Yüzlerce, binlerce lira
verip sayısız ayakkabısı olanlar mı istersiniz ya da paranın gücüyle her şeye
muktedir olduğunu sanan insanlar mı…
Asgari ücretin kat ve
katını bir anda harcayan, cüzdanı şişkin bir tabaka.
Sürekli bir alış veriş
çılgınlığı güdüp; mağazaları, lüks alış veriş merkezlerini mesken tutmuş
nicesi. Maaşının birkaç mislini geçen harcamalarıyla kredi kartlarına
yüklenenler üstelik borç harç içinde hesap ekstresinden bihaber.
Konum, mevki, kariyer
ya da statü ne olursa olsun üstelik.
Cennet vatanımızın
mağdur vatandaşları. Suçları ne mi? Sadece gelir düzeyini belli bir noktaya
getirememiş ve bir sürü dertle mücadele eden.
Sıfatlar ise aşikâr:
Yoksulluk sınırının altında yaşayanlar ya da zengin olarak lanse edilen yüksek
gelire tabi olanlar.
Sorgulamak bir yana
umurumuzda bile değil çoğumuzun. İkamet ettiğimiz şehirler, yaşadığımız semtler
bile tesadüf eseri. Hele ki belli bir birikimimiz ve başımızı sokacak bir
evimiz bile yoksa gerisi çorap söküğü gibi geliyor.
Muhatap olduğumuz ne
çok sıfat var, maruz kaldığımız ne çok ayrımcılık. Kılık kıyafetten tutunuz
yaşadığımız muhite kadar sürekli bir etiketlendirilmektir gidiyor. Ne ailemizi
seçme şansımız var ne de şartları değiştirme.
Olan çocuklara olmakta
en başta. Hele ki boğaz sayısı arttıkça ailenin, seyreyleyin. İmkân dâhilinde
alınan alınıyor ya imkanların yetersiz olduğu durumlarda neler mi olmakta…
Dilim varmıyor ama
okula yalın ayak giden o çocuklar... Üç kuruş
diye küçümsediğimiz parayı bir araya getiremeyen insanlar.
Altı yaşında bir çocuk;
okuma aşkıyla yanan ve bu uğurda çelimsiz vücudu ve yalın ayak düşmüş okul
yoluna. Anacığı diğer üç çocuğunu da kapmış, okula götürmekte evladını. Kadın
perişan, mecali yok, dert küpü, sırtında hayat yükü. Bir tek kadının ayağında
var ayakkabı olarak telaffuz edilemeyecek bir çift terlik belki de. Üç evladı
da yalın ayak. Ama yüzleri gülüyor çocukların. Çocuk ne de olsa hiçbir şeyin
farkında değil henüz.
Babaları ölümcül
hastalığın pençesinde uzun zamandır. Değil çalışacak yaşayacak gücü yok.
Çocuk bir o kadar
mahzun ama yine de yüreğe dokunan belli belirsiz bir gülümseme ile aydınlanmış
o nur yüzü.
Mutlu olmaz mı ne de
olsa okulunun ilk günü. Belli ki yeni arkadaşları ve ilk öğretmeni ile tanışma
telaşı ve neşesi ile dolu o naif yüreği.
Çantası sırtında ki
çanta demeye bin şahit lazım. Yırtık, eski ve kirli gözükse de çocuk tüm
hayallerini sığdırmış çantasına. Belli ki uzunca bir uğraş sonucu edinmiş
çantasını. Nasıl sırtlanmış nasıl taşıyor büyük bir gururla. Ortada gurur
duyulacak tek insan zaten melul mahzun okul yolunu adımlayan o güzeller güzeli
kız çocuğu. Adımlayacağı o uzun ömrünün ilk duraklarından biri ne de olsa okul
yolu.
Muhabir çocuğa soruyor:
-Ne olacaksın büyüyünce
yavrum, hadi söyle.
Cevabı içimdeki saklı o
hüznü, ayıbımızı nasıl deşti.
-Doktor olacağım…
Nasıl gülüyor
gözlerinin içi nasıl parlıyor göz bebekleri…
-Neden, diye sormasıyla
muhabirin cevabı yapıştırıyor:
-Babamı
iyileştireceğim, ağabey.
Suçu ne bu çocuğun,
suçu ne bu insanların?
Sonuçta kursaklarına
hep helal lokma girmiş o da olsa olsa bir süreliğine. Evin babası hem
hastalıktan muzdarip hem her gün ölmekte gücü yetmediği için.
Geçen hafta haberlerde,
bir öğrencinin okula başlamasına ilişkin bir okul bütçesi yapılmaktaydı. A’dan z’ye
yapılacak bir okul harcaması yüzlerce lira ile ifade buldu. Hele ki İstanbul’un
seçkin bir semtinde ise yaptığınız bu alışveriş ki kulaklarıma inanamadım:
Aşağı yukarı bin liraya kadar yükselmekte tek bir okul çocuğunun bütçesi.
Asgari ücretten bile fazla. Bir okul çantası aşağı yukarı yüz lira iken, bu
çocuğun çantası bence Kaşıkçı Elması kadar kıymetli. Ne de olsa o çocuk, o aile
bu eski çantaya ümitlerini, hayallerini yüklemişler.
Ve okuyacağı okul
devlet okulu. Ne özel bir kolej ne de seçkin bir semt yaşadıkları ne de okul
sevisinden haberleri var.
Ve bihaber oldukları
çok şey var, bizlerinden pek çok şeyden bihaber olmamız gibi…
Eşit gelir dağılımı,
adilane bir düzen ve gerçek manada insanlık.
Aileye de çocuğu da
kaymakamlık sahip çıkmış. Bu da haberimizin dipnotu.
Yaşanan onca haksızlığa
namzet tek bir örnek dile gelen. Ve ne yazık ki görmediğimiz ne çok aile var ve
çocuk böylesi koşullarda yaşam kavgası veren.
Okumalı, okumak zorunda
çocuklarımız ama adilane şartlarda ve hayatını insancıl koşullarda yaşamalı.
Onlar bizim geleceğimiz
gibi basma alıp bir cümle kullanmayacağım nihayetlendirirken yazımı. Çünkü
onlar hepimizin vurdumduymazlığının net sonucu ve asla da hak etmiyorlar bu
adaletsizliği.
Pek çok insan pek çok
şeyi hak etmiyor ama en çok da yavrularımız hak etmiyor.
Kim bilir kaçımız ne
çok şeyi hak etmiyoruz hak ettiklerimizi görmezden gelip…