Her insanın  farklı bir iç dünyası var;  algılamaları, etkiye karşı tepkileri ve düşünce sistemi yönünden...

Bazıları olanları kavrayamaz gayret etse de kapasitesi müsait değildir veya o "mod" ile tanışmamıştır.

Bazıları  öfkesine kapılıp  ilk ânda olumsuz  tepki gösterir, sakinleşince düşünüp pişmanlık duyar.

Büyük bir kesim de olumsuz anılarını tekrar tekrar yaşayıp labirent gibi kısır bir döngü içinde kalır.

Çoğunluğu gençlerden oluşan yeni nesil de  "gününü gün etmeyi" yaşam normlarından olarak kabul eder.

Güven oluşturan;

Üçüncü boyut düşünce sistemi:

Yeryüzünde yaşayan tüm insanlar için geçerli bu sistem kişilik gelişmelerine, toplumsal ilerlemeye ve devletlerin yıldızlaşmalarına yol açan bir sistemdir geleceği görebilme ve planlama...(fütürizm)

Örneğin;

"Yakın zamana kadar borç içinde kıt kanaat geçinen bir aile şimdilerde nasıl  refah içinde olabilirler" sorusunun cevabını elbet kendileri bileceklerdir aile dışındakiler nereden bilsinler?

Öncelikle böyle devam edemeyeceği kanaatiyle  "geleceği görme" çabasına girmişlerdir. Çocukların büyümekte olup masraflarının gün be gün daha da artacağı varsayımıyla daha çok çalışmak  hatta ek işler yapmak gerektiği fikriyle bir "plan" oluşturmuşlar,

Ve planlarını uygulamışlardır...

Gıpta ederiz gelişmiş ülkelerin özgüveni yüksek vatandaşlarına...

"Ben Amerikan vatandaşıyım" diyen bir Amerikalı turistin rahat tavırlarıyla yüzündeki ifadeyi ve bedenindeki kasıntıyı  fark ederiz de bu yüksek özgüvenin sebebini düşünür müyüz?

Kişisel ve tabi oldukları devletlerince uygulanan  kural ve planları var ve taviz vermedikleri prensipleri...

Devletlerine bağlılar örneğin vergi kaçırmayı düşünmezler kaçırdıklarında cezanın ağır olduğunu bilirler.

Bizde mi?  Gülümsemektesiniz, tahmin ediyorum :-)

Bilindiği üzere 1961 yılından itibaren  Almanya'ya işçi göndermeye başladık.

Ticaret yapan bir Alman vatandaşına bizim cingÖz Türk işçisi nasıl vergi kaçırılacağını öğretmek istemiş. Alman vatandaşı ânında  reddederek:

-Ben yaparsam  başka bir arkadaşım da kaçırır vergiyi, sonra daha başka başka kişiler de kaçırınca  devletimiz ne hale gelir!  Biz bu ülke vatandaşıyız, ülkemiz her yönden güçlü oldukça bizler de güçlü oluruz. Sen o bildiklerini kendine sakla, ben duymadım, sen de söylemedin olarak kabul et...

Şu bağlılığa bakın, nasıl imrenmez insan...

Biz mi, işte öylesine yaşarız, ne geçmişi ne de geleceği düşünerek...

Geçmişi düşünsek ders alırız da geleceğimizi ona göre düzenleyip planlarız...

"İş, aş ve eş" sıralaması göz ardı edilir,  16-17 yaşlarında sevgili edinilmeye başlanır, evlenmek düşünülür ama iş yok  aş yok, bazıları da aileden habersiz birliktelikler yaşarlar.

Ebeveynlerin haberi olunca da birliktelikler resmiyet kazanır. Yarım kalan eğitim, evin mobilya-mefruşatı ve  "ev geçindirmek"  gibi maddi konuların üstesinden gelemeyen evli gençler  aşkı iteleyip soluğu adliyede alırlar boşanmak için.

Henüz doğmamış veya yeni doğmuş  mini mini bir bebek vardır düşünülmeyen...

Plansız, programsız ve de kuralsız bir yaşama biçimi...

İşte ülkemiz gençliği...

Daha ziyade kırsal kesimde baba çalışır bir işte ve geçindirir ailesini. Annenin görevi sınırlıdır, kocaya eş,  çocuk sayısının çokluğu ile ailenin gücünün artacağı düşüncesiyle  olabildiğince çok çocuk doğurma ve evin iç idaresi, yemek bulaşık, çamaşır ve temizlik...

Beklenmeyen bir şey olur, evin tek çalışanı baba aniden ölür veya öldürülür...

Kadın çocuklarıyla  feryad-ı figan gözyaşları sel olmuş kalır ortada ve "gitti evimin direği" diye ağıtlar yakar sonra da "biz nasıl geçineceğiz" derdine düşer...

Mutlu günlerde baba sağken her ihtimal düşünülmeliydi, ölümün  nerde ne zaman geleceği belirsiz.  Çok çocuk sayısı ile gücün olmayacağı, az ve kaliteli çocukların ideal olacağı, mümkünse kadının da yeteneği doğrultusunda  çalışıp  yuvaya ek gelir sağlaması ve maddi  birikim imkanı...

Kadının ekonomik gücünün olduğu ailelerde  babanın ölümü maddi anlamda sarsıntı yapmıyor.

Diğer bir boyutu ise, üreten evine, eşine ve çocuklarına maddi destek sağlayan kadının özgüveni yüksek oluyor,

Benim gözlemlerim böyle...

Selam ve sevgilerimle...

Yurdagül Alkan.

(Devam edecek)

 

( Hayattan Alınan Değerli Öğretiler 2 başlıklı yazı Gülalkan tarafından 24.10.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.