Sözcüklerin arasında
sıkışan çığlık gibi bazen anlatamazsın anlatmak istediklerini. Dilinde zihninde
dolaşır durur çığlık çığlık.
Savruldukça bir harman
yerinde başaklar gibi dağılırsın ıstırabın kucağında esir kalırsın, söyleyemezsin!
İçindeki düşünceler
söylenmek için halay çekerken dilinde savrulup yerini bulmak için dilini
tırmalar, harmanda savrulan başak
taneleri gibi rüzgârda savrularak yerine kavuşmak ister sözlerin, yanıtını bulmaz
mahzun gerisin geri döner yüreğine bir ok gibi saplanır diye söyleyemezsin.
Oysa sözü söyleyeceğin
kişiye sarılmak onu kucaklamak istersin, bakışlarındaki donukluk,
gülüşlerindeki samimiyetsizliğin karanlık gölgeleri gezinir ve ona sevdiğini
söyleyemezsin.
Hayallerde gezinmeden
direkt hayal ettiğini anında yaşamak istersin ama yaşayamazsın. Sorular. Cevaplar
verilmesini bekleyen sorular, cevap verenin anlamsız bakışları soğuk bakışları
anlamsız gülüşleri...
Acımasızlık dolu
bakışlar… Söylemek… Söylememek…
Ya da akışına bırakmak, ömür geçerse geçsin
yaşanmak varsa o ömrün içinde o aşkı yaşamak, zaten zaman yakanda yapışır o
aşkı yaşamanı ister ya da Aşk’tan kaçmaya çalıştıkça koşar adımlar ile zaman
ayağına taktığı çelme ile seni yüz üstü yere sererek, aşkın sana yetişmesini
zaten sağlar.
Endişeye gerek yok, her
şey zaman içinde çözülür kayalar bile yumuşar yağan yağmurlar şiddeti ile yağan
karların soğuğu ile…
Mehmet Aluç