Sen, ılıman iklimlerin düş sevdası, göğsümdeki hicaz bekleyişlerin gül destesi

Sen düşünüşlerimin madımak seherlerinde, yorgun umutlarımın kayıp hazinesi

Sen bedevi tutkularımın çöllerinde yangın iklimim, gövdemdeki aşkın poleni

Sen dilimdeki ahraz türküm, unutulmuş ve talan coşkularımın arzulu ruleti

 

Birbiri peşi sıra koparılan takvim yapraklarının öyküsüdür hayat, kimi bir ateşe can verir, kimi de sularla sevişerek denizlere bir günün öyküsünü serpiştirir. O yüce derinliklerin gizeminde, yaşamın parmak izlerinde hep yapayalnızlığımızın ve hüzün savan düş açılımlarımızın yankısı vardır. Sözler imlasız haykırışlarla usumuzdan yuvarlanır ve asıl yerini unutur, ama hayat değişken bir mevsimdir gülüm, hoyrat ruhumuzu okşayarak er geç karşılığını bulur.

 

O şarkılarla tırmandığımız mavi gökyüzümüzde her aşk bir filmin karesinde yer bulur kendine, üşür ellerimiz, mevsim polenleri yüreğimizde gezdikçe. Mavi düşe sarılır, düş kendi kaderine, umut yakarılı bir temsil olur seven gönlümüzde ve yağmur tıpırtıları üşüşür özlemli bedenimize. Yakarılar susar, gözlerimizdeki yaşlar kurak ovalara yağar ve gün gelir umutlar mutluluğa yol alır kangren ömrümüzün nasırlı terkisinde.

 

O yorgun ırmağın kıyısında aşkın romanını da yazarım bir gün, kırık ezgiler damlar avuçlarımdan ve dokunurum mağrur yürekteki yangınlara, söz olurum yaşanmışlıklara, yaşanılacaklara ve sokulurum her zaman adı aşk olan o gizemli tabuların kırık bakışlarına. O kederli bulutlar gövdemi dağladığında, parçalanmış yüreğim söküklerini onardığında, sözcüklerim bir yârin gövdesine tutunduğunda ve kalp titreşimlerim yaralarımı iyileştirip düze aktığında vakit aşk olur, mevsimler yeniden yeşil olur.

 

Bütün suskuların o sevda kıraçlarında bir aşkın çığırtmanı olur ardından bu yürek, yanık bir türkü olur haykırır. İç geçirişlerimizin miadı geçmiş öykülerinden sıyrılarak hayata ole demek vaktidir şimdi, sevda karası bakan gözlerde, yürek yarası akan nehirlerde ve aşk flamalı o suskulu geçitlerde haykırmak vaktidir. Hayat sıkılı yumruklarımızla ve bileylenmiş dişlerimizle bizi şölenlerine çağırmakta ve bahar muştularıyla ruhumuzu donatmakta.

 

Ömür törpüleriyle kendimizden azar azar göçtüğümüz bu mor boyalı atlasta bir gülüşün aşina yalnızlığıdır gövdemizi hayata tutunduran. Hicaz söylemlerle saçaklarımızdaki o asi nehirlerin buzlarını kırmaz mı gülüşün ve okyanusların en derinlerinden incileri çıkarmaz mı gülüşlerine ahenk yakıştıran dişlerin! Yangın lal olursa dünlerimde, alev kor olur seven yüreğimde ve AŞK çaresiz kalır asırlara rest çeken sözlerimde.

 

Çok uzak bir düşünüşün kırıklarla kendine büzüşen rahmine yeniden bahar gelmiş, dudağından damlayan polenlerle yıkarım birazdan gönlümü. Kömür gözlerindeki o ıssız denizlere bir ağ atarım ve seni düşünürüm o çok uzak, o çok bilinmezliklerde. Ellerinden yanaklarıma uzanır alevin, gölgeler sessizlikle dans eder, sevin beni yeniden kendine çeker.

 

Sarı sıcak bir öpüşün ıslaklıkla kendine üşüşen yüreğine yeniden aşk yerleşmiş gülüm, gövdemden damlayan şiirlerle yakarım birazdan özümü. Gönül yakamdaki o sınırsız çiçeklere bir taş atarım ve seni beklerim o çok uzaklardaki bankta. Başın omzuma düşer, sevgilim olursun. Düşe sarılır birbirimize diyemediklerimiz, öfkeli bir kaçışın yeli yine ayrılığa çöker.

 

Anlamsız bir kavganın pusatlarına güneş ışınları sokuluyor, gökçül mevsimlerin yanık tenli çocukları peşimde. Bir uçurtma nidası hayat, gövermemiş acılar çöreklenirken yüreğimin ıslak güvertesinde. Dargın bakışlarımda bir kızın hıçkırığı var nicedir, aşkın kırık halkalarıyla geçiyor hüznün denizlerini, örseliyor yeniden anılarla katmerleşmiş seven yüreğimi.

 

Yılları içimde kavuşmasız yangınlarla büyüttüm ben, günleri kalkan edip o narin yüreğime bekleyişleri sevdirdim. Ben bir yılkı gibi özgür ovaları toynaklarımla ezdim, savunmasız mevsimlerde üşüdüm, gelmeyen sevgilileri beklemekten yenik düştüm. Umarsız seviler çaldı çok zaman kapımı, hepsiyle yüreğimce öpüştüm, hepsiyle mutluluğu ve hüznü bölüştüm. Dudaklarımda zoraki bir üzünç olmadı, gönlümdeki yel ne kadar ayrılığa çevirse de rotasını hiç üşütmedi. Ellerim yine yangın alevi, gözlerim med cezirleri bekleyen sevdanın eşsiz ruleti.

 

Miadı eskimiş o sarı biletlerin yırtık uçlarına tutunarak aşk aradığımız bir atlastır hayat, umarsız bekleyişlerin penceresine 4 mevsimin gölgesi düşer. Sonsuzluk demiyle paslanan zincirlerin yalnızlık halkalarına gülüşünün izi düşer, hayatın prangaları çözülür, dudaklarındaki ıslaklığa bir şairin gözyaşı damlar. Yine de coşkudur umut ve sözdür o nemli dudakta, ardımızdaki hüzün kırıklarıyla.

 

Nefesinin yeline bir kar zerresi düşse, bir daha gönlümü kar yağacak diye avutmam. Üşüyen gönlüme yorgan olmayacaksa saçların, bedevi gönlüme sahra olmayacaksa gözlerin ve umutlarıma deva olmayacaksa ellerin bir daha mevsimleri geçsin diye beklemem. Seni anlatamayacaksa sözlerim, mermerin gövdesine şiir yazmam, kâinatın en ücrasında seni aramam. Senli masallar var ruhumun kitaplığında, senin güzelliğini anlatan sözcükler cirit atıyor usumda ve seni tanımlayacak nice isimsiz şiirler yüzüyor ozan sularımda.

 

Selahattin YETGİN

( Nefesinin Yeliyle Götür Beni Düşlerine başlıklı yazı S. Yetgin tarafından 24.08.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.