KALİTELİ
YAŞAM VE ÖLÜM GERÇEĞİ
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, “her nefis ölümü tadacaktır”.
Her canlı gibi bizler de, bu gerçekle karşı karşıya kalacağız. Yine çok iyi
biliyoruz ki, ölümün yeri, şekli ve zamanı konusunda biz aciz durumdayız.
Allah’tan başka hiç kimse bu konuda bilgi sahibi değil. Üstelik, hiç
ölmeyecekmiş gibi dünya için, hemen ölecekmiş gibi de ahiret için çaba sarf
etmemiz gerektiğini de çok iyi biliyoruz.
Sanki karmaşık bir paradoks içindeyiz gibi görünse de,
aslında öyle değil. Hangi zamanda, hangi duygu ve saiklerle, nasıl davranmamız
ve yaşamımızı sürdürmemiz gerektiğine çok iyi karar vermemiz gerekiyor.
Nasıl olsa ölüm var diye dünya yaşantısını asla ve asla kendi
haline bırakmamamız gerekiyor. Aynı zamanda, nasıl olsa ölümün zamanı belli
değil, ne zaman gelir kimbilir? Düşüncesiyle, ahireti unutup, tamamen dünya
hengamesinde kaybolmak, menevi dünyamızın zenginliğinden habersiz olmaktır.
Yaratıcımız her konuda olduğu gibi, ölüm konusunda da, bizler
için en iyi ve güzel uygulamayı seçmiştir. Eğer, herkes ölüm zamanını bilseydi,
hayat çekilmez bir hal alırdı. Düşünebiliyor musunuz, önceden bilinen ölüm
saati yaklaştıkça insanların ruhsal yapısı ne hale gelirdi? Uzunca bir süre
varsa, nasıl olsa vakit çok diye, ahireti savsaklama ihtimali artarken, süre
yaklaştıkça ise, telaş, panik ve binbir çeşit korku, hayatı zehir ederdi.
Ölüm sürelerine baktığımız zaman, kimi anne karnında, kimi
bebek iken, kimi gençliğinin baharında, kimi tam yaşanılacak yaş olan orta
yaşta, kimi de çok ilerleyen yaşlarda… Elbette hikmetinden sual olmaz.
Ölüm şekilleri ise, kimi kaza ile, kimi intihar ile, kimi
kaba döşeğinde, kimi amansız bir hastalıkla, kimi cinayete kurban giderek, kimi
tabii afetler sonucu, kimi boğularak, kimi kaybolarak, kimi aniden, kimi uzunca
süre can çekişerek, kimi gülerek, kimi ağlayarak vb. olmaktadır. Elbette
hikmetini bilmekte bizler yine aciziz.
“İnsan kurar, kader güler” diye sevdiğim bir söz var. Bizim
tahminlerimiz ve uygulamalarımız ile
yaratıcımızın bizler için takdir ettikler, her zaman örtüşmeyebiliyor. Burada
kaderle çatışmamamız gerekiyor. Bizim beklentilerimizin tamamen karşıtı bir
sonuçla karşılaştığımız zaman; önce sakin ve tevekkül sahibi olarak, “sizin şer
zannettiğiniz durumlarda dahi bir hayır vardır siz bilemezsiniz” sedasına kulak
vermemiz gerekir. Aynı zamanda “görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler”
veciz sözü de bize yardımcı olmalıdır.
Eğer, kendi beklentilerimize sıkı sıkıya sarılarak, ilahi
hikmete kulak vermeden, “olayı aksilik olarak”, “kör şeytanın işi olarak”,
“aptal kafamızın cezası olarak”, “başkalarına suç yükleyerek”, “intikam peşinde
koşarak” olumsuz birtakım davranışlarde bulunmak ve “kurban rolü oynamak”,
kaliteli yaşamın temel ilkelerine uymamaktadır.
Bu tür olaylarda, zamanında yapmamız gereken eylemleri yüksek
kaliteli bir şekilde yaptık mı? Tevekkülü manasıyla ve hakkıyla yerine getirdik
mi? Şükür ve dua eylemlerini gerektiği gibi uyguladık mı? Gerekli ders ve
tecrübeleri çıkartabildik mi? Çok iyi analiz etmemiz gerekiyor.
PEKİ, NE YAPMAMIZ GEREKİR?
-
Yaratıcımız
insanoğluna çok önemli bir misyon yüklemiştir. Verdiği nimetler ve imkanlar
karşılığında saymasak dahi, daha güzel, anlamlı, yararlı, üretken, paylaşan,
iyilik yapan, dostluk ve kardeşlik üreten, bilgelik ve erdemlilik sahibi,
şükreden, hakkıyla tevekkül eden, sağlığına ve yaşam kalitesine özenen, zamanı
tarafımızdan belli olmayan sona kadar, adam gibi ve yüksek kaliteli yaşamamızı
istemektedir.
-
Ölüme
ve ahirete hazır olmak amacıyla mana denizinden hiç ayrılmayarak; dünyayı da
çok güzel, anlamlı, üretken, öğrenen, paylaşan, sevgiyle yaşayan, hoşgörülü,
sabırlı, sorun çıkarmayan, çıkanları da ustalıkla çözebilen, insanlığa her daim
yararlı faaliyetlerde bulunan, gelecek nesillere anlamlı ve yüksek kaliteli
miraslar bırakan, kalitesi yüksek bireyler olmamız kaçınılmazdır.
-
Bir
bakıma çok kısa, bir bakıma da çok uzun gibi görünen ömrümüzü, sürekli ölüm
korkusuyla yaşayarak hüzünlenmek, nasıl olsa öleceğiz diye, kapsamlı ve anlamlı
büyük projelere yönelmemek, yaşam sevincini kaybetmek, çok büyük tehlikedir. Bu
tür olumsuz düşünce ve yaklaşımlar, gelecek ve ahiret korkusu ile, bugünümüzün
harap olmasına sebep olur. Eğer temelsiz korkularla bu günümüzü perişan
edersek, muhtemeldir ki, bu olumsuzluklar geleceğimize ve ahiretimize de hayır
soluk solumayacaktır.
-
“Üstad
Necip Fazıl’ın “Ölüm güzel şey, hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber”
sözlerini düşünerek ölümden hiç korkmadan, yaşarken ona yüksek kaliteli bir
şekilde hazırlanmak çok daha güzel ve anlamlı olsa gerektir.
-
Ölümün
şah damarımızdan daha yakın olduğunu çok iyi bidiğimiz halde, tembellik
yapmaya, kötü alışkanlıklar edinerek (içki, sigara vb.) israfa ve bedenimizin
ölümünü hızlandırmaya, dargınlıklara, kırgınlıklara, kaş çatmaya, kin ve
intikam tohumları ekerek onları her gün sulamaya ne gerek var?
-
“Anne-babası
yanında yaşlandığı zaman, gereğini yapamayıp cenneti kazanamayanlara yazıklar
olsun” diyen yüce Peygamberimizin yergisine maruz kalmamak için, anne-babasına
bakabilme şerefine nail olanlar, sizleri
kutluyorum…
-
Ölümden
korkarak elimizdeki kaliteli yaşama ket vurmak, yüksek kaliteli bir insanın işi
olamaz. Yüce peygamberimizin “kıyamet koparken dahi elinizdeki fidanı dikin”
ilahi emri; Sokrates’in idam sehbasına giderken dahi, öğrenme konusundaki örnek
eylemi; Ord. Prof.Dr. Süheyl Ünver hocamızın ilerleyen yaşlarında, hocam sizi
Azrail unuttu galiba sözlerine; “hayır unutmadı, ben onunla görüştüm bana bir
şey dedi. Ne dedi hocam dediklerinde, “BOŞ GÖRÜRSEM GÖTÜRÜRÜM” dedi, şeklindeki
ibretlik sözleri; merhum hocamız Yılmaz ÖZTUNA’nın gazetesindeki köşe yazısını
ölümünden iki gün öncesine kadar yazdığını, dikkatlice incelediğimiz zaman;
ölümden korkmadan, telaş ve panik yapmadan, dünyayı dolu dolu yaşamanın ne
kadar doğru ve önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
-
O halde önemli olan, hiç boş durmadan, bize
bahşedilen hayatı bilemediğimiz süre içerisinde ölümden korkmadan, ona
hazırlanarak, her iki dünya için de, anlamlı ve yüksek kaliteli bir şekilde yaşayarak,
kendimize ve çevremize ilim ve ışık yaymaktır.
Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a
emanet olunuz..
25 Temmuz 2014 Cumartesi Bucak/BURDUR
YRD.DOÇ.DR. SÜLEYMAN COŞKUNER