Ve bizim sevdalarımız böyle bir şey mi?
İçimizde fırtınalar yarattı Yusuf.
Züleyhalar düşledik hayalimizde.
Onlar gibi sevmeyi denedik ama olmadı.
Ne Mecnun gibi çöllerimiz,
Ne Ferhat gibi dağlarımız var bizim.
Leylalar, Şirinler mahkeme kapılarında özgürlük ister oldu.
Kerem ise, Aslı'dan şikayetçi.
Arzu'da Kamber'den.
Ve bizim o kahrolası gururumuz
Vazgeçemediğimiz sevdamız.
Bizler sadece yıldızlarla konuşup,
Şafaklarla buluşuyoruz.
Mehtapta dolaşmayı şarlatanlık sayıp,
Yalnızlığımızda üşüyoruz.
"Eylül" şiirlerimiz bile yok denecek kadar azaldı.
Oysa ne güzeldir sonbahar,
Tasalarımızı anlatmak için.
Sarı sarı yapraklar gibi derdimizi dökmek varken,
Yağmurlara göz yaşlarımızı karıştırmak varken,
Susmayı yeğliyoruz.
Ağlayamıyoruz bile.
Kâinatı taciz edecek kadar uzağız sevgiden.
Sevdaları filmlerde yaşamak varken,
Gözümüzü bir an ayırıp da,
Nasıl cüret ederiz ki sevmeye?
Güneşi kucağında ateşten top belleyenler.
Nasıl yüzleşirler yaşamakla?
Nasıl akar yürekleri güneşe?
Koca bir sevdadır yaşadığım.
Evet belki artık kocadım.
Ama hep sevdim, hiç unutamadım.
Değdi mi bilmem?
O kadar sevdim ama, kendimi ne Mecnun'la, ne Ferhatla Kıyaslayamadım.
Eğer sevdiğim Leyla, ya da Şirin olabilseydi.
Ya da ne bileyim Züleyha,
O zaman belki Yusuf olurdu adım.
...derken yazdım işte, döktüm içimi Eylül'e veda ederken
Şiir ve Yorum Mehmet Fikret ÜNALAN
İkibinondörteylülününsongünü/Güzelçamlı-Kuşadası