Yazmak her ne kadar
içten gelen bir duygu ile başlasa da yazı yazmak öğrenilebilir. Eğer okuyorsak
zaten bir süre sonra yazmaya başlarız ya da en azından aklımızdan geçiririz.
Yazı yazmanın bir eğitim ve bir terbiye metodu olduğunu düşünüyoruz, çünkü
insanın yazısı aynasıdır aynı zamanda…
Yazı yazmak meselesi
varoluşla ilgilidir. Bir insan yazılar yazsa ve bunları sadece kendisi okusa
yine de kazançtadır. Çünkü yazmak bir bakıma duyguları ve düşünceleri ve hatta
hayalleri, istekleri, gayeleri tahlil etmektir. Tahlil deyince bir şeyi
incelemek üzere parçalarına ayırma, analiz etme eylemini anlıyoruz. Duyguların,
düşüncelerin vs. analiz edilmesi hem kendimizi, hem başkalarını tanımada önemli
bir işlemdir, bir beyin işlevidir.
Hatta bizler bu işlemi
ve yazma eylemini bir atılım bir devrim olarak tanımlayabiliriz. Çünkü bu
analiz ve yazma eylemi ile insan bir evreden yeni bir evreye geçmiştir. Bir
kere kendisi ile yüzleşmeyi göze almıştır, yazılarını okuyan kalp gözleri açık
kimselerin gördükleriyle de yüzleşme cesaretini kendinde bulmuştur.
Yazı yazarken beynimiz
birçok işlemi aynı anda gerçekleştirir. Mesela eski defterleri (dosyaları)
açmak, her kavram için uygun kelime ve deyimleri arşivden (beyindeki) bulmak,
bunları mantık süzgecinden geçirip doğru bir sıraya koymak ve bunlardan da
önemlisi yazıyı ilgi çekici kılmak ki okuyucunun yazıyı son kelimesine kadar
okumasını sağlamak…
İnsan yazarken var
olan bir bilgiyi düzgün bir biçimde kendi üslubu ile aktarmalı ya da kendi
keşfettiği gerçekleri okuyucunun anlaya bileceği şekilde anlatmalıdır ki;
okumak eylemi ilgi çekici bir hale gelsin… Her insanın yazısı kendi aynasıdır,
her insan bu aynada kendini seyredebilecek kadar cesur olsun ya da olmasın,
sizin için bir şey fark eder mi?