Mustafa Mete İSLAMOĞLU

YAZIYOR

                         

 

İSRAİL ve FRANSIZ ORTAKLIĞI

MÜSLÜMAN VAHŞETİ

( 15 )

 

 

     Bir zamanlar dünyanın gözüne baka baka ve utanmadan iki ünlü şerefsiz; Fransiz birliklerini eğitmek için İsrailli; general Cezayir'e gitti. 

 BUNLARIN RUHU KANI HAYSİYETİ NE KADAR AŞAĞILIK

 Bu iki general de oldukça tanidik isimlerdi: Izak Rabin ve Haim Herzog, yani Israil'in eski basbakani ve eski cumhurbaskani.

Crosbie, The Tacit Alliance adli kitabinda Cezayir ayaklanmasi boyunca Fransa ve Israil'in tam bir "ittifak" kurduklarını anlatıyor.

 

Ayaklanmanin son dönemlerinde de Israil'in Fransizlara verdigi büyük destek sürdü. Israil, Fransizlarin kurmaya çalistigi "kontrgerilla" örgütü OAS'ye de büyük yardimlarda bulunmustu. Hallahmi: "1961 ve 1962'de Israil'in, Cezayir'de Fransiz kontrolü saglamaya çalisan Fransiz yerlilerinin asiri sagci örgütü olan Fransiz OAS (Organisation de l'Armée Secrét: Gizli Ordu Örgütü) hareketini destekledigine dair birçok rapor vardir" diyor. Cezayir tam bagimsizligini kazanip, Birlesmis Milletler'e katildiginda da sadece Israil, Cezayir'in kabulü aleyhinde oy kullanmisti.

Insanlar Kitleler Halinde Öldürüldü

Cezayir'de 1 Kasim 1954'te baslayan ayaklanma 19 Mart 1962'de ilan edilen ateskese kadar devam etti. Yani yaklasik yedi buçuk yil. Gün olarak ise toplam 2694 gün. Bu süre içinde bir buçuk milyon Müslüman Cezayirli şehit edildi.

HERGÜN 557 MÜSLÜMAN İNSAN ÖLDÜRÜLDÜ

 Yani savas süresince günde ortalama 557 Müslüman Cezayirli hunharca katledildi. Bu rakam Cezayir'deki Fransiz katliaminin ne kadar vahsice, ne kadar hunharca oldugunu apaçik bir sekilde gözler önüne sermektedir. Ölü sayisinin bu kadar fazla olmasinin sebebi yukarida da ifade ettigimiz üzere saldirilarda özellikle kalabalik kitlelerin hedef seçilmesiydi.

Tarihi bilgilere göre Cezayir'in bagimsizlik mücadelesi verdigi dönemde nüfusu 8-10 milyon civarindaydi. Buna göre Fransiz isgal kuvvetleri ülkedeki nüfusun % 15'ini öldürmüslerdi. Yani her 6,6 kisiden 1 kisi 7,5 yil süren bir bagimsizlik savasi esnasinda öldürülmüstü. Bu ise her aileden en az bir kisinin hayatini kaybetmesi anlamina geliyordu. Bu ise apaçik bir soykirim niteligi tasiyordu.

Fransiz vahsetinden ülkeye yerlestirilen bazi Fransizlar da nasiplerini almislardi. Baskent Cezayir'in Babu'l-Oueyd semtine yerlestirilen Fransiz kökenliler isgal yönetiminin tutumuna itiraz ettiklerinden ve Cezayir'deki halka Fransa'daki halka taninan haklarin aynisinin taninmasini istediklerinden dolayi isgal kuvvetlerinin hismina ugradilar. Ünlü general Charles de Gaulle'ün emriyle Babu'l-Oueyd'e giren Fransiz isgal kuvvetleri burada ikamet eden birçok Fransizi öldürdüler.

HER ŞEYE RAĞMEN İSTİKLAL

Fransiz isgal kuvvetlerinin sergiledigi onca vahsete ragmen Cezayir halki istiklalini elde etmekte kararliydi. Çünkü ölümden kaçarak isgalin gölgesinde yasamayi kabul etmesi durumunda maruz kaldigi baski, siddet ve zilletin artacagini biliyordu. Bu yüzden kararlilikla direnisini sürdürdü.

Ulusal Kurtulus Cephesi, 19 Eylül 1958'de Misir'in baskenti Kahire'de Ferhad Abbas'in baskanliginda Geçici Cezayir Hükümeti'ni kurdu. Bu hükümet önce Kahire'de sonra Tunus'ta faaliyetlerini yürüttü. Cezayir halkinin bu kararli mücadelesi dünyada genis yanki buldu. Bu yüzden Arap ülkelerinin tamami ve bazi Asya ve Afrika ülkeleri Geçici Cezayir Hükümeti'ni tanidi. Ancak Bati'da bu hükümeti taniyan herhangi bir ülke çikmadi. Fakat bu duruma ragmen Fransa, Cezayir halkinin kararli mücadelesi karsisinda çok uzun süre dayanamayacagini anlamaya baslamisti. Bu yüzden General De Gaulle, Cezayirlilere bazi haklar tanidi. Ama bu, Cezayir'in tam bagimsiz olmasi için savasan Ulusal Kurtulus Ordusu'nu tatmin etmedi. De Gaulle, 16 Eylül 1959'da Birlesmis Milletler'de yaptigi konusmada Cezayir halkina kendi gelecegini belirleme hakki taninacagini açikladi. Bu arada Afrika'daki diger Fransiz sömürgeleri de birer birer bagimsizliklarini elde ediyorlardi. Dolayisiyla Fransa, Cezayir'i daha uzun süre elde tutamayacagini anladi. Dünya kamuoyunda da Fransa'ya karsi ve Cezayir halkinin lehine bir hava olusmustu. Sonuçta Fransa, 14 Haziran 1960 tarihinde Cezayir bagimsizlik savasinin liderleriyle görüsme masasina oturmaya hazir oldugunu açiklama ihtiyaci duydu. Bu açiklamanin üzerinden 10 gün geçtikten sonra 25 Haziran 1960 tarihinde Fransa'nin Melun sehrinde görüsmeler baslatildi. Bu görüsmelerden bir sonuç çikmayinca Cezayir'de yeniden toplu direnis eylemleri gerçeklestirildi. Bunun üzerine Fransa yaklasik bir yil sonra 20 Mayis 1961 tarihinde görüsmeleri tekrar baslatti. Yürütülen görüsmeler 18 Mart 1962'de Evianles-Bains Anlasmasi'yla sonuca baglandi ve Cezayir Ulusal Kurtulus Cephesi (FLN) 19 Mart 1962'de ateskes ilan etti. Söz konusu anlasmaya göre yapilacak bir referandumda halkin onaylamasi sartiyla Fransa, Cezayir'in bagimsizligini taniyacak ve Messu'l-Kebir'deki deniz üssü haricinde tüm askeri güçlerini üç yil içinde geri çekecekti. 1 Temmuz 1962'de gerçeklestirilen referandumda halkin % 91'i bagimsizlik lehinde oy kullandi ve böylece Cezayir, resmen bagimsiz bir devlet kimligi kazanmis oldu. Bagimsizlik aleyhine oy kullananlar ise Fransa'dan getirtilip bu ülkeye yerlestirilenlerle, onlarla is birligi içindeki küçük bir azinlikti.

Türkiye'nin Yanlış Politikası

Cezayir'de bagimsizlik savasinin sürdügü siralarda Türkiye hükümeti her ne kadar bu ülkedeki Müslüman halka kismen gizli yollardan yardim yaptiysa da siyasi platformda genellikle Fransa'nin yaninda yer almayi tercih etti. Bu yüzden Kahire'de kurulusunu ilan eden Geçici Cezayir Hükümeti'ni resmen tanimadi.

 

BM nezdinde meseleyle ilgili birtakim oylamalarda Fransa'nin yaninda yer almayi tercih etti. Bunda Türkiye'nin NATO üyesi bir ülke olmasi ve Fransa'yla iliskilerin zarar görmemesi amaci gerekçe olarak kullanildi. Ancak bugün yasadigimiz gerçekler, haklinin ve mazlumun yaninda yer almanin uzun vadede daha büyük yararlar sagladigi gerçegini teyit etmektedir.

 Türkiye'nin dün Cezayir karsisinda Fransa'nin yaninda yer almasina ragmen Fransa'nin bugün tarihi gerçekleri arastirma ve Türkiye'nin bu konudaki gerekçelerini inceleme geregi bile duymadan Ermeni soykirimiyla ilgili iddialari kanun korumasi altina alındı.

Bu olay dolayli olarak bize Filistin gerçegini de hatirlatmaktadir. Dün Fransa'nın Cezayir topraklarını işgal ettigi gibi bugün de siyonist isgalciler Filistinlilerin vatanlarini zorla gasp ederek kendilerini ya vatanlarini tümüyle terk etmeye ya da kendi öz vatanlarında mağdur ve aşağılanmış bir halde yasamaya zorlamaktadırlar.

 

 Türkiye'deki yönetim ise bu olayda da mazlumun yaninda yer almak yerine bir takim çikar hesaplarini gerekçe göstererek işgal güçlerinin yanında yer almayi tercih etmektedir.

 

Oysa kendi geçmisinde de büyük bir Kurtulus Savasi bulunan Türkiye'ye isgalcinin ve gaspçinin degil haklinin ve mazlumun yaninda yer almak yakışırdı.

 

Şimdilerde Mazlum politikası güdülmekte fakat bu seferki kıyımlara siyasilerin aklı ermemekte veya bilerek yapmaktalar. Yarın bir gün bizim çocuklarımızı içten içe zehirleyecek ajanlar bu ülkeyi istila etmektedir.

 

03-07-2014

Alanya

                                   

( Müslüman Katliamları 15 başlıklı yazı Mete İslamoglu tarafından 4.07.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.