-Beni
bir daha arama, hoşça kal! dedi ve
telefonu adamın yüzüne kapadı. Bu kapatış canın cehenneme demekti. Artık
umurumda değilsin, sevmiyorum seni demekti.
-Sen
hoşça kal dersen ben rezilce kalırım. Sen bitti dersen canıma kastedersin.
demek istedi adam ama telefon kapanmıştı.
Adam kadına diyemedi "Gitme" diye.
"Yalvarırım
kal" diyemedi.
Bütün kal'lar yan yana gelse bir
tane git'i durduramaz.
Bütün gel'ler bir olsa bir tane
git'i alıkoyamaz yolundan.
Hakkı yoktu bunu söylemeye adamın
ama kadının gitmeye hakkı çoktu. Daha iyilerine layıktı, daha yüreklilerine, daha
varlıklı olanlarına ve daha sevmesini bilenlerine!
Adam yüreğini vermişti.
Aklını...
Verebileceği en kutsal ve değerli olan ne ise onu vermişti:
Kalbini...
İstese canını da verirdi onun
uğruna, kanını...
Birkaç satır yazdın diye sevdin mi
oldun be adam!
Birkaç dize dizdin diye aşık mı
oldun be adam!
Diyemedi adam "Sen olmazsan yazamam." diye!
Diyemedi adam " Sen olmazsan yazmam." diye.
Adam yıkıldı kartondan saraylar
gibi.
Barakaya döndü yüreği.
Aklı gitti başından.
Aşkı kalbinden...
Siz sanırsınız ki bir insan sadece
mermiyle mi öldürülür?
Sözden daha tehlikeli silah mı var
yeryüzünde!
"Sen
gitsen de benden ben gidemem senden asla! Rabbim canım alsa tam da şu
anda!" dedi içinden.
Olduğu yere çöktü.
Bir kurşun yedi sanki kalbinin tam
ortasına.
Bir kurşun ki çok sonra hissedecekti
ağrısını.
Çok sonra ölecekti.
Bir ishak kuşu öttü acı acı. Bir
silah patladı, bir gemi battı sonsuz ve derin okyanuslarda, bir gök yırtıldı,
bir yer alt üst oldu.
Kalabalık toplandı başına, yere
çöken adamın.
Kimse ne yapacağını ne diyeceğini
bilemiyordu.
Adam kendinde değildi.
Çok derinden gelen bir ah sesi
saklıydı adamın içinde.
Gözleri kapalıydı.
Aklı gitmişti.
Kalbi atıyordu körük gibi.
"Kriz
geçiriyor." dedi biri.
Bir diğeri "Acı bir haber almıştı baksanıza telefonu elinde"
Yorumların hiçbiri birini
tutmuyordu. Kalabalık sayısınca yorum vardı ve o kadar ses.
Adam tık nefes!
Gözlerini bir açtı, bir kapadı.
Sonra bir daha açtı.
Bu kalabalıkta neyin nesiydi.
Neden yere çömelmişti.
Gözleri neden yaşlıydı.
Sesi neden titrekti.
Ve neden üşüyordu temmuz günü.
Doğrulmaya çalıştı, yapamadı.
Birileri kollarına girdi adamın,
ayağa kaldırdılar.
Teşekkür bile etmedi adam yardımına
koşanlara.
"Bir
hoşça kala sığdırdı beni yere göğe sığdıramadığım yârim." dedi ve kalabalığı bir bıçak gibi yararak
yalpayarak yürüdü. Acınası bakışları göremeyecek kadar gözleri doluydu. "Vah vah yazık!" diyen sesleri
duyamayacak kadar sağırdı.Aşkın
sillesini ense köküne yemişti. Okkalı bir tokattı, esaslı...
Adam biraz yürüdükten sonra durdu
biraz. Bütün gözler ona bakıyordu. Elindeki telefonu aldı ve hızla yere vurup
paramparça etti. Sonra hızlı adımlarla sokağın akışına karıştı yitti.