüm cömertliğiyle sıcaklığını hediye etti bu
huzura.
Veranda da kitabını kollarına almış,
koltukta içi geçmiş kadının yüzüne gülümsedi güneş, söğüt ağacı kıskanmış
olacak ki usulca sakladı kadının yüzünü gölgesine, saçlarından geçti rüzgar tüm
şefkatiyle okşayarak, tahta merdivenlere dokundu göletin serin suları
gıcırdatmadan tüm şeffaflığıyla okşadı güneşin kuruttuğu tahtalarını.
Pembe panjurlardan taşan müziğin sesi
ninni gibi huzur veriyordu doğaya orkestrasının parçası olan rüzgarla, merdiven
kapısının aralığından evin içine doluyordu sıcak yaz günün varlığı, sehpada ne
zamandan kaldığı bilinmeyen meyve suyunun tadını çıkarıyordu bal arısı, az öte
de şezlongun üzerinden rüzgarın okşayışına karşı koyamadan sayfaları açılmış
kitap sessizce bıraktı kendini tahta zemine, mutfak masasının üzerinde kalan
iki çay bardağı haber veriyordu evdekilerin varlığını, hemen yanında solmaya
yüz tutmuş ,suyunun rengi kahverengiye dönmüş dalından ne zaman koparıldığı
belli olmayan kırmızı güllerin yaprakları bir bir düşüyordu tahta zemine gitme vaktinin
geldiğini haber verircesine, açık pencereden mis gibi yaz havası saklıyordu
yemek kokularını açlık hislerine karşı, sadece minik karıncalar uyumuyordu kış
hazırlıkları için çalışmaya çoktan başlamışlardı, camdan dışarı çıkıp rengarenk
çiçeklerin üzerinde koşmayı diliyordu sarı renkli kelebek, onu dışarı çıkaracak
bir yol arıyordu ve kimse ona yol göstermiyordu yarı açık pencere kenarından
mutfağa dolan rüzgar haricinde.
Saçları rüzgardan darmadağın
olmuş uyuyordu kadın, kitabının yarı açık sayfaları rüzgarda gücü yettiğince dalgalanarak uçmak
istercesineydi kadının kollarında, beyaz
elbisenin üzerine konan uğur böcekleri renk getiriyordu kadının elbisesine
kırmızı benekli desenler gibi, söğüt ağacının kolları saklarken kadının yüzünü
güneşin sımsıcak yüzünden, tahta merdivenlerden ağır ağır ayak sesleri
geliyordu, ellinde baharın renklerini taşıyan çiçeklerle bir adam yaklaşıyordu...
Kadının verandadaki resim tablosunu andıran halini izliyordu, saçlarını esen rüzgarın hıncından kurtarmak için kulaklarının arkasına sıkıştırdı.Bir adım daha
attıktan sonra yüzünün gölgesi uyuyan güzelin yüzüne düştü, kadın koltukta
kıvrıldı, kitap tam bu anda bağımsızlığını ilan ederek uçmak istedi ama fazla
uzağa gidemeden tahta verandanın üzerine çakıldı, kadın derinden
gelen bu bağımsızlık mücadelesinin sesine kırpıştırdı gözlerini, varlığının
gölgesi yüzüne düşmüş olan yüzü seçmeye çalıştı elini korumalık yaptı gözlerine,
güneşin ışığından açamadığı gözlerine... Adamın rüzgardan dalgalanan saçlarını
gördü önce, sonra ellerinde güneşin ışığından renkleri seçilemeyen çiçekler
dikkatini çekti ve yavaşça doğruldu, karşısında kendisi için divane olan
sımsıcak gülümseyen gözlere baktı yarı açık kapalı gözlerle.
Rüzgar saklamaya
çalıştı ikisinin de gözlerini kendi saçlarından ve ikisi de gülümseyerek
araladı saçlarını, adam bir adım daha atarak kadının dizlerinin dibine diz
çöktü, kadın adamın saçlarını aralayarak yüzünü aydınlığa kavuşturdu ne çok
seviyordu bu saçları, her gün okşamaktan zevk duyduğu erkeğinin saçlarını,
usulca dudaklarını aralayarak sevgisini kondurdu saçlarına deli olduğu adamın
yanağına, ve ellerinden kendisi için olan çiçekleri alırken usulca kulağına
fısıldadı.
“Seni bekliyordum”