Cebelleşirken imkânsızlıklarla,
tükenmişlik sendromu esir almış benliğinizi.
Rahata ermek adına
kemale eren duygular belki de ölü bir kimliği yeniden diriltmek amacı gütmekte.
Muhtelif ve olası ne
varsa bir bir deşmek ve derken yeniden gömmek derine bir daha çıkarmamak adına.
Yine de gizemli hayaleti peyda olmakta görmezden gelse de gözleriniz. Gönle
sığdıramadığınız tüm taşkınların yol açtığı o akıntı.
Muzdarip ve muhalif
olmak neye yarar ki. Sonu hızlandırmak daha da kolay aslında her ne kadar hiç
gelmeyecekmiş gibi gözükse de.
Beklenti dâhilinde
neyse tasavvur edilen kıymete bindi mi, savruk bir yenilginin yarattığı o
bedelli izdüşümü.
Potansiyel kavrama gücü
de yetisini kaybetti mi anlama zorluğu çeken o buhran dolu zihniyet çoktan
işlevini yitirmiş. Ne varsa akabinde eş güdümlü. Yoldan çıkmış, aslı astarı
olmayan sayısız söylem hatta eşliğinde bitimsiz bir sancı anlamsız ve tarifsiz.
Zaman ve mekân
anlamında istediğiniz yolculuğu yapın neticede varacağınız nokta çoktan belli.
Ola ki çıkmaza girdiniz dönüp dolaşacağınız aynı mekânlar tıpkı kürkçü dükkân
misali.
Ciddi bir yönelim ne
derece doğru olabilir ki şu ölümlü dünyada ya da kendinizden kat ve kat değer
verdiğiniz onca insan ve düşüngeç haricinizde bir bir yüzünüze yansıtılan.
Ola ki açık bir ifade
bulmasın siz yine anlarsınız nihai merciinin kim olduğunu. Olsa olsa o sıkılgan
ve kırılgan kimliğin seçilmişliği belki de yoksunluğu.
Tuhaftan da öte:
İsimsiz ve sıfatsız hatta hiç var olmamış ama her an yüreğe saplanan ve vicdanı
sızım sızım sızlatan kıdemli bir sancı. Yanıtsız, yankısız ve suretsiz ve bir o
kadar kimliksiz. Belki de kimlik kaygısı güden bir bilinmezlik adı sanı
olmayan.
Kaybettim, kayboldum
diye bağırmamak için istediğiniz kadar uğraşın yine de engel olamazsınız beden
dilinin ve ruhun kıvamına. Olabildiğince engin bir deniz kulaçladığınız ve ne
yazık ki sizi en dibe çeken bir akıntı üstelik yüzme bilmezken. Kol kanat geren
kim varsa uzağınızda belki de sadece bir hayaldir yakın sandığınız o silik
gölgeler. Sırra kadem basmışçasına görmezden gelinen o meçhul kimliğiniz. Hiç
yaşamamışçasına yok sayılmak. Tepkisizliğin nazarında aldığınız o yıkım ve
maruz kaldığınız sessizlik.
Ölüm kaçınılmaz ya her
gün ölmek.
Karanlık muhaliftir
güneşe ve hayallere ya hiç güneş doğmuyorsa.
Nefret engelidir
sevginin önüne set çeken ya hiçbir duygu ihtiva etmiyorsa yanı başınızdakiler.
Haykırmak ise eşiktir
ilerlemek adına ya sessizlik yakıyorsa derinden.
Muhatap olmak zorunda
kaldığınız onca anlamsız ve içe dönük yanılgı şahsınıza ait. Kim bilir belki de
en büyük yanılgı yerleşik kanılarınızdır insana ve duyguya dair. Ya da
çarpıtılan onca öngörüdür binlerce kez yanılsanız bile kabullenmekte
zorlandığınız.
Yine de varılan en kötü
karar bile bin kat iyi değil midir o müphem ve kuşku uyandıran kararsızlıktan.
Tıpkı vazgeçmek gibi ya da görmezden gelmek can yakan her ne ise… Sonuçta
kıymet bilen bir varlık değil mi zihninizde yer bulan her ne kadar saptırılan
gerçekler ve taşlar yerine oturmamış olsa da.
Hoş geldin yalnızlık
bir kez daha…