Yap- bozun bölük pörçük
parçaları gibi o kadar dağınık ve bir o kadar çelimsizim ki yaptırım gücü
olmayan bilakis tahakküm altında…
Açılım o denli kısırdı ki
öncesinde. Meğer gözlerimde bir perde ruhumdaki o boğum boğum yok oluş, dört
döneniyormuşum hayatın adsız yollarında.
Adım var ya da yok
belki de adımlamaktan bile acizim o tümsekli yolları. Bir yanda diz boyu balçık
hatıralar bir yanda müphem gidişatı ile ahkâm kesen geleceğe dair tali yollar.
Tanımlayamadığım onca
duygu var ki kendimle cebelleştiğim. Bir o kadar yanılgı hayal kırıklığına
uğratan beni. Kim ya da neyse beni bocalamaya sevk eden.
Çok yakınım derken
uzaklaşıyorum da ve çıkıyorum yörüngemden. Derken farklı yıldızlarla kesişiyor
yolum. Ne de olsa ışığımızı güneşten alan sayısız yıldızız. Parlak gözüken ama
bazen kendi karanlığında kaybolan.
Zincirleme tüm
kelimeler dizilmiş sıraya ve nöbette tanıklık etmek adına o deli dolu
duygulara. Anlamsızlığı anlaşılamamanın ve ismini bilmediğim sayısız anlam
yüklü kavram kargaşası.
Nasıl bir açılımsa
artık. Gönül verdiğim ve bölük pörçük parçaları bir araya getirmeye çalıştığım
bir yap-bozun başındayım. Oraya buraya dağılmış hatta yarısı yok bile.
Yap-boz derken neler
neler geldi aklıma. Sonsuz gözüken bir hayatın dip notu belki de bulmaya
çalıştığımız parçalar. Tamam, genelleme yapmıyorum: Bulmaya çalıştığım
parçalar.
Gündelik hayat
dediğimiz gerçek yaşam nasıl bir oyunsa o kadar çok mızıkçılık yapan var ki. Ve
ne yazık ki listenin tam da başındayım. Biraz uyumsuz belki de ya da fazlaca aç
gözlü. Tamam, itiraf ediyorum: Tam anlamıyla bir sevgi arsızı. Olmam gerekenden
çok fazla hem de.
İşin doğrusu, ortaya
çıkan resim çok ama çok güzel. Bakın görüyor musunuz dalları henüz tam da görünmeyen
çınar ağacının. Kendimi şanslı addediyorum zira evimizin çınar ağacı o dimdik
gövdesiyle beni çağırıyor yanına ve yamacında, gölgesinde tüm negatif enerjimi
boşaltıyorum. Bir tek ben de değil üstelik. Ve o denli kıskanıyorum ki bu güçlü
çınarı. Nasıl kıskanmam, onun gölgesine bir tek ben sığınmalıyım. Değişemedim gitti:
Çocukluğumdan beri böyleyim ben. Kim varsa sevdiğim kıyamam başkalarına uzanıp
dokunmasına. Benim çınarım canım annem. Yanında çocuk kalabildiğim yegâne
insan. Ve bir yanım yetişkinliğin o zorlayıcı dünyasıyla çekişirken hala başımı
göğsüne yaslayıp hüngür hüngür ağladığım en iyi arkadaşım.
Resim çok güzel: Onca
kire pasa rağmen… En sıkıntılı zamanlarda bile illa ki gülümseyecek bir şeyler
bulmak mümkün.
Yazmanın büyüsü işte
tam da bu noktada. Ne varsa aklınıza gelen hoş bir harmoni ile bütünleşip dökülüyor
kalemin ucundan. Gündelik hayatta üç beş kelimeden fazla konuşamadığınız onca
insan varken bu sihirli bir dünyaya açılan bu kapı sayesinde çok hoş diyaloglar
geliştirebiliyorsunuz. Diyalog ya da monolog. Sonuçta zehrinizi akıtıyorsunuz
ya gerisi hiç de önemli değil.
Daha birkaç saat
evvelinde gözlemlediğim çok basit bir ayrıntı çevremdekilere oldukça tuhaf gelmedi
desem yalan olur. Ne de olsa hınca hınç dolu bir metropolün önemli ve kayda
değer şahıslarıyız. O denli bencil ve egosantrik insanla dolu ki sokaklar… Ne
yalan söyleyeyim kendimi hiç de bu gruba dâhil hissetmiyorum. Daha ziyade
gözden kaçan detaylar beni güne çağırıyor ve adımı fısıldıyor her köşe başında.
Ne telefonumun modeli ne de markadan öte gitmeyen giyim eşyaları. Belki
yüzlerce lira gerektiren marka ayakkabılar ya da modelini sık sık yenilediğimiz
notebooklar. Biraz da işin içine sefil ve bencil duyguları katın derken
burnunuzu Kaf dağına uzatın. Adapte olamadığım ne varsa.
Gözüme ilişen çok zayıf
ve aciz bir yavru kedinin hali nasıl da acıttı içimi. Güliverin’in dünyasında
idi adeta zavallı kayıp kedi. Canhıraş koşturtup duruyordu ezilmemek adına.
Usulca takip etmiş olsam da girdiği deliği bulamadım. Göze farklı göründüğümü
bilmek hiç de rahatsız etmedi beni diğer yandan. Bunu içimde yaşatmak bile
mutlu etmeye yettikten sonra kime ne ki…
Bazen yanınızdan geçen
ufak bir çocuğun başını okşayıp ona gülümsemek bile kâfi içinizdeki tüm negatif
enerjiyi boşaltmak adına.
Çocuklar, hayvanlar,
inanç, doğanın kaybolmaya yüz tutmuş güzelliği onca çirkin ve adilane olmayan
bir dünyaya şirk koşarcasına.
Gerçek manada
paylaşımın ve yazmanın güzelliği işte tam da bu noktada tekabül ediyor. Gerçek
ve gündelik hayatta söyleyemediğim sözcükleri ve duyguları zikretmek gerçek
anlamda nefes aldırıyor bana. Gittikçe güzelleşiyor. İster bir manzara resmi
deyin isterse bir çiçek bahçesi.
Karanlığı asla
yadsıyamam. Tahminimden de fazla yoğunluğu. Bazen bir sisin içinde kaybolmuyor
da değilim üstelik. Nereye kayboluyorsa şu ışık… El yordamıyla ilerleyip ne
varsa içimi yakan bülbül kesiliyorum. Tabii yanı başımdakilerin nazarında daha
ziyade bir karga sıfatı ile oldukça başlarını ağrıtmıyor değilim. Yetmedi mi
yetmiyor kelimeler. Derdim ne ahkâm kesmek ne de sızlanmak. Ama gerçek olan bir
şey var ki; haksızlığa uğradığım sayısız mecra var. Somut açılımı her ne kadar imkânsız
olsa da hırsımı kâğıt kalemden alıyorum. Tam da bu noktada güneşi görmem mümkün
oluyor. Hatta gece karanlığında bile vuku bulan o aydınlık dünyalara bedel. An
itibariyle çoktan gece yarısını geçti belki ama yine de içimi ısıtan ve
adlandıramadığım hoş bir duygu ile masa başındayım.
Sayısız köyden
kovulduğum doğru ne varsa gerçek ve adilane dile getirdiğim için. Ve biliyorum
ki daha doksan dokuz köyden de kovulurum bu pervasız tutumumla. Biraz pervasız
biraz melankolik ve bir o kadar duyguları tavan yapmış bir romantik. Kısaca
beni ben yapan ne varsa toplamı. Hane sayısı belirsiz ve hiçbir kümenin öz alt
kümesi olmayan kalabalık bir dünya benimki tüm ıssızlığıma rağmen. Yaşama olan
bağım ne zaman nüksetse ve ne zaman kopsam kendimden illa ki bir çıkış ya da
varış noktası peyda oluyor belirsiz bir anda ve belirsiz bir mekânda…
Bazen megaloman bir
tutum sergileyebilmekteyken biz insanlar bazen de sıdkımız sıyrılıyor tüm menfi
duygularımızdan. Biraz kaybolmuşluk biraz arayış biraz da kafa dağınıklığı. Ama
her şeye ve herkese rağmen koruyup kolladığımız benliğimiz ve tüm doğrularımız
peşinde koştuğumuz.
Gerçek manada hayat o
denli büyüleyici ve bir o kadar da acımasız ki.
Her şeye rağmen hatta
kendimize rağmen…
İşin doğrusu, ortaya
çıkan resmi gönül gözüyle görmeli: Tüm olumsuzluklarını bertaraf edip…