'Korkutmasın seni gövdemin yaraları,

Aşkın, zincirlere, kelepçelere sığmaz

Kafese tıktığın gönül kuşumu sal artık,

Çığlığımı bir duysan, yüreğin kaldırmaz.'

 

                Yorulunca sana koşmaktan, kuşkularımın sesini dinleyip, adını ve anılarını tedirgin savsak düşüncelerle bir pazarda satar, çığlıklarımı dinlerim. Sen, umudunun peşine takılıp, mantığının gölgesinde yürürsün hiç yılmadan. Sen, gözlerine çaldığın kömür karaları, yüreğine bağladığın adak çaputları ile ömrünü harcayan kız! . Bilirmisin, öfkeyle yoğrulduğun gecelerde, acılarının zamansızlığa kafa tuttuğunu. O gecelerin parmak uçlarında ihtiras nöbetlerine tutulup, içtensizlik denizlerinde sırılsıklam, terler içerisinde açarsın gözlerini yeni sabahlara.

                Daha şehir uyanmamıştır oysa. Uçuşan saçlarına güller takıp, kuşları havalandırmak istersin yuvalarından. Dilindeki türkülerle inersin kapkara limanlara ve yüreğindeki çiçek tozlarını, serpersin mavi sulara.

                İçinde sen olmasan bile, seni anlatır tüm şiirlerim. Geçmişin uğultusundan korkan yüreğin, güneşli kırlara saldığın çocuk yönlerin, kimi zaman üşüyünce ellerimi bulan ellerin, öfkelenince akrep zehiri saçan gözlerin, kurak bir sancı gibi büzüşen düşlerin ve ölümlere yalınayak yürüyen ayaklarınla, bir sevdanın sorgusunu sunarsın.

                Acının dorukları uçurumların başındadır anlayacağın. Yalnızlığı içine çeken bir sünger gibi yaşamak zordur hayatı. O gözeneklerde, sevdaya her kapını açtığında yüreğin yeni sevinçlere, yeni umutlara döllenir. Sevdanın bütün efsane labirentlerinde, küllerinden yeniden doğup, yeniden dağıtırsın saçlarını rüzgârda. Fırtınalara aldırmaz, cebinde taşıdığın bozuk pusulalarla yelken açarsın yeni ufuklara.

                Keşke, keşke gözleri olsaydı aşk'ın. Tüm geometrileri yalancı çıksaydı sevdanın. Mavi baloncuklar üstünde dolaşsaydı sevenler tüm evreni. Dantel işlemeli sevdaların söküm yerleri olmasaydı keşke. Denizler dudak arayan öpüşlerle buluşsa, her doyumdan aldığı pişmanlıkları yaşamasaydı.

                Saçların, evet saçların dökülsün şimdi yüzüme. Doğrular doğruluğunu unutup, eğrilerin çengel uçlarında kimselere hesap vermesek. Aldırmasak şırfıntı uyurgezer gecelere. Utangaç köpüklerle, çılgın iki sevgili gibi dağıtsak aşk yataklarını. Geceleri okşayıp serseri öpüşlerle, alev alev yansak yeryüzü denen bu garip cehennemde.

                Tut ellerimi bebek. Yüreğimin kabuğunu kır sevdanla. Zeytin yüklü gözlerin olsun katığım. Şarkılar uydurayım adına, hiç duyulmamış, hiç söylenmemiş. Duygularının önünde diz çöküp serenatlara durayım sana. Ellerini ve gözlerini yüzüme tutup içimi ısıtayım ve yüreğimin tüm uç iklimlerinden sana döneyim. Ayak izlerini sürüp, ülkenin keşfedilmemiş tüm gizemlerinde sana ayine durayım.

                Söz bitti, yangınlara durdu yüreğin. Bana tuzaklar kurup tohumlarını söktün toprağımdan. Unutuluş türkülerini diline dolayıp kaçışlara hazırladın ayaklarını. Oysa seninle ben bu yangınlarda bulduk kendimizi. Bu yangınlarda sevdik birbirimizi. Sen bana önem verince, beni bağrından uzak tutunca, bu olmazlar labirentinde yaralı bir hayvan gibi günlerce seni aradım. Perişan hallerimin sana sırtını dönük suretlerinde kaçışlarını seyretmek, çağını kaybetmiş bu sevdanın ruletini, kaybetmek, sırf kaybetmek için durmaksızın çevirdim.

 

Selahattin YETGİN

( Söz Bitince Yangın Başlar başlıklı yazı S. Yetgin tarafından 21.09.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.