Emre'nin bana yeni aldığı saatime baktığımda, zamanın su gibi akıp geçmiş olduğunun farkına varmışken, O kapıya tıklayarak - Hala işini bitiremedin mi, karnım açlıktan zil çalıyor dediğinde - Vallahi benimde, tamam beş dakika sonra çıkalım demiş ve arabaya binerek, güzel bir restoranda gitmiştik. Emre rezervasyon yaptırdığından dolayı, kısa zamanda envayı çeşit yemeklerle donanan masayı göstererek - Hadi bakalım küçük dostum birer bordo şarapla açılışı yapalım afiyet olsun deyip kadehlerimizi doldurup içtik, ağır aheste yediğimiz yemekte neler konuşulmadı ki!

Ona - Neden başka kardeşinin olmadığını sorduğumda - Hmm nasıl anlatsam, babam bir kimya fabrikasında çalışmış çok seneler önce, benden sonrada çocukları olmamış,hatta o zamanlar doktor bizimkilere, tüp bebekle çocuk sahibi olabileceklerini anlatmış ama, babam sorumsuz anneme pek değer vermeyen egoist bir adamdı, az çok da biliyorsun işte. Sperm sayısı çok olsaydı, bir futbol takımı kuracak kadar çocuk sahibi olurdu merak etme, sanki bakacak olan o mu olacaktı Allah aşkına!

İçkiyi sever, ayık durmayı yoktan sayardı, bak ne oldu? Kalbi ne içkiyi ne de günde içtiği iki paket sigarayı kaldıramadı. Rahmetli anneciğim, evlenmeden önce, sigara içmeyen bir gençle evlenmek isterim derken! En azılısına iki paket içenine denk gelmiş birde babamı sevseydi gam yemezdim, düşünüyorum vallahi aklım almıyor, bu ana, baba, dede, nine, amca veya dayı gençlerin evlenmelerine karışıp onları ziyan etmiyorlar mı! Alayına isyanım alayına! Anneminde başını o amcam denilen kuş gözlü soysuz yakmış, vay benim garip anam, sevmediği aşkın A harfinden habersiz olan anama neler etmişim ben, bunlar beni, akşamları yastığa başımı koyduğumda vuruyor be Ergün!

Emre anlattıkça dahada açılıyordu - Babamın daha başımı şefkatle okşamasını bilmezdim düşün artık, baba şefkatinin yokluğunu annemde aramak istemiyordum ki! Madem öyle neden iki ayrı insan evlenir, sadece çocuk peydahlamak için mi? Sen bana - Kendimi sokağa bırakılan tok evin aç kedisi gibi hissediyorum dediğinde, kendimi düşünmüştüm, gerçi evden firar eden bendim ama ne aranıp ne de soruldum Ergün.

Babamın yerli yersiz asabi davranışı, annemin hakkını alamayışı, beni cinlen-diriyor, evden def olup gitmek istiyordum.Merhume anacığım kendini ister istemez dışarıya atıyor, Mahmutpaşa'dan getirdiği el işleriyle oyalanıyordu, tabiri caizse elinde avucunda-kileri de arada bir gidip ben kabaca söğüşlüyordum deyip isyan ediyordu!

 

Son gördüğümde, yani intiharından önce - Oğlum al bütün param bu, eziyet ettin etmesine de, yine canımsın yine yavrumsun, hakkım sana helal olsun! Demesi demek kendini hayattan bir tekmil yok edip silme-siymiş.

 

Anneme yaptıklarım aklıma geldikçe kendimden çok utanıyorum Ergün inan bana! Sonra da ellerinin arasına aldığı başını yere eğip - Hani sen ikide bir başından geçen, karşı koyamadığın kaza var ya! Hah işte ben onu esrar partisinde kendimi kaybetmişken yaşadım, velhasıl namus elimden uyuşuk şekliyle kayarak dan gitti. Neler yapmışım oğlum ben ya, bazen kafayı yiyecek gibi oluyorum.

 

O yıllarım, ve ondan sonrakiler de kolay geçmedi, çevreme baktığımda gözümün bir farklı açıldığını hissettim hissetmesine de! İş işten geçmişti artık, oyunu kurallarına göre oynayacaktım. Ben feleğin sillesi bilmem kaç kez yedim, yaşım senden yedi yaş büyük olsa ne olacak, ben bende olmadıktan sonra desene!

Sevgiye doyamayan ailenin tek çocuğu, sevgiyi farklı yerlerde arar olmuştum, beni sözüm ona koynunda himaye eden, gençliğimin o tecrübesiz hallerinden,değişik zevklerini tatmin edenlerden bir anlamda intikamımı alacaktım. Bu yola düşüren kırmızı arabalı kadın, sözüm ona namı diğer namus timsali hatun ve diğerleri, insanoğlunun bu ne idüğü belli olmayan, kendi kendilerini dahi şaşırttığı bitimsiz ego tatmimleri.

Parayla gözümü boyayanların cezalarını ben gibi playboylar; Her türlü zevki vermek adına efor sarf etmeliydik ki, köşe olup para kazanmalı ve bu hayattan el etek çekmeliydik, genel düşünce budur, hayat kadınlarından bir farkımız yok bilmem söylememin bir anlamı var mı? Namı diğer ağır işçilik! Psikolojiyi ters köşe yaptırıp, içkiyle bile dahi hap aldıran üstü kalaylı ölümüne meslek.

Toyluk, düşünce kıtlığı, cehalet, tahsil-sizlik veya aşırı istekle bu yola başvurma! Sonuç? Sıfır bir psikolojiyle sonu beklemek, ya eceliyle perişan bir EKMEĞE muhtaç ölüm, ya da birilerinin yuvasına çomak sokulduğundan dolayı bitirilmek!

Bak açık oynayalım, artık bu yola girdin, çıksam desen pek çıkamazsın, sana harcanılan onca para benim cebimden çıkmadı önce bunu iyice kafana sok arkadaşım.Bu sektör öyle böyle değil, hem kazanır hem kazandırırsın, baktın ki performansın düşük, piyasadan çekilirsin, eğer tam tersiyse, Avrupa da eğitimine dahi gönderilirsin!

Emre'ye - Sözünü kesmeden ne çok dinledim, saygısızlık diye niteleme ama, bu kadar şikayetin üzerine, başımı nasıl yakacaksın? Seni abi niyetine saymışken, kendin dahi bu işten gına getirip ne yapacağını bilmiyorken! Emre -  Ya anlamak istemiyorsun veya kafan basmıyor, git nerede çalışırsan çalış nerede oturacaksın, pansiyonda mı? İşe başlarken adres vereceksin, sorduklarında hayat hikayeni anlat birde istersen! Neyse bu kadar masraftan sonra geçelim bunları koç dediğinde. Üzerime  büyük bir yük aldığımın farkına, Emre'nin sinirini zıplatarak bir kez daha varmıştım.

Bana - Bu alemde sinirler laçkalaşıyor, bazen nefes alıp vermek o kadar zorlaşır ki! Bu da işimizin başka bir versiyonu, seni bu camianın üzmesine izin vermeyeceğim Ergün.

Epey bir dertleşmiş, Emre yüreğinin derinliklerinden konuşarak, bir nebze olsun rahatlamıştı, bu gece evde rahat edelim, sende odanın zevkini bir iyice çıkar dinlen dediğinde, tebessüm etmiş, edebilir miydim acaba ? Diyerek içimden geçirmiştim.

Ben ki, o kadar annesine düşkünken!, Yabancı bir evde, yabancı bir yatakta ve yabancılaşmaya oynuyordum. Sihirli bir değnekle annemin yanında olmayı ne çok isterdim. Yarın mahalleye gitse miydim? Ama onları huzursuz edecektim - Annem, ya beni gördüğünde yalvarırsa, ya yere yığılıp bayılır kalırsa! İçimden bir ses, annen seni hazır şimdilik görmüyorken, kadının oğul yarasını deşme diyordu demesine ama, sol yanımda canımın canını, can anamı çekiyordu.

Akşamları düşlerimde gezen anneciğimin kokusunu özlemiştim, üzerimi sanki bir örten var gibi oluyor, öyle hissediyordum, Aman Allah'ım yoksa anneme bir şey olmuştu da bana ayan mı oluyordu? Sabah uyandığımda, görmüş olduğum rüyalarım neden kısa Allah'ım bana annemi göster diyordum, onu nasıl göreceğim, ne telefon var ne de mektup yazabilirim.

Yalan söylesem Dilek ablam anlardı, ama yine de bankaya gitmeye, durumu az buçuk çıtlamaya ihtiyaç duyuyordum. Bir defa, Emre dediğimde kesin sus o ukala dan bahsetme, yoksa seni arayıp buldu mu diyecek, bundan adım gibi emindim. Gerçekten dayanmak ne mümkündü, annemi görmeliydim!

( Bir Playboyun Günlüğünden 10. Bölüm başlıklı yazı GülsenTunçka tarafından 31.08.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.