Hiç böylesine
nüksetmemişti sancı.
Nedendir niçindir
irdelemek imkânsız ve bir o kadar da gereksiz zahir.
Her nasılsa bitmek
bilmez bir döngü seyretmekte şu garip dünyada. İnatçı egolar ve sahipleri
acımasız bir topluluk.
Sevmediğim ne çok şey
var kabullenmemek ve benzememek adına. Sever gibi de görünemem ki sevmezken.
Durduk yerde allı pullu
kelimeler de kullanamamam. Yalanı da beceremedin mi senden kötüsü yok. Yalan
söyleyip farklı rollere bürünmektense az insan tanıyayım ve yalnızlığa talim
edeyim. En azından vicdanımla ve benliğimle bir başıma kaldığımda vicdan
muhasebesi yapıp rahatım kaçmaz.
Rahatım yerinde mi?
Rahatına düşkün bir güruh asla rahat vermez ki. Hele ki farklılık arz
ediyorsanız mümkün değil. İşte böyle zamanlarda daha da yaklaşıyorum ve
inanılmaz güçleniyorum O’nun varlığı ile.
Yalnız bir farkla bu
gücüm. Ne göstermelik bir inanç ne de riyakâr bir tutum.
Farklılıksa evet. Ne
idolüm var ne de rol modelim. Sevdiğim, gönülden bağlı olduğum kim varsa
onların aydınlık ruhlarından kesitler oluyor benimle paralel seyreden.
Aslında örnek aldığım
bir şahıs var. O kadar çok benziyorum ki ona. Eğer ki anlatmaya kalkarsam büyük
ihtimalle inandırıcı olmayacak söyleyeceklerim.
Yüzyıllar evvelinde
yaşamış bir zat kendileri. Üsküdar’da ömrünün çoğu geçmiş. Ve hala da orada
ebedi mekânı. Ne zaman başım sıkışsa dertleşirim onunla.
Zaman ve mekân da asla
önemli değil demek ki içindekileri yaşayıp kollamak ve sürdürmek üzere
hayatını.
An dediğimiz ne ki… Bu
gün var iken yarına uyanamayabiliriz.
An, geçmiş ve
önümüzdeki belirsizlik.
Herkesten birer parça
feyiz alıyorum gerçi ama bu da demek değil ki bir düşüncenin, bir ideolojinin
peşindeyim.
Kabul gören düşünce ve
topluluklara bakıyorum da ise içim yanıyor. İnsanların zaafları ile nasıl da
oynanmakta. Herkes bir taraftan yapışmış yakamıza. Meziyetler büyütülüyor,
kapitalist sistem at başı ve derken inançlar sorgulanıyor.
Beklentiler had
safhada. Bu açıdan hiçbir beklenti taşımıyorum. Ne telaşım var ne hırsım.
Her ne kadar
değişmiyorum desem de ne yazık ki benim de evrimlerim çok sayıda özellikle şu
son birkaç yıl zarfında.
Çok mefhum değişti
hayatımda üstelik her konuda. Gerçekler ve gerçek yüzler bir bir önümde.
Dönüp bakıyorum da on
yıl evveline nasıl bir süreçten başka bir boyuta geçmişim.
Emeğin pek tabii ki bir
karşılığı olmalı. İşte bunu beceremedim. Boyunduruk altına girmek ve bir prototip
olmayı sevemedim bir türlü.
Yoksa çoktan
kaybolmuştum. Özgürlük deyin ya da tembellik. Bildiğim bir şey var ki; adı
bağımsızlık ve bitmek bilmez bir arayış.
Karşılıksız ve hiçbir
beklentiniz olmadan sevebilmek ve çabalamak çoğu zihniyet uzak ama gerçek
anlamda sevip duyumsuyorsunuz bağ kurduğunuz her ne ya da her kim ise sizden
mutlusu yok.
Zira can yakanların
kendilerine duydukların inanç ve sevginin kat ve katı kendime duyduğum inanç ve
sevgi. Bu yüzden de onların adına üzülüyorum. Yeteri kadar megaloman ve sahtekâr
varken etrafımda görüyorum ki onların grubuna dâhil olmak gibi bir yanlışlık
yapmadığım için yalnız ve bir o kadar mutluyum her ne kadar belli etmesem de.
Koca bir ömür sadece
kurallara uydum her ne kadar sahip olduğum doneler sallantıda kalsa da. Artık
sallantıda değiller de zira her şey o kadar net ve bariz ki.
Flu olan çok şey de var
ek olarak. O kadar da olsun zira herkes kendinden sorumlu.
Sözler nasıl da can
yakar zaman zaman.
Ve her nasılsa herkes
bir şeyleri ispatlamak peşinde özellikle de gücünü, iktidarını. Bir de
materyalist düşünce yapısı da eklendi mi vay halinize…
İnsanın gücü, paranın
gücü derken kaybolmuş sayısız ruh. Eksikliklerini başkalarının açıkları ile
tamamlamaya çalışan nicesi. Kimse kimseden üstün değil ki ayrıca olamaz da…
Hele bir de sözlerine,
fiiliyatlarına kılıf geçirenler yok mu…
Pek çok şey suiistimal
edilmekte. Ne acı! Zaten tablo meydanda.
Yerine göre ve insanına
göre tutum sergileyenler…
Sevgiyi katletmiş ve
buna rağmen sevgiden bahseden nicesi. Gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum. Aslında
ağlamak bile haris ruhların gıdası.
Umutsuz değilim ama
beklentim de yok. Bu da demek değil ki hayallerim yok ya da olmayacak. Tam
aksine hayallerim daha da kıymete bindi son zamanlarda.
İşte yine içimdeki
Polyanna uyandı.
Farklı olmak o kadar da
kötü değil aslında. Hayatın tadı daha bir çıkıyor ve bir o kadar da yetiyorum
kendime. Hele bir de değişken mizacım da eklendi mi iki dakika sonrasını tahmin
edemiyorum.
Süreç ilerlerken bazen
yenik düşmüyor değilim zamana ve şartlara ama mücadeleci ruhum her şeye değer.
Sayısız cephede
sürerken mücadelem kalemime sığınıyorum. Öylesine zararsız ve sakin ki. Hani
ağzı var dili yok desem olmaz zira inanılmaz çenebaz. En az benim kadar.
Ve bu sayede çok şey
kazandım manevi anlamda ve sevgi adına.
Gören de var görmeyen
de… En azından elimdekilerin kıymetini bilmek yeter de artar bile.
Sahip olmadıklarım
değil derdim ama sahip olduklarım da bir ömür yeter bana. Zira isteklerin sonu
yok.
Elbette yetinmeyi
bilmek kadar çabalamak da mühim. Ve ara sıra mola versem de çabalarım sürüp
gidecek. İsteyen beğenir istemeyen görmezden gelir. Artık kabullendim her nabza
göre şerbet veremeyeceğimi. Ne böyle bir iddiam oldu ne de teşebbüs ettim.
Zaten hep bu yüzden
kaybetmedim mi. Kendimi kaybetmemek adına çok zayiat verdim ama en azından mirasım
baki kalacaktır.
Biraz yorgunum belki de ve
bir o kadar emin. En az kendimden emin olmam bile yeterli.
Yetebilmek, şükretmek
ve ara ara kaygı duymak. Kafa karışıklığını da eledim mi hayat yaşamaya değer.
Elediklerim ve
tercihlerim. Mesul olduğum ne varsa…
Ne varsa beni ben
yapan…