Osmanlı Devleti kuruluşundan yükselişine kadar padişahları tarafından bir önceki padişahı nasıl geçerim, Devlet’i Ali Osmani’yeyi nasıl ileri götürürüm hesabı ile yönetilmiştir. Çünkü bir önceki padişah çoğunlukla baba olduğundan veliahtlar o minvalde yetiştirilirdi. Onları doğuran ve büyüten valide sultanlar devlet işine karışmaz, padişahı yönlendirme cesaretine sahip olamazlardı. Hırs, iktidar gücünü elinde bulundurma azmi, kıskançlık gibi duyguların yanında devleti ele geçirme gayreti Hürrem Sultanla başlamıştır. Bu süreçten sonra Osmanlı tebaasına mensup Hristiyan milletlerin saraya takdim ettikleri kızlar, artık bu işleri daha da ileri götürecek ve devletin çöküşüne kadar vardıracaklardır.  

Günümüzde hâlâ kimi çevrelerce bilerek ve tabiki yanlış olarak "Vâlide-i Mu'azzama", "Valide-i Muhtereme" (!) diye takdim edilen  evlat katili Mahpeyker Kösem Sultan 354 yıl evvel 2/3 Eylül 1651 Cumartesi/Pazar gecesi Topkapı Sarayı'ndaki dairesinde baltacı erlerinden "Deli Doğancı" ünvanlı Kuşçu Küçük Mehmet tarafından bir perde ipiyle boğulmuş, onun ölümüyle "Devlet İçinde Devlet" misali saltanat süren Ocak Ağalarının hâkimiyeti de sona ermişti!...

Osmanlı Devleti'ndeki büyük çöküntüyü incelerken bu büyük çöküntünün çeşitli tezahürlerinden biri de; "Haremdeki kadınlardan bazılarının şahsî menfaatleri uğruna kınalı parmaklarını devlet idaresine sokabilmeleri olmuştur" Denilse hiçte abartılmış olmaz/olamaz.!..

Yavuz Sultan Selim Han’ın (1512-1520) muhtereme eşi ve Kanunî Sultan Süleyman'ın (1521-1566) annesi Hafsa Hatun'un vefatına kadar haremdeki kadınlar devlet işlerine karışmazken/karışamazken Hafsa-Hatun'un 19 Mart 1534 Perşembe günkü vefatından sonra Kanuni’nin gözdesi /baş ikbal/haseki Hürrem-Sultan Harem-i Hümayun ‘da hâkimiyet tesisine muvaffak olmuş ve zamanla bu hâkimiyeti pek ilerilere götürerek nice oyunla saraydaki kadınlar saltanatının kurucusu olmuştur!

Kurulan bu kadınlar saltanatı sonraları İkinci Selim'in (1566-1574) karısı ve Üçüncü Murad'ın (1574-1595) anası Nûr-Bânû Sultan'la devam etmiş, Nûr-Bânû'yu Üçüncü Mehmed'in (1595-1603) annesi Safiye-Sultan, Birinci Ahmet'in (1603-1617) karısı Mâhpeyker Kösem Sultan takip etmiş ve bu kadınların kirli, kanlı ve karanlık işleri Devlet'e pek pahalıya mal olmuştur!..

Kocası Sultan Birinci Ahmet ve Şehzâdeleri/oğulları Dördüncü Murat (1623-1640), Sultan İbrahim (1640-1648) ve torunu Dördüncü Mehmet/Avcı Sultan Mehmet (1648-1687) devirlerinde elli yıla yakın, kınalı parmaklarını kendi menfaati için devlet idaresine sokmasını becerebilen Mâhpeyker Kösem Sultan, bir Rum papazının kızıdır. Hırvat olduğu da iddia edilmiştir. Adının Anastasya ve Nasya olduğundan bahsedilen bu kız çocuğu küçük yaşta yetim kalıp Bosna Beylerbeyi tarafından saraya takdim edilmiş, eğitim ve öğretimini müteakip Sultan Üçüncü Mehmet'in oğlu Birinci Ahmet'e haseki olmuş ve Birinci Ahmet'in 21 Aralık 1603 Pazar günü cülûsundan/tahta çıkmasından hemen yirmi gün sonra Safiye Sultan'ın Topkapı Sarayı'ndan Beyazıt’ta şimdiki İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu mahalledeki Eski-Saray'a gönderilmesini müteakip (saltanat değişikliklerinde bu nakil âdettir)

Harem-i Hümayuna Kösem Sultan hâkim olmuş, öylece Safiye Valide Sultan'ın korkunç icraatı son bulurken; Kösem Sultan'ın marifetleri, daha münasip bir ifadeyle melun ve kirli  işleri başlamıştır!..

Değiştirilen veraset usulü!..

Mâhpeyker Kösem Sultan'ın marifetleri (!) üzerinde dikkatle durulmalı, bu kadının, haremdeki hâkimiyetle devlet işlerine müdahalesinin nelere mal olduğu iyice tetkik edilmelidir. Bu zahmete katlanıldığında görülecektir ki, Sultan Birinci Ahmet'in vefatında (21/22 Kasım 1617 gecesi)/ Yeniçeri Ağalarına dayanarak Osman Gazi'den itibaren babadan oğula intikal etmek suretiyle devam edegelen saltanattaki veraset usulünü bozarak ekberiyyet kaidesine bağlayıp hanedanın en yaşlısının tahta çıkmasını Kösem Sultan te'min etmiştir!..

Niçin yaptı kanun-ı kadime mugayir bu işi?.. Bu sorunun cevabı şudur ki, Sultan Birinci Ahmet'in vefatında yedi oğlu hayatta olup, bunların en büyüğü, Şehzâde Osman/Genç Osman'dır. Ve devam edegelen veraset usulüne göre Veliaht Genç Osman'dır. Saltanat onun hakkıdır... Hakkıdır ama Genç Osman, Kösem Sultan'dan değil Mâhfîrûze Haseki'den doğmuştur. Ve Genç Osman'ın saltanatında elbette Mâhfîrûze Haseki "Valide Sultan" olacak, Genç Osman'ın ölümüyle evlatları tahta çıkacak, saltanat böylece devam edip Kösem Sultan "Valide Sultan" olamayacaktır. Genç Osman'ın şehzâdeleri olmasa bile, üvey kardeşi Mehmet' "Veliahtlığa" yükselecek, onun evlâtlarının tahta çıkışlarıyla Kösem-Sultan'ın oğullarına belki taht hiç nasip olmayacaktı!.. Başka bir ihtimal de, Mâhfîrûze hasekinin oğullarının Kösem'in oğullarını/IV. Murad ve yanlış olarak "deli" diye anılan İbrahim) öldürtme korkusudur...

Kösem-Sultan'ın ise bu çeşit ihtimallere tahammülü yoktur!.. Taht yolu onun oğullarına açılmalı ve Kösem de, "Valide Sultan", "Saltanat nâibesi" gibi mühim mevkilerde saltanat sürmeli idi!.. Bu gaye uğruna veraset usulünü değiştirdi ve saltanatı da, hilâfeti de şer ‘an caiz olmayan Birinci Mustafa'yı Ocak Ağalarına dayanarak tahta çıkardı!..

Birinci Ahmet'in kardeşi ve Üçüncü Mehmet'in oğlu olan Birinci Mustafa akıl hastası idi. Bu hastalığına Kâtip Çelebi ve Müneccimbaşı gibi sahih kaynaklar şehadet etmektedirler. Saltanatı ancak doksan altı gün sürmüş ve 26 Şubat 1618 tarihinde hal'edilmiş/tahttan indirilmiş, aynı gün Genç Osman, "İkinci Osman" ünvanıyla cülûs etmiş/tahta çıkmıştır.

Genç Osman'ın cülûsunu, Mâhpeyker Kösem Sultan'a rağmen, Dâr-üs-Saâde Ağası Hacı Mustafa Ağa ile Sadâret Kaymakamı Sofu Mehmet Paşa ve Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi gerçekleştirmişlerdir. Şahsiyeti her yönü ile başlı başına tetkik mevzuu olan ve Osmanlı padişahlarının büyüklerinden sayılan Genç Osman'ın saltanatı dört sene, dört ay yedi gündür. Tarihimize "Hâile-i Osmaniyye" (Hâile-Fâcia) diye geçen vak'a sonunda 20 Mayıs 1622 Cuma günü Yedikule Zindanı'nda şehit edilen Genç Osman'ın şehadetini müteakip tahta yine akıl hastası Birinci Mustafa çıkarılmış ve böylece Kösem-Sultan'ın plânı yeni bir safhaya girmiştir!..

Birinci Mustafa'nın bu ikinci saltanatı bir sene, üç ay yirmi iki gündür. 1623 yılının 10 Eylül Pazar günü Kemankeş Ali Paşa’nın gayretiyle ikinci defa tahttan indirilmiş ve Dördüncü Murat'a saltanat yolu açılarak anası Kösem-Sultan muradına ermiştir!..

Dördüncü Murat on bir yaşını bir ay, on beş gün geçe tahta çıktığında Kösem-Sultan'ın beklediği gün gelmiş, "saltanat nâibesi" olmuş, oğlunun çocukluk ve gençlik çağlarında tam sekiz yıl, sekiz ay devlet idaresini elinde bulundurmuştur!

10 Şubat 1432 Salı günü patlak veren ve Vezir-i-a'zam Müezzin-zâde Hafız Ahmet Paşa'nın parçalanıp Topal Recep Paşa denilen küstahın sadareti ile neticelenen isyandan sonra ancak 8 Haziran Salı günü devlet idaresine hâkim olup anası Kösem Sultan'ın vesayetinden kurtulan Sultan Dördüncü Murat Han'ın ilk işi, annesi ile Ocak zorbalarını tasfiye ederek Birinci Mustafa anarşisine son vermek olmuş, tarihimizdeki mühim, kıymetli icraatını saltanatının bu döneminde gerçekleştirmiş, "Hicrî bin tarihinden sonra gelen padişahların büyüklerinden" sayılmıştır.

Dördüncü Murat'ın 8/9 Şubat 1640 Çarşamba/Perşembe gecesi genç yaşında (28 Yaşında) vefatı anası Kösem Sultan'ı üzmemiş, kendisini ve avenesini tasfiye eden oğlunun ölümü bu haris kadına tekrar saltanat naibeliği yolunu açacağını hesaplayıp sevindirmiştir!..

Dördüncü Murat'tan sonra Sultan İbrahim tahta çıkmış ve Kösem-Sultan bu oğlunun saltanatından tekrar siyaset sahasında boy gösterip saltanat nâibesi olarak sekiz buçuk yıl kadar marifetlerine (!) devam etmiş ancak Sultan İbrahim anasının marifetlerine (!) son verince, oğlunu kapısı pencereleri örülmüş bir odaya tahttan indirip kapatan Kösem, on gün sonra bu odada, Evliya Çelebi'nin ifadesiyle "neûzu b'illah yüzünden bir zerre nûr kalmayan cellâtbaşı Kara Ali'ye oğlunu boğdurmuştur!!!

Böylece öz evlâdının katili olan Mâhpeyker Kösem Sultan, daha sonra torunu dördüncü Mehmet/Avcı Sultan Mehmet'in 8 Ağustos 1648 günkü cülûsunda da rol oynamıştır!.. Yedi yaşının içinde tahtta çıkan Dördüncü Mehmet'in böyle çocuk yaşında cülûsu dolayısıyla ninesi Mâhpeyker Kösem Sultan yine saltanat nâibesi olup kınalı parmaklarını devlet işlerine sokmaya devam etmiş, Kösem'in ölümüne kadar üç yıl devam eden bu karanlık anarşi devri tarihimize "Ağalar Saltanatı" olarak geçmiştir!

Sona doğru!

Dördüncü Mehmet'in annesi Turhan Hatice Sultan'dır. Bu "Valide Sultan"ın Osmanlı tarihindeki yeri, baş tarafta isimlerini saydığımız valide sultanlar gibi karanlık, kirli değildir, şahsî menfaati için devlet idaresine müdahale etmemiş, "Valide Sultan"lığını hayırlı işlerde kullanmıştır.

Ve bu "Valide Sultan"la "nine" ve saltanat nâibesi Kösem-Sultan arasında pek şiddetli bir rekabet vardır!.. Bu rekabetle Kösem-Sultan nasıl öz evlâdı Sultan İbrahim'i pek feci bir şekilde boğdurmuşsa, bu kere de torunu Dördüncü Mehmet'i zehirleterek Turhan Hatice Sultan'ın "Valide Sultan"lığına son verip Saliha Dilâşûb Sultan'dan doğan dokuz yaşındaki diğer Şehzâde Süleyman/İkinci Süleyman'ı tahta çıkarmaya teşebbüs etmişse de marifet (!) zamanında haber alınıp muvaffak olamamış, Turhan Hatice Sultan'ın adamlarından Baş-Lala Uzun Süleyman Ağa'nın tertibiyle Mâhpeyker Kösem Sultan bir perde ipiyle boğulup Devlet bu kadının şerrinden kurtulmuş, bu arada otuz sekiz Ocak Ağası idam edilmiş, Dördüncü Mehmet, babasının katlinde parmağı olan yetmiş kişiden hayatta kalanları temizlemiştir. Kösem'in ayrı bir araştırma mevzuu olan muhteşem serveti de Hazine'ye irad kaydedilmiştir.

Kınalı ellerin kanlı ele dönüşümünü kısaca anlatmaya çalıştık. Aslında bu konu detaylarıyla incelenip bir tez haline getirilmelidir. Daha önemlisi yedi yüz yıla yakın hüküm süren Osmanlı devletini içten çürüten bu eli kanlı kadınlar kime hizmet etmiş, asıl amaçları nedir? İlerleyen zamanlarda anlatmaya gayret edeceğim.

Selamlarımla

( Osmanlıda Eli Kınalıların Eli Kanlı İşleri başlıklı yazı Arzeni tarafından 31.07.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.