İnsan, hayatı biraz da tecrübe ederek öğrenir. Bazı taşlar zamanla yerine oturur insanın iç dünyasında. Veya darmadağın olur taşlar ve her şer… Yaşayarak ve görerek… Şer gördüğümüzün zamanla hayır olduğunu veya hayır gördüğümüzün tamamen bir şer olduğunu da… Veya zaman bildiğimiz bazı şeyleri pekiştirir bizim için. Taşın sert olduğunu biliriz. Tecrübe ve yaşantı yoluyla gerçekten taş sertmiş deriz. Soğuk ve sıcağı da…

 

            Hayat bazen keskin bir bıçak gibi soğuk ve sıcağı bizim için tamamen ikiye ayırır. Tabi ki bunlar kişisel ve tecrübelerdir. Özel ve görecelidir.

 

            Sıcak ve soğuğu ayırt ettiğimiz gibi âlim ve cahilin ayrımında da benzer tecrübeler yaşarız. Âlim ile cahilin ayrımını da zaman ve yaşantılar bizler için biraz daha perdeyi kaldırarak yardımcı olur. Kimisi ferasetini de bir rüzgâr gibi kullanarak o perdeyi biraz daha aralar. Kimisi ise aralanan perdenin ters tarafına geçerek tamamen perdenin gerisine geçer.

 

            Zaman ve kader bizim için bunları yapıp adeta gizemlere karışırken gerisini tamamen bize bırakır. Benden bu kadar der gibidir. Görmek veya görmemek tamamen kişiye kalmıştır.

 

            Âlim ve cahili ayırt ettiğimiz gibi kabak ve karpuzun ayrımında da benzer tecrübeler yaşayabiliriz. Karpuzun kabak olabileceğini de zamanla öğreniyoruz. Karpuz satıcılarından hiç birisinin kabak diye bağırdığına şahit olmasak da artık satılan karpuzlar bizim için birer şüphelidir. Kabak mı acaba? Dış, görüntüsü nefis bir karpuz olarak gözükse, satıcı kesmece bunlar diyerek bağırsa bile biz içini merak ederiz acaba içi de karpuz mu yoksa kabak mı diye?

 

            O karpuzun içini ve kökünü merak ederiz… Kabağın bir suçu var mıdır, yok mudur bilmiyorum? Ama karpuz olarak bize sunuluyorsa durup düşünmekte fayda var. Ya kabakta bunu istiyorsa, ya kabakta karpuz olarak sunulmaktan hoşlanıyorsa… Kabakta bu oyundan haz alıyorsa kabağa da kızabiliriz kanımca. Bir sefer doğal, gerçek Diyarbakır karpuzunun tadını alanlar bir daha kabak karpuzlara pirim vermezler.

 

            Meyvesi karpuz gibi gözükse de kökü tabaktır bazı karpuzların. Kabak karpuzların, gerçek karpuzların yanında iç dünyalarında bir eziklik hissedip hissetmediklerini de merak ediyorum. Yoksa kendilerini gerçekten karpuz olarak mı görüyorlar bunu da merak ediyorum. Sorsak politik cevaplar verecekleri için belki de bu bir sır olarak kalacaktır. Karpuzun iç sesini merak ediyorum.

 

            Kabak aşılı karpuzların tadında kabağımsı bir tat vardır. Belki bundan dolayı bunları “kabak karpuz” diye adlandırırız. Her ne kadar karpuz olsa da aşısında kabak vardır. Genlerinde kabak vardır. Kabağın köküne aşılanarak elde edilen karpuzun tat ve aroması değişmektedir.

 

            Bu akla kabakların bilinçli bir şekilde ileriye yönelik planlarının olduğunu hatırlatmaktadır. Zamanı gelince uygun olan kabak köküne aşı yaparak piyasaya sürdüklerini düşündürmektedir. Bu kabakların ne kadar da zeki olduklarını düşündürmektedir. Zeki ve planlı. Zekiler çünkü yiyiyoruz.

 

            Ya rabbim bizleri içi farklı, dışı farklı olanlardan muhafaza eyle. Bizleri olduğu gözükenlerle hemhal eyle. Bu kadar zeki ve planlı hareket eden kabak karpuzların tek korkuları şu hadis-i şerifte gizli olsa gerek; “Müminin ferasetinden korkunuz, zira o Allah'ın nuru ile bakar.”

 

            Tezgâhın önünde bunları düşünürken satıcı karpuzlardan birisine şaplak indirerek “kesmece bunlar, hangisini vereyim” sözüyle hayal âleminden uzaklaşıyorum…

( Kabak Mı Karpuz Mu başlıklı yazı karacadağ tarafından 24.07.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.