Ne çok mefhum seyir değiştirdi. Ne de olsa değişmeyen tek şey değişimin kendisi.

 

Gün kısa mı uzun mu bu da ayrı konu. Bazen küsüyor birbirine o iki yakın dost. Neyi paylaşamıyorlarsa artık.

 

Dur, diyor yelkovan ve ardından bas bas bağırıyor akrep: Derdin ne benimle, bırak yakamı.

 

Ne tuhaf bir duygu iki dostun ya da iki sevgilinin birbirine yabancılaşıp uzaklaşması. Bu denli mi ivme hız keser hem de beklenmedik anda.

 

Düşünmek yüzünden beynimde onca boşluğu işgal etmiş nöronlarım bile isyanlarda. Her an kontak atıp devre dışı kalabilirim

 

Ola ki basit bir ayrıntıyı göz ardı edeyim, anında suratıma tokat gibi yansır:

 

-Bahsetmiştim halbuki sana…

 

İyi de ben ne noter katibiyim ne de ses kayıt cihazı.

 

Evet, çok şeyim kimine göre ve hiçbir şeyim çok şey olduğunu zannedenlerin nezdinde.

 

Örnekler say say bitmez. Sebebini de biliyorum üstelik en az adımı bildiğim kadar.

 

Ana odaklı olmak yaşamı yaşanır kılarken gelecek planları da tadı tuzu hayatın. Fakat gelin görün ki; tüm on yıllık kalkınma planlarım sekteye uğradı. Bu yüzden de yeminliyim artık; kimseye tek bir detay anlatmamaya.

 

Evreler anlara odaklı, anlar ise yaptırımlara. Yaptırımlar ise kimin hükmündeyse güdümündekilerin vay haline. Kısaca as üs ilişkisi.

 

Okul hayatının en güzel yönü idi bilginizin bir karşılığının olması işte bu yüzden en güzel yıllarımı okul koridorlarında geçti. İstediğiniz kadar tebeşire bulanın ve kir pas içinde dönün eve kös kös.

 

 En azından ne maaş bordrosu vardı gündemimde ne de mesai kaygısı. Üstelik hoş bir de rekabet vardı aramızda. Gerek öğrencilik yıllarımda gerekse öğretmenlik yaptığım dönemlerde. Ama tek bir farkla: Öğrencilerimin sevgisiydi beni engin sularda tutan ve öğretmenlerimin tutumuydu bana okuma aşkı aşılayan. Eh, ailede de eğitimci oldu mu daha güzeldi o yıllar.

 

Üstelik istifa etmemi gerektiren hiçbir olay da yaşamadım öğrencilik yıllarımda. Ne zaman ki iş hayatına adım attım inanılmaz bir güdüyle yazdım istifa dilekçelerimi. Sonuçta ekonominin tavan yaptığı yıllardı ve rahatlıkla iş bulabiliyordum. Gerçi ne işime yaradı o da ayrı mesele ama. Ama itiraf etmem gerekirse: Verdiğim ve yazdığım her istifa dilekçem özgürlüğüme açılan kapıydı. Ve kuş gibi hafiflerdim kapıyı çekip giderken. Önceleri yüksek gelir cezp etmişti ve derken sürece başka mefhumlar da dahil olunca parayı da görmez oldu gözüm.

 

Bu yüzdendir bağımsızlığıma olan düşkünlüğüm. Şu nüans ayrıca önemli: Zira özgürlük kavramı ne yazık ki evet ne yazık ki farklı bir anlam teşkil eder bazı geri zihniyetler tarafından.

 

Farklı sıfatlar ile anıldım farklı düşüncelere muktedir iken. Hep savunma dosyamı da yanımda taşıdım keza. Hakim de savcı da hep aynı şahıslar olduğu için bir türlü berat edemedim. Bu yüzden adalete olan inancım inanılmaz köreldi. Hele ki en yakınınızdakiler kırdı mı kalemi ölümden beter.

 

İnsan en ağır darbeyi en sevdiklerinden alıyormuş. Ne acıymış bu yıkım. Zira onca şeyi tolere etmeme rağmen beni tolere etmeyen inanılmaz insanla kesişti yolum. Selamını esirgeyenlerden tutun bahsetmeye değmeyecek onca gereksiz ayrıntı. Halbuki inanılmaz önem teşkil eder ayrıntılar ne de olsa detaylarda gizlidir o nirengi noktaları.

 

Benim en büyük ayrıntım sevgiden yana olduğu için ayrımsız o döngüyü sayısız kere yaşadım. Üstelik cinsiyet, yaş ve yakınlık derecesi farklı olan onca insan tarafınca yaşatıldı bu duygu. Temkinli olma zorunluluğumu resmi gazetede bile yayınlayabilirim. Ne sırdaş ne de dost. TDK’nın sayfalarından kalkma ihtimali de oldukça yüksek.

 

Ama şu da bir gerçek ki dikenli bir bahçe arşınladığımız yol. O dikenler değil mi can yakıp akabinde bizi diri ve tetikte tutan. Üstelik sayısız çiçek var bu bahçede. Ne de olsa tek çiçekle geçmiyor bahar.

 

Bu yüzden kopmak ne mümkün yüzümüz gözümüz çizilip kanasa da bu dikenlerle. En kötü ihtimalle savurup atarız ve korunaklı bir geçit buluruz kendimize.

 

Seçenekler çok mu sınırlı mı ya da doğru şık hangisi. Tamamen deneme yanılma yöntemi tutacağımız yol ve bir o kadar da içimizdeki sesin eşliğinde. İnanın ki o ses asla yalan söylemiyor.

 

Aslında bir gerçeği de göz ardı etmeden yürürsek o bahçede ne diken kalır ne de acı.

 

Ah, şu beşeri ihtiraslarımız, o doymaz nefsimiz…

 

Neden yürek sesimizi dinlemeyiz. Ben, şimdi bu cümleyi sokaktan geçen birine söylesem ya alay eder ya da deli der.

 

Sevmek, inanmak delilikse evet deliyim.

 

Hayal kurmak saçmaysa bir o kadar saçma sapan bir hayatım var.

 

İki yüzlü olmadığım için ayrıca bir o kadar suçluyum.

 

Ya da kusur diye addedilen bazı gereksiz fiziki özellikler benim için önemli değilse bir kez daha özür dilerim.

 

Derinleri kazan ve meraklı bir yapım olmadığı için emsal teşkil edenlere de ayrıca bir özür borcum var.

 

Ama kızgınlığım ve hassasiyetim için hiç kimseden özür dilemiyorum.

 

Ya da açık sözlü olmam bir yanılgıysa bir o kadar mesulüm sevdiğim insanlardan en az kendimi sevdiğim kadar.

 

En az kendimi sevdiğim kadar içimdeki kaynak tükenmediği için şükrediyorum Yaratan’a bana bunu bahşettiği ve fark etmemi sağladığı için…

 

 

( Özür başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 19.08.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.